TTB'nin disiplin cezalarının anayasal dayanağı kalmadı

Bugün (21/10/2021) çıkan Resmi Gazetede Anayasa Mahkemesinin çok önemli bir kararı yayınlandı. Karar Türk Eczacıları Birliği Kanunu ile ilgiliydi. Karara göre, adı geçen Kanunun 30. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin "Haysiyet Divanı ... evrakı kendisine tevdi edilen azanın meslek adap ve haysiyetine aykırı olan fiil ve hareketlerinin mahiyetine göre aşağıdaki inzibati cezaları verir:" bölümünün, aynı fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinin ve  ikinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa aykırı olduğuna ve iptaline karar verdi. Karar, sadece eczacıları değil tabipleri de ilgilendirmesi bakımından büyük önem taşıyor. 

Öncelikle konunun anlaşılması için bazı açıklamalarda bulunalım. Türk Eczacıları Birliği Kanununun 30. maddesinde eczacı odalarının haysiyet divanlarının (disiplin kurullarının) uygulayacağı disiplin cezaları gösterilmektedir. Ancak bu kuralda disiplin cezaları gösterilmekle birlikte disiplin suçları belli edilmemiştir. Yani, Kanunun bu hükmünde  ceza var, fakat suç yoktur. Peki hangi suça hangi cezanın verileceği sorunu nasıl çözülecektir? Burada ilgili madde içinde bir çözüm getirilmiştir. Getirilen çözüme göre, haysiyet divanları bu cezaların verilmesinde sıra gözetmeksizin takdir hakkını kullanacaktır. Bir başka ifade ile disiplin heyetleri kafasına göre takılabilecektir. Örneğin siyaseten kendisine muhalif bir üyeye meslekten men cezası verip yandaş olana ise basit bir uyarı cezası ile durumu geçiştirilebilecektir. Elbette bu, düpedüz anayasaya aykırı bir düzenlemedir. Neden? Aşağıda bu sorunun cevabını arayacağız. 

Hukuk devletinde kanunlar, özellikle de suç ve ceza ihtiva eden kanun hükümleri, hem yönetilenler hem de idari makamlar için tereddüt ve şüpheye vermeyecek ölçüde "açık, net ve anlaşılır" olmalıdır. Kurallar, bilhassa kanunu uygulayacak makamların keyfi davranmalarına, bir diğer anlatımla "kafasına göre takılmalarına" kesinlikle  izin vermemelidir. Aksi takdirde hukuki güvenlik hakkından söz edilmesi imkansızdır. İşte buna Anayasa Hukuku terminolojisinde "hukuki  belirlilik" ilkesi adı verilmektedir. Özetle vatandaş hangi suçu işlerse hangi cezanın uygulanacağı önceden belli olmalıdır. Vatandaş da davranışlarını bu belirli ilke ve kurallara göre düzenleyecektir. 

Ancak Türk Eczacıları Birliği Kanununda durum böyle değildi. Eczacılara uygulanacak cezalar kanunda gösterilmiş  fakat suçlar gösterilmemiştir. Kanun meslek odasına hangi eyleme hangi cezanın verileceği konusunda geniş bir takdir hakkı tanımıştı. Bu durumun bir keyfilikle sonuçlanacağı ortadaydı. Nitekim meslek örgütlerinde siyasi hakimiyeti ele geçiren gruplar bu madde hükmüne göre işine gelmeyen üyelere, işlenen fiilin ağırlığını gözetmeksizin istediği cezayı verebilmekteydi. 

Nitekim bu durum Anayasa Mahkemesinin gerekçesine şu cümlelerle yansımıştır: "Haysiyet divanı, hangi fiile hangi cezayı uygulayacağı konusunda herhangi bir kayıt ve şartla bağlı olmayıp tamamen serbest bırakılmıştır. Kuralda eczacılar hakkında disiplin cezası uygulanabilecek hâller sayılmakla ve disiplin cezaları da gösterilmekle birlikte madde metninde sayılan disiplin suç ve cezaları arasında yeterli bağlantının kurulamadığı görülmektedir. Bu çerçevede disiplin cezasını gerektiren eylemin gerçekleşmesi durumunda fiil ve hareketin mahiyetine göre disiplin cezalarının verilebileceği öngörülmekle birlikte bu ölçütün disiplin cezasının muhatapları açısından yeterli bir hukuki güvence sağlamadığı açıktır."

Yine Türk Eczacıları Birliği Kanununda  "Haysiyet divanları bu cezaların verilmesinde sıra gözetmeksizin takdir hakkını kullanırlar." kuralı bulunmaktadır.  Dikkate edilirse burada takdir yetkisinde bir sınırlama veya kayıt mevcut değildir. Buna dayanarak ve kanundaki takdir yetkisinin kullanıldığından bahisle, isteyen istediğine istediği cezayı verebilecektir ki neticede bu tür durumlar yaşanmaktadır.

Anayasa Mahkemesi  haysiyet divanına tanınan yetkinin somut olayın özelliklerine, eylemin ağırlığına, oluşan zararın büyüklüğüne göre kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılmasını sağlamadığı sonucuna ulaşmıştır. Yüksek Mahkeme,  işlenen disiplinsizlik eylemi ile tayin edilen disiplin cezası arasında adil bir dengenin gözetilmesini sağlayacak gerekli ve yeterli mekanizmaların kurulmamasını Anayasaya aykırı saymıştır. Sonuçta ilgili kurallar kapsamında verilecek disiplin cezaları bakımından keyfî yorum ve uygulamalara karşı hukuki güvencenin sağlanmamış olması sebebiyle yukarıda belirtilen 30. madde iptal edilmiştir.

Olayın Türk Tabipleri Birliğini ilgilendiren yanı da bulunmaktadır. Nitekim Türk Tabipleri Birliği Kanununun 38. maddesinde "Haysiyet Divanı, odaya girmiyen veya kanunun kendisine tahmil ettiği diğer vecibeleri yerine getirmiyenler hakkında inzibati ceza verir." kuralı bulunmaktadır. Bu kural tabip odalarının haysiyet divanlarının (disiplin kurullarının) disiplin cezası verme yetkilerinin dayanağını teşkil etmektedir. Yine, Türk Tabipleri Birliği Kanununun 39.maddesinde şu kural sevk edilmiştir:

"Haysiyet Divanı, evrakı kendisine tevdi edilen azaların fiil ve hareketlerinin mahiyetine göre aşağıdaki inzibati cezaları verir: 

a) Yazılı ihtar,
b) O yılki en yüksek yıllık üye aidatının üç katından az, beş katından fazla olmayan para cezası,
c) 15 günden 6 aya kadar geçici olarak sanat icrasından meni,
d) Bir mıntakada üç defa sanat icrasından meni cezası almış olanları o mıntakada çalışmaktan meni.
Haysiyet divanları, bu cezaların verilmesinde sıra gözetmeksizin geniş takdir hakkını kullanırlar.

Dikkat edilirse Eczacıların Kanunu ile Tabiplerin Kanunu hemen hemen aynı hükmü içermektedir. Tabiplerin Kanununda da suçlar belli fakat cezalar belli değildir. Her iki Kanuna göre, "Haysiyet divanları, bu cezaların verilmesinde sıra gözetmeksizin geniş takdir hakkını kullanır." Bu bakımdan Türk Tabipleri Birliği Kanununun 39. maddesi de yukarıda özetlenen gerekçe karşısında Anayasaya aykırıdır. 

Türk Tabipleri Birliği çıkardığı ayrı bir Yönetmelikle disiplin suçlarını da belirlemiştir. Ancak bu Yönetmeliğin çıkarılmış olması Anayasaya aykırılık sorununu çözmez. Zira suçlar ve cezalar yönetmelikle değil kanunla belirlenir. Anayasaya göre meslek odaları disiplin suçlarını belirleme yetkisine sahip değildir. Bu yetki kanun koyucuya yani yasama organına aittir. Ancak kanun koyucu bu yetkisini kullanmayarak Anayasaya aykırı bir sonucun doğmasına neden olmuştur.

Anayasa Mahkemesinin Türk Eczacıları Birliği Kanununun 30. maddesini iptal etmesiyle birlikte artık Türk Tabipleri Birliği Kanununun 39. maddesinin de Anayasaya aykırı olduğu tescillenmiştir. Artık tabip odalarının bu karar karşısında üyelerine disiplin cezası vermesi anayasal dayanaktan yoksun olacaktır.

Bundan sonra yetki yasama organındadır. Sadece Türk Eczacıları Birliği Kanunu değil Türk Tabipleri Birliği Kanunu da bu karar yeniden ele alınmalıdır. Bir kez ele alındıktan sonra bu kanunlardaki bütün sorunlu hükümler de lağvedilmelidir. Bu sorunlu hükümlerin başında birden fazla tabip odası kurulması yasağı ile tabip odalarındaki antidemokratik seçim sistemi gelmektedir. Maalesef mevcut seçim sistemi sonucunda bölücü terör örgütüne yakın bir isim Tabipler Birliğine Başkan seçilmiştir. Artık bu yapının anayasal sınırlara çekilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması zamanı gelmiştir.