Salgına karşı 'Çin başarısı'

Yılbaşından bu yana artan ivmeyle insanlığın başına dert olan korona virüs salgını başladığı yer olan Çin’de denetim altına alındı. Çok geçmişte kalmadığı için anımsanacaktır. Çin’de patlak veren salgın üzerinden Çin ve Çinliler ateş altına alındı. Çinlilerin iğrenç yeme-içme alışkanlıklarından tutun da olmayan yeme-içme alışkanlıklarına varıncaya değin bir dizi masa başı üretim dolaşıma sokuldu. Farkında olarak ya da olmayarak pek çok kişi küresel boyutlu emperyal saldırının değirmenine su taşıdı.

Çin, salgının hemen başında karantina uygulamasına geçti. Bir kentin yanı sıra o kenti kapsayan yönetsel bölge bu kapsama alındı. Eşzamanlı olarak Vuhan’da birkaç gün içinde binlerce yataklı hastane yükseldi. Bu sırada kendisini salgının uzağında zanneden budalalık Batı’da Çin’in karantina önlemlerine göndermede bulunarak insan hakları sorgulamasına bile girişmişti. Nasıl olur da insanlar evlerine hapsedilirdi? Nasıl olur da insanların ülke içi ve dışına yolculukları kısıtlanabilirdi? Bu önlemlerin doğruluğu bilinerek sorgulanması emperyal güdünün gereğiydi.

İnsaftan, akıldan ve vicdandan yoksun saldırganlığa kulak asmayan Çin o günlerde bir önemli karara daha imza atmıştı. Doktorların ve sağlık çalışanlarının uyarı ve isteklerini yerine getirmekten kaçınan ya da karantinaya alınmak istemeyenlerin en ağır şekilde yaptırıma uğratılacağına vurgu yapılmıştı. Bu da kamuculuğun vazgeçilmez gereğiydi. Görünürde yasaklama ve köşeli kararlar öne çıksa da toplumsağlığı ve sağkalımı öncelikli olduğu için eleştiri görünümlü saldırılar ayrıntıdan öte anlam taşımadı Çinli yetkililer için.

Çin büyük bir kararlılıkla ve disiplinle salgına karşı koyarken; İtalya’da bir yolcu gemisinin limana yanaşmasına engel olunması söz konusuydu. Görüntüdeki bu titizlik derinlik taşımamış olmalı ki; İtalya korona virüsle pençeleşiyor bugünlerde. Şu anda yaşama geçirilen karantina için Batı basınında tek eleştiri yer almıyor. Emperyalizm neylerse güzel eyler anlayışı tüm açıklığıyla kendisini gösteriyor.

Günümüzde her gerekçeyle insanların Amerikancı, Rusçu, Çinci etiketlemesiyle karşılaşabildiğine tanık oluyoruz. Yazının başlığındaki Çin’in yerine “kamuculuk/devletçilik” sözcüklerini koysanız da olur!

Karantina ve yolculuk kısıtlamasının doğal olarak ulaşımı ve turistik etkinlikleri öncelikle etkilemesi karşısında Çin zor duruma düşen havayolu şirketlerini devletleştireceğini açıklayarak kamucu/devletçi anlayışını açık şekilde ortaya koymuş oldu. Pek çok Batı ülkesinin bu küresel sorun karşısında ikileme düşmesinin başat nedenlerinden birisi kamucu/devletçi anlayışın unutulmuş olmasıdır. 

Avrupa ve ABD’de karabasan şaha kalkmışken, Çin’den gelen haberler salgınla baş edilme yönünde önemli yol alındığı yönünde. Her olumsuzluk gibi korona salgını da bir deneyimdir. 

Modası geçti, gereği kalmadı denilen kamuculuk/devletçilik Çin deneyimiyle gerekliliğini ve yaşamsallığını bir kez daha kanıtlamış oldu. 

Kamuculuğun unutulduğu ülkelerde salgının savuşturulması sonrasında ekonomik çöküşler yaşanması; iflasların birinin diğerini izlemesi şimdiden öngörülebilir gelişmeler olarak karşımıza çıkacaktır. 

Kamuculuğun/devletçiliğin her şeye karşın varlığını sürdürdüğü Çin’de salgına karşı keskin önlemler alınırken ekonomiye olası etkileri neredeyse göz önüne alınmamıştır. Tek amaç toplum sağlığı ve sağkalımı olarak belirlenmiştir.

Ceyhun BALCI