SGK yöneticilerine açık mektup: Bu kadar insafsız mısınız?

Meslek hastalıklarında “meslekte kazanma gücü azalma oranı mı; sadaka mı?

Sosyal Güvenlik Sistemleri iş kazaları ve meslek hastalıklarından kaynaklanan geçici-sürekli işgöremezlik ödeneklerinin hesabında Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranını dikkate alırlar. “Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranı” tümüyle Türkçe kelimelerden oluşur. Anlamı hakkında yorum yaparken sadece ilkokul öğretmeninizin zamanında verdiği bilgiye ihtiyaç duyarsınız. Yapılan işin meslek olması için o işle ilgili formal bir eğitim alınmış olması gerektiğini biliyorsanız “meslek” kavramında takılabilirsiniz. Ancak yerleşmiş uygulamalar iş kazası ve meslek hastalığı durumunda işçinin yaptığı son işin mesleği kabul edilmesi gerektiği yönündedir. Dolayısıyla Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranı’nın anlamı hakkında bir tereddütünüzün kalmadığını varsayabilirim.

Diyelim ki, sokakta yürürken trafik kazası geçirdiniz; sürücü tam kusurlu ve sizde oluşan zarar omuz incinmesi olsun. Devletin trafik kazalarında zarar gören insanlar için özel bir sorumluluğu var mı? Yok. Zararınızın tazmini için Adli Tıp Kurumuna giden dosyanızda geçici iş göremezliğiniz ve sürekli iş göremezliğiniz değerlendirilir. Hemen hemen şöyle bir cümle geçecektir raporda: “Tedavisinin 20 gün süreceği ve bu süre boyunca Meslekte Kazanma Gücü Azalması  %100 olduğu kanaati…” . Süre, zarar görme düzeyinize hatta başınıza gelen komplikasyonlara göre artar yada azalır ama oran hep aynı kalır. Tümüyle doğru ve mantıklı: Tedavisi nedeniyle işine devam edemeyecek bir adamın mesleğinden elde ettiği kazanç %100 düşer. Öyleyse tazmin edilmesi gereken rakam kişinin mesleğinde 20 günde kazandığının tamamıdır.

Diyelim ki, maden rafinasyonunda kırma (konkasör) işçisisiniz ve toza maruz kaldınız; işveren tam kusurlu ve sizde oluşan zarar pnömokonyoz olsun. Devletin iş hukukundan kaynaklanan düzenleme ve denetlemeye ilişkin sorumluluklarını bir yana bırakın, “Üreten, vergi ödeyen, GSMH’ye katkı sağlayan bir vatandaşının çalışırken zarar görmesi” üzerinden kendisini sorumlu hissetmesi gerektiğini düşünebilirsiniz. Üstelik devletin anayasal görevi değil mi çalışanların sağlığının korunması? En azından trafik kazası geçirdiğinizde hesaplanan %100 Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranını (MKGAO) tedaviniz yada raporlu olduğunuz süre boyunca alacağınızı mı sandınız? Daha fazlasını mı? Hem Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) hem de Adli Tıp %30.2 MKGAO’yu belirleyip gözünüze sokar. Çünkü hesaplamada “mantık” kenara bırakılır, çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliği denilen yönetmeliğe bağlı kalınır.

Aslında beklentilerinizde haklıydınız. İş kazası yada meslek hastalıklarında sosyal güvenlik sistemlerinin ya da adli makamların tazmin rakamları diğer yaralanma ya da hastalıklara bağlı tazmin rakamlarının üzerindedir. Ancak Türkiye’de artık böyle değil. Tek parti döneminde, “vatan haini” Menderes iktidarında, Demirel’in şapkasının başında olduğu ve hatta alıp gitmek zorunda kaldığı “açık faşizm” dönemlerinde, Türkiye İşçi Partisi milletvekilleri meclisteyken de değilken de, zengini seven Özal, bacımız olduğunu iddia eden Çiller iktidarlarında velhasıl uzatmaya gerek yok 2008 yılına kadar her daim sağ-sol iktidarlar döneminde iş kazası ya da meslek hastalıklarında tanımlanan tazmin miktarları malullük sigortasından belirgin biçimde yüksekti.  Bugün değil; yasalar mı değişti? Bu sonuca yol açacak kapsamlı bir değişimin olmadığını söyleyebilirim. İş kazası ve meslek hastalıklarında daha yüksek tazmin miktarlarına ulaşılmasına yol açan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 42 ve 102 nolu sözleşmelerine aykırı bir yasal düzenleme yapılmadı ancak uygulamada ve özellikle meslek hastalıkları alanındaki uygulamalarda anılan sözleşmeler, anayasal hatta meşruiyet sınırlarının ihlal edildiğini rahatlıkla söyleyebilmek mümkün.

Giriş yerine geçecek bu paragraflardan sonra %30.2 MKGAO hesaplanan gerçek olayı aktarmak, zihninizde beliren soru işaretlerine yanıt olacaktır:

Öncelikle tıp dışı okuyucunun konumuz olan pnömokonyoz hastalığıyla ilgili bilgi sahibi olması gereklidir. Pnömokonyoz, bazı tip tozlarla oluşan bir akciğer hastalığıdır. Maruz kalınan toz yoğunluğuna göre hastalığın ortaya çıkma süresi 3 aya kadar düşebilmektedir. Toz akciğerlerde işlev gören alveollere kadar ulaşmakta, alveollerde bir dizi olay sonucu küçük fibröz dokular (yara iyileşmesi sonrası kapatıcı doku) oluşturmaktadır. Deride oluşan kesik ve yaralanmalarda karşılaşılan sedefimsi renkli, deriden farklı, sert “yara izi” ne benzer bir yapı gelişir. Bu yapı akciğer fonksiyonlarını yerine getirememektedir. Her biri 1 mm ile 1 cm arasında boyuttadır. Yoğun ve uzun süreli etkilenmelerde toz tipine de bağlı olarak toz çevresindeki “yara kapatıcı doku”lar birbirleriyle birleşerek “geniş yara kapatıcı doku alanları” oluştururlar. Bu durum akciğer fonksiyonlarını ileri düzeyde bozacaktır. Ayrıca fibröz dokular büyüdükçe ve yaygınlaştıkça akciğerlerin solunuma katılabilen doku yüzeyini daraltır; nefes darlığı ve solunum güçlüğüne yol açar. Bu nedenle pnömokonyoz ağırlığı başka bazı faktörlerin dışında opasite yaygınlığı ve tipiyle ilişkilidir. Pnömokonyoz, silika jeolojik sedimentler içinde yaygın bulunduğundan yer kabuğunun ve ondan elde edilen ürünlerin işlendiği bir çok alanda her türlü madencilik işlerinde, yol-tünel yapımında, sondaj işlerinde karşımıza çıkabilmektedir.

M.E. maden rafinasyonunda kırma (konkasör) işçisi olarak çalışmıştır. 28.12.2010 tarihinde nefes darlığı ve öksürük yakınmalarıyla Konya Eğitim Araştırma Hastanesi’ne başvurmuş, Pnömokonyoz tanısı ile opasite yaygınlığı ve tipi q/q 3/3 A ağır olarak belirlenmiştir.

Anlaşılır bir ifadeyle akciğerlerinde sağlam akciğer dokusundan daha yaygın olarak çok sayıda 1,5-3 mm çapında küçük “yara kapatıcı dokular” ve en az iki tane 1 cm’den büyük “geniş yara kapatıcı doku alanları” bulunmaktadır.

09.02.2012 tarihli Konya Eğitim Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu Raporu hastanın durumunu çok daha iyi açıklamaktadır. M.E., 28.12.2010 tarihinden itibaren KESİNTİSİZ biçimde rapor tarihine kadar istirahatlidir. Aynı rapor 3 ay istirahati sonrası kontrol kaydı açmıştır. Mehmet Evliyaoğlu kontrol tarihi gelmeden birkaç gün önce 04.05.2012 tarihinde ölmüştür. Daha açık ifadeyle işçi hastalığın ortaya çıktığı tarihten ölene kadar istirahatlidir. Rapor, aynı zamanda oksijen konsantratörü (fotoğraf 1) ve BİPAP cihazı (fotoğraf 2) tahsisini belgelemektedir.

Açıklamak gerekirse M.E., evinde otururken dış ortamdaki oksijen yoğunluğu solunumu için yetersiz kaldığından, oksijen konsantratörü denilen işlevi dış ortamdaki oksijeni konsantre etmek olan bir alete bağlı yaşamaktadır. Ayrıca alet tarafından konsantre edilen oksijen de yetersiz kalmakta, oksijeni kana geçirmeye yönelik olarak basınç altında solunum aleti (BİPAP) kullanmaktadır. Bu koşullarda bırakın çalışmayı yürürken dahi artan oksijen ihtiyacını karşılamakta zorlanacağı açıktır; istirahati bu nedenledir.

M.E. öldükten neredeyse bir yıl sonra 01.03.2013 tarihinde Kocatepe Sağlık ve Sosyal Güvenlik Merkezi kararını vermiştir: Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranı %30,2.

M.E.’nin sağlık durumuna ilişkin açıklamalar eşliğinde SGK’nun kararını tekrar değerlendirirsek, SGK evinde otururken, yatağında yatarken dahi dışardaki oksijen konsantrasyonu arttırılarak, basınç altında soluk alıp vererek, yaşamak için kendisine yetecek olan oksijeni akciğerlerinden kanına iletebilen bir insana, bugüne kadar “mesleğinden elde ettiğin kazancın %69,8’ini aynı mesleğinde çalışarak gelecekte de elde edebilirsin” demektedir.

Yazıdaki temsili fotoğraflardan ikincisinde gördüğünüz alet oksijen konsantratörüdür.  Birinci resimde ise BİPAP cihazının uygulanmasını görüyorsunuz. İki aleti birleştirip maske içerisinde yüksek oksijen konsantrasyonu oluşturabilmeniz hatta zor da olsa bu iki cihazı bir aküyle yanınızda taşımanız mümkündür. Aslına bakarsanız koskoca sosyal güvenlik sisteminin, bir sigortalısının tedavisi için raporlu olduğu halde bu iki cihaza bağlı olarak, maden rafinasyonunda taş-kaya kırma işinde çalışarak, eski gelirinin neredeyse %70’ini kazanabileceğini iddia ettiği bir ülkede yaşıyoruz; Dünya öküzün boynuzunda dönüyor bile olabilir.

SGK özünden uzaklaşan bir karara daha imza atmıştır. Zira “Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranı” açıkça anlaşılabileceği gibi kişinin mesleğinde kazanma gücünün azalma oranını belirtir. SGK’nun iş kazası meslek hastalığı sigorta kolu işçinin “mesleği” olan yürüttüğü işten elde ettiği geliri sigortalar. Dolayısıyla işinden elde edeceği gelir geri kalan yaşamında ne kadar düşecekse SGK o kadarlık rakamı işçisine sürekli işgöremezlik geliri olarak bağlamak zorundadır. Bu sadece SGK’nın değil Türkiye Cumhuriyeti’nin taahhüdüdür. Tereddüdü olanlar yukarıda andığımız üst hukuk normlarını okumalıdır. Aslında daha iyisi yukarıda anlattığımız olay üzerinden basit ve tarafsız bir vicdan muhasebesidir.

Yeni yorum ekle

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.