Çocuk hakları, şöhret ve Atakan...

Çocuklar haber ve ilgi unsuru olarak sürekli olarak medyanın elinin altındadır. Bebeklik çağlarından itibaren çocuk imajı medyada kullanılır. Güler güldürür, ağlar ağlatır, düşündürtür. Ne yazık ki, çocuk medya için sadece bir reyting unsurudur. 

Çocuk hakları konusunda her gün sınırlar daha iyi belirlenirken bu sınırlar çoğunlukla görünmez olur. Dünyanın her köşesinde açlıktan, savaşlardan dolayı ortaya çıkan çocuk ölümlerine bakarak kim çocukların “yaşama hakkı”ndan söz edebilir ki? 

Açlık, sefalet içinde yaşayan favela ve gecekondu çocuklarını, sokaklarda yaşamak zorunda kalan, göç yollarında büyüyen çocukları görünce kim “eksiksiz biçimde gelişme hakkı”ndan söz edebilir ki?

Tarikatlarda, sokaklarda, evlerinin güya güvenli ortamında tacize, tecavüze uğrayan çocuklara bakarak kim “zararlı etkilerden, istismar ve sömürüden korunma hakkı”ndan ve “aile, kültür ve sosyal yaşama eksiksiz katılma hakları”ndan söz edebilir ki?

Konu çocuklar ve hakları olunca aklımıza son günlerin flaş ismi gelecektir elbette…

Son birkaç günün en çok konuşulan konusu Atakan ve onun zekâsı… 

Okuduğu kitaplar, sözcükleri seçişi,  kendisini ifade ederken gözlenen rahatlığıyla farklı bir çocuk olduğunu anlamamak mümkün değil. 

Herkes, bir yandan onun zekâsından söz ederken,  öte yandan annesine karşı sergilediği tavırdan, çokbilmişliğine kadar iyi-kötü yorumlarda bulundu. Sosyal medya onun videolarıyla dolup taştı. 

En başından beri onunla ilgili herhangi bir yorum yapmaktan kaçındım. Hiçbir videosunu ya da görüntüsünü paylaşmadım doğrusu.

Sadece direk bana yöneltilen bir soru nedeniyle, onun daha çocuk olduğunu ve yüreğinin hala küçücük olduğunu vurguladım.

Bir anda televizyonlara çıkarılan, röportajlar veren Atakan hala bir çocuk… 

Hadi o içinde bulunduğu durumun farkında değil ama koca koca insanlara ne oluyor?

Şöhret dışarıdan ışıltılı görünse de çocukluk enerjisi, ruhu ve masumiyeti bu süreçte yara almaktadır. Çocuk bir şekilde şöhret olduğunda aileler başlangıçta çocuklarıyla gurur duyup bu durumu bir başarı olarak algılarlar. Bizzat çocuklarını yapımcıların eline teslim eden aileler, çocuklarının geleceği adına yatırım yaptıklarını iddia ederler. Ne var ki, çoğu aile arka planda çocuklarının şöhreti üzerinden kendilerini görünür kılmayı ve kazanç sağlamayı hedeflemektedir. Çocuğu şöhret olduğunda kendi egosu da okşanacak, meşhur bir çocuğun ebeveyni olarak anılacak ve gururla dolacaktır.  

Çocuğun en büyük hakkı çocukluğunu yaşama hakkıdır. 

Bir çocuk şöhret olduğunda, ya da televizyon programlarına çıkmaya başladığında çoğu zaman yaşına uygun olmayan koşullarla karşılaşır. Bu ortamlar; yönetmen, spiker, yapımcı ve kameramanların çalışma alanlarıdır ve böylesi alanlarda yapılan konuşmalar, tempo ve dinamikler çoğu zaman çocukları olumsuz etkiler. Bir anda çocuk dünyasından çıkıp kendini bir yetişkin dünyası içinde bulur. Çocukluk geride kalırken, çocukta yetişkinleri andıran davranışlar ortaya çıkmaya başlar. 

Ortaya çıkan şöhret; çocuk, ailesi, öğretmenleri, arkadaşları için bir başarıdır ve sürekli iyi bir performans göstermeyi zorunlu kılar. Şöhretin kaybedilmesi kaygısı çocuk ve çevresini sarıverir. Çünkü ebeveynleri ve yakınları çocuktan büyük beklenti içine girmiştir ve çocuk bunları karşılamak zorundadır. Bekleneni yapamazsa şöhreti elinden kaçırmış olacaktır. 

Çocuklar ekrana çıkmadan önce onlara gösterilen ilgiye ek olarak ekran sonrasında okuldan, sosyal çevreden gelen ilgi patlaması kısa sürede çocuğun kendisini farklı bir noktada hissetmesine, ayaklarının yerden kesilmesine neden olur. Çocuk ilgi ve sevginin odağı olmaktan çok mutludur. Bu mutluluk sonsuza kadar sürmeyecek ve belli bir süre sonra kaybolacaktır. İşte bu aşamada, yani gördüğü ilgi geri çekildiğinde çocuk gökyüzünden yere çakılır ve derin bir reddedilme acısı yaşamaya başlar. Sevgi ve ilgi yerini sıradanlığa bırakmış, çevresinde onu pohpohlayanlar çekilivermiştir. Bu durum çocukta artık sevilmediği, yetersiz olduğu, yeteneklerinin kaybolduğu ya da eskisi kadar önemsenmediği düşünce ve duygularını yaratır. Bu durum çocuğu derin mutsuzluğa iter ve depresyona girmesine kadar gidebilecek bir sürecin kapısını aralar.

Çocuk istismarı sadece bedensel ve cinsel anlamda olmaz. Çocuğun ruhsal ve duygusal dünyasını zedeleyen, bedenini olmadık şekilde yoran eylemler istismar kapsamında düşünülmelidir. İstismar, çocuk ruhunda iyileştirilmesi çok zor yaralar açar. Bu nedenle yapımcılar ve ebeveynler popüler olmak uğruna çocuğa zarar verip vermediklerini ciddi şekilde düşünmelidir. Şöhret bir istismar biçimine dönüşmemelidir. Çocuk oyuncu, çocuk ses sanatçısı, çocuk filozof yaratmak ve onların popülerliğinden yararlanmak adına çocukları görmezden gelmek, yok saymak o çocuğun istismar edilmesidir. Bu istismar sonucu ciddi zararlar görmüş çocuk örnekleriyle doludur bu dünya… 

Açık bir şekilde görülmektedir ki, çocukların popüler televizyon programlarında yer alması, sosyal medya fenomeni haline gelmesi, onların ruh sağlıklarını ve kişilik gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. 

Öyleyse ortada cevaplamamız gereken bir soru var:

Şöhret uğruna, çocukların ruh sağlığını feda etmeye herhangi birimizin ve hatta çocukların ana-babalarının hakkı var mı?

Psikiyatrist

Semih Dikkatli

Yeni yorum ekle

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.