Aidiyet

Adana'da doğdu. Tüm eğitim hayatını devletin burs imkanlarıyla yatılı okudu. İTÜ'den birincilikle mezun oldu. Yine devlet bursuyla Zurich'e master eğitimi almaya gitti. Köprülerde "Kayma Merkezi" teorisini geliştirdi. Zurich'te kalması için yoğun ikna taleplerini kabul etmedi. Tüm ısrarlara rağmen Zurich'te kalmadı. Endişeliyim demedi...Ülkesine, onu okutan Türkiye'ye döndü. TÜBİTAK'ı kurdu. Türkiye'nin en genç dekanı ve rektörü oldu. Rektörlükten sonra Milli eğitim Bakanlığı teklifini "yapacak çok şeyim var daha" diyerek reddetti. O, Cumhuriyetin yetiştirdiği binlerce bilim insanından biri. O, tüm ısrarlara rağmen ülkesine dönenlerden biri. O, ülkesine borcunu, yaptığı hizmetlerle son kuruşuna kadar ödeyen biri. O, ülkesini çok seven bir edebiyatçı. O, Oğuz Atay'ın uğruna roman yazdığı bir bilim insanı. O, Prof. Dr. Mustafa İnan.

1944 Yılında Rize'de doğdu.  Türkiye'de ilk organ naklini gerçekleştirdi. 1980 yılında yılında Türkiye Organ Nakli Vakfını kurdu. İlk hemodiyaliz merkezini açtı. Dünyanın gördüğü en aşağılık örgütün kumpasıyla hapishaneye girdi. Tutuklandığı gün kalp spazmı geçirdi. 2 yıl boyunca hastane odasında hapis hayatı yaşadı, tedavisi bittiği gün Silivri Cezaevine gönderildi, 27 ay boyunca tutuklu kaldı. Serbest kalır kalmaz yapacak çok işimiz var diyerek giydi hekimlik üniformasını. Bir kere bile bu ülkeden ümidim kalmadı, endişeliyim demedi, bir kez dökülmedi dudaklarından gitmek lafı. Kalıp, inandığı değerler uğruna mücadele etmeyi seçti. Bu kişi Mehmet Haberal.

Ercüment Ovalı. Yine aynı kumpasla gözaltına alındı. Gazeteler atmadığı iftirayı bırakmadı bu bilim insanına. Hastalarını kobay olarak kullanıyor dediler. Canavarca deneyler yapıyor dediler. Kırıldı, üzüldü, kızdı. Ama hiç küsmedi. Covid salgınıyla beraber atladı ortaya. Bir kez daha elini taşın altına koydu ne pahasına olursa olsun diyerek girişti aşı denemelerine. Olur yahut olmaz. Bulur ya da bulamaz. Bunun başarı kıstasını koyacak kişi ben değilim, Buna ne bilimsel deneyimim yeter. Ne de teorik bilgim. Ama bildiğim bir şey var ki bilimsel hiçbir deneyde başarısızlık yoktur. En azından bir dahaki denemelere yol gösterir, yapılan hatalar. Burada asıl önemli olan bunca kırgınlığına, kızgınlığına rağmen bir kere bile gideceğim demedi. Belki endişeliydi ama kaçmak yerine kalmayı tercih etti. Çünkü ülkesinin ona ihtiyacı olduğunda sırt çeviremezdi.

Mavi Vatan doktrinini yazan kişiydi. Denizlerimizin Misak-ı Milli'si denilebilecek kadar önemli bir teorinin isim babasıydı. Tüm çevrelerce askeri deha olarak görülüyordu. Alçakça bir kumpasla tutuklandı 3 yıla yakın tutuklu kaldı. Kumpas davası çöktü. Beraat etti. Bu kez eline kalemini alarak mücadeleye devam dedi. Yazılar yazdı, şiirler söyledi. Daha güzel bir Türkiye için, mücadeleden hiç kaçmadı. Asla endişeliyim demedi, Ağzından kimse duymadı gitmek kelimesini. Bu komutan, Mavi Vatan aşığı Cem Gürdeniz.

Atatürk, salt silahlı bir mücadeleyi kazandığı için dünyanın saygı duyduğu bir lider olmadı. Tarihte daha zorlu savaşlar kazanan komutanlar, hükümdarlar, askerler de var. Atatürk'ü farklı kılan savaş sonrası politikasıdır. Çok değil 5 10 yıl öncesine kadar vatan bilinci olmayan bir halka millet olmanın ne kadar yüce bir duygu olduğunu, zorluklar karşısında mücadele etmenin bir yurttaşlık görevi olduğunu öğretti.

Atatürk'ün, Samsun’a çıktıktan sonra, bir köylü ile arasında geçen konuşmayı hepimiz biliriz.

“Atatürk:  Hemşeri. Düşman Samsun’a asker çıkaracak, belki hepsini ele geçirecek, sense rahat rahat toprağı sürüyorsun.
Köylü: Şimdi benim vatanım da, yurdum da, şu tarlanın ucu. Düşman oraya gelinceye kadar benden hayır yok.”  Bu düşünceye sürüklenmiş. Geleceğe dair hiçbir umudu kalmayan bir halktan, ülkesine hizmet etmek için yanıp tutuşan yurttaşlar yetiştirdi Cumhuriyet.

Yukarıda saydığım Bilim insanları gibi binlercesini yetiştirdi bu Cumhuriyet. Zaman zaman haksızlıklara uğradılar. Ama hiçbir zaman ülkelerine küsmediler. Hele ülkeyi terk ederiz gibi ahmakça bir tehdide hiç başvurmadılar. Onlar Cumhuriyet'in onlara öğrettiği gibi davrandılar. Kaldılar, mücadele ettiler, kazandılar. Üniversitelerin rektörlerini kendileri seçme hakkı tabii ki var. Seçmelidir de. Fakat ilk zorlukta, ilk sendelediğinde bu ülkeden giderim gibi düşüncelere kapılmak Cumhuriyet'in çocuklarına yakışmaz. Türkiye Cumhuriyeti bir mücadelenin sonucudur. Kurucusu, hiçbir şey yetişmez denen bozkırın ortasını bir ormana dönüştürecek kadar inatçı, kararlı, mücadeleci bir devrimciydi. Bu yüzden benim bu ülkede yapacağım bir şey yok yerine. Ülkemi seviyorum. Tüm aksaklıklarla mücadele edeceğim cümlesi daha doğru, daha gerçek bir anlayıştır. Aidiyet bu ülkenin temelidir. Her şey kendini ait hissettiğini kurtarma düşüncesiyle başladı. Kırılabiliriz, kızabiliriz hatta sık sık geleceğe dair endişe duyabiliriz. Ama gidemeyiz. Gitmemeliyiz. Sadece bu ülkenin size değil, Sizin de bu ülkeye ihtiyacı var. Tıbbiyeli, Harbiyeli, Boğaziçili demek; ilk zorlukta kolaya kaçıp gitmenin yollarını arayan değil. Kalıp, inandığı değerler uğruna sonuna kadar mücadele edendir.

Etiketler
mücadele
aidiyet