DNA onarımı hakkındaki bilimsel çalışmasıyla 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü alan, Üniversitemiz İstanbul Tıp Fakültesi mezunu Prof. Dr. Aziz Sancar’ın Nobel’e giden yolda dünyayı kendine hayran bırakan başarı hikayesini öğrenmek ister misiniz?
PROF. DR. AZİZ SANCAR’IN HAYATI
Prof. Dr. Aziz Sancar, Mardin’in Savur ilçesinde 8 çocuğun 7.si olarak dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini Mardin'de tamamladı. Lise yıllarında futbolla ilgilendi ancak son sınıfta futbolcu olmaktan vazgeçerek yüksek öğrenim görmek için İstanbul'a geldi.
Lise 2. sınıftayken kimya hocasının etkisinde kalarak kimyager olmak istiyordu. O zamanlar İstanbul’da üniversiteye giriş sınavları her fakülte için ayrı ayrı yapılmaktaydı. Hem kimya bölümünün sınavına hem de arkadaşlarının isteği üzerine tıp fakültesinin sınavına girmişti.
Her iki bölümü de kazanınca kimya bölümüne kaydolmaya karar vermişti ancak liseyi birlikte okuduğu Mardinli 5 arkadaşıyla birlikte tıp fakültesini de kazanınca; arkadaşlarıyla beraber okumak için tıp fakültesine kaydoldu.
“İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ, AVRUPA’NIN EN İYİLERİNDEN BİRİYDİ”
1963 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'nden 1969 yılında birincilikle mezun oldu. Kendisi İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde aldığı eğitimi şöyle anlattı:
“Tıbbiye’ye gittiğimde gördüm ki; İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Avrupa’nın en iyilerinden biriydi. Bu bakımdan Türkiye’de gerçekten çok iyi bir eğitim gördüm. Bilimsel çalışmalar yapmaya da daha tıp fakültesindeyken merak sardım.
Türkiye’de aldığım eğitim beni Amerika’ya hazırladı. Özellikle İstanbul Tıp Fakültesi’nde bir hocamın tavsiyesi üzerine doktoramı alıp Temel Tıp Bilimleri’nde ihtisas yapmaya karar verdim. Türkiye beni iyi hazırladığı için Amerika’da bilimsel anlamda güçlük çekmedim.”
Mezun olduktan sonra doğup büyüdüğü memleketi Mardin’e doktorluk yapmak için geri döndü. İki yıl boyunca doktorluk yaptı ve 1972 yılında NATO bursuyla Amerika’ya gitti.
Johns Hopkins Üniversitesi, Dallas Üniversitesi, Yale Üniversitesi’nde moleküler biyoloji dalında, biyokimya ve biyofizik alanlarında çalıştı. DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi, biyolojik saat üzerine çalışmalar yürüttü.
ALDIĞI ÖDÜLLER
Birçok makale ve kitap yayımladı. Aziz Sancar’ın çalışmaları, ödülleri de peşinden getirmişti. 1984’te ABD Ulusal Bilim Vakfı Genç Araştırmacı Ödülü, 1990’da Amerikan Fotobiyoloji Derneği Ödülü, 1995’te ABD Sağlık Enstitüsü Ödülü, 1997’de TÜBİTAK Bilim Ödülü’nün yanı sıra;
2005’te ABD Ulusal Bilimler Akademisi’ne seçilen ilk Türk oldu, 2006 yılında Türkiye Bilimler Akademisi’ne asil üye seçildi ve 2007’de Vehbi Koç Ödülü’nü kazandı.
Tüm bu ödüller, dünyaya ses getirecek bir ödülün ayak sesleri gibiydi adeta. Hücrelerin hasar gören DNA’ları nasıl onardığını ve nasıl genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde 2015 yılında Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı.
Prof.Dr. Aziz Sancar’ın geliştirip ismini koyduğu “maxicell” tekniği ile buluşunu yapıp ismini koyduğu “excinuclease/excision nuclease” enzimi terimleri, Oxford Biyokimya ve Moleküler Biyoloji Sözlüğü’ne girmiştir.
Prof. Dr. Sancar ödül alan çalışmasının önemini şöyle anlattı: “DNA onarımı insanı kansere karşı korumakta önemli. Çünkü kanser yapan etkenlerin çoğu DNA’yı bozuyor ve o yolla kansere sebep oluyor. Biz, ‘DNA kendini nasıl onarıyor, hücreler kendini nasıl kansere karşı müdafaa ediyor?
DNA onarımının bir de kanser tedavisi için önemi var.Çünkü kanseri tedavi etmek için kullanılan ilaçların çoğu, kanser hücrelerinin DNA’sını tahrip ediyor ve kanser hücreleri onu tamir etmeye çalışıyor. Biz orada girişim yapıp kanser ilaçlarının daha etkili olmasına çalışıyoruz.”
“ÇALIŞMAK; KENDİMİZE, AİLEMİZE, MİLLETİMİZE VATAN, NAMUS BORCUDUR”
Öğrencilik günlerinde neredeyse 18 saate yakın çalışan ve hala da çalışmaya devam eden Prof. Dr. Aziz Sancar’ın tavsiyesi çalışmak:
“Çalışmak; kendimize, ailemize, milletimize vatan, namus borcudur.
Bana çok güzel öğretim veren kendi memleketimdir. Bana olağanüstü tıp eğitimi verdi ve o buradaki başarımın kaynağı oldu. Çoğu insan zekaya inanır, ben inanmıyorum, bizi birbirimizden ayıran emektir, ben çalışmaya inanıyorum.”