Hekimliğin önündeki çözülmeyi bekleyen 16 sorun

Bugün Türkiye’de hekim olmyı ateş çemberinden geçmeye benzetilebilir. Zaten ülkemizin içinde bulunduğu şartlar yeterince zorluyken hekimlik mesleği ve sağlık personeli olmak da giderek zorlaşmaktadır. Artık birçok meslektaşımız bu mesleği bırakmak istemekte ve “tükenmişlik sendromu” yaşamaktadır(Burn out). Zaten uzun süredir tıbbın en önemli branşları tıpta uzmanlık sınavlarında adeta terk edilmiş ve ilgi görmemektedir. Daha çok hastayla birebir ilişki gerektirmeyen, görece nöbeti ve mesaisi daha hafif branşlar gözdedir. Örneğin; Dermatoloji,Radyoloji, Fizik Tedavi,Plastik Cerrahi vb. Ayrıca preklinik dediğimiz ve hastayla yüz yüze gelmeyi gerektirmeyen mikrobiyoloji, patoloji, biyokimya da sık seçilen branşlar olmuştur. Hiç biri olmazsa da aile hekimliği tercih edilmektedir, hatta bazı uzman hekimler branşlarında çalışmayıp aile hekimliği ve işyeri hekimliği yapmaktadırlar. Peki bir on yıl sonra ülkedeki kalp damar cerrahı, beyin cerrahı, göğüs cerrahı hatta genel cerrah sayısı yeterli olacak mıdır?

Bu kutsal mesleği bu duruma getiren şartlar nelerdir? Bunları madde madde sıralamak isterim;

1.En başta Tıp Fakültesi hem kazanması hem de okuması meşakkatli, maddi ve manevi yükleri olan bir okuldur. Üstelik 6 yıl. Bu başlı başına emek  gerektirirken bir de önümüze tıpta uzmanlık sınavı (TUS) denilen bir yarış konmuştur.

2.TUS’u kazanmadan önce pratisyen hekimler mecburi hizmet yapmalıdır. Kura usulü oralarda gidilen bölgenin her türlü zorlukları ve imkansızlıkları ile mücadelede yalnızdır. Köylerde ve ilçelerde 7 gün 24 saat sağlık hizmeti esastır. Bu demektir ki doktor oradaki mülki amirden izinsiz bölge dışına çıkamaz, gece gündüz hasta kabul etmek zorundadır.

3.TUS maalesef bazı hekimlerimizi meslaktaşları  ile adeta yarışa sokar ve bu nedenle dikkat bozukluğu tedavisinde kullanılan ilaçların sınav kazanma amacı ile hekimlerin arasında kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Bunların da psikolojik ve fiziksel yan etkileri vardır.

4.Bu arada pratisyen veya aile hekimi arkadaşlarımız vatandaşın gözünde sanki bir ikinci seviye hekim olarak görülmektedir ki çok yanlış bir anlayışdır. Asıl en geniş sağlık hizmeti vermesi gereken ve koruyucu sağlık hizmeti sunan bu basamaktır. Bir türlü hak ettikleri değeri göremezler.

5.TUS’u  kazanan şanslı asistanımız göreve başlar:  Yoğun mesai, yoğun nöbet ve ertesi gün kesinlikle izin olmadan mesai devam eder. Hele cerrahi branşlar için çok zorlu bir dönemdir. Bu zorlu çalışma şartlarına hasta yakını şikayetleri, meslektaş çelmeleri de eklenir ne yazık ki. Hatta kimi zaman görmesi gerekli olan eğitimde de şartlar nedeni ile eksiklikler yaşar.

6.Eğer genç hekim bu asistanlık savaşını bedenen ve ruhen sağlam ya da kısmen sağlam atlatır ise uzman olur ki gelsin yine mecburi hizmet. Daha önceleri mecburi hizmete kura ile giden hekimler, mecburi hizmet süreleri dolmasına rağmen istedikleri başka bir bölgeye tayin edilmiyordu, şimdi puan sistemi ile kısmen adalet sağlanmış gibi.

7.Uzman hekim mecburi hizmette küçük bir il veya ilçede ise yalnız başına veya  aynı branştan 1-2 kişi ile beraber çalışmak zorundadır. Bu da şu demektir, günde 100-120 hasta artı ayda 6-7 nöbet veya sürekli hicap(gece ve hafta sonu her an ulaşılabilir olmalısınız) Yani asistanlıktaki şartlar aynı hatta misliyle devam etmektedir ve bu arada en ufak surat asıklığı şikayete neden olabilmektedir. Aslında aynı problem artık büyük şehirlerde de yaşanmaktadır ve devam edip giden bu süreç hekimleri istifa ya da erken emekliliğe zorlamaktadır.

8. Bu arada diğer bir sorun da aslında branşınızda mesela 3 kadrosu olan bir hastanede tek başına çalışmak zorunda bırakılmanızdır. Nasıl mı? Şöyle ki yanınızdaki branşdaşınız idari bir görev alıveriyor nöbetten çıkıyor ama kadroyu dolduruyor  ya da branşdaşlarınız sürekli raporlu(hastalık, hamilelik doğal da onların yerine yardımcı biri geçici görevle alınmıyor kadro dolu diye ya da yeni kadro verilmiyor), bu nedenle hekimler istifa bile edebiliyor.

9.Bütün bu meşakkatler yanında alınan ücreti hiç söylemeyelim, çok çok az. Bu az maaş dışında bir de hekimler performans yarışına sokuluyor ki orada bile verilen puan ve ücretler gün geçtikçe düşüyor.

10. Bazı branşlar arasında performans için verilen puanlar çeşitli haksızlıklara yol açıyor ve hekimler arası çatışmayı doğurmakta  ve hekimler arası huzursuzluğa yol açmaktadır. Bu konularda adalet hastanenin huzurlu işleyişi için çok önemlidir.

11. Günümüzde yaşanan en sık sorunlardan biri hasta ve yakınlarının haksız ve hukuksuz istekleridir. Mesela sıra beklemeden veya randevu almadan muayene olmak, kendi istediği ilacı yazdırmak, hastanın kendisi gelmeden yani hekim tarafından hasta görülmeden reçete yazdırmak vs. Evet günümüzde hastanelerdeki yoğunluk nedeni ile hasta ve yakınlarının şartları da zordur ancak sistemin yükü zaten bir çok sorumluluğu olan hekimlere yüklenmemelidir.

12. Son zamanlarda kendini iyice gösteren bir sorun da devletin ekonomi yapma gerekçesi ile hekimlerin reçetelerini kısıtlamasıdır. Bazı branşlar;  özellikle Nöroloji branşında dünyada literatür ve kılavuzlarında tedavide esas olan ilaçları devlet ödeme kapsamından çıkarmıştır. Bu durumda hem hastalar mağdur olmakta hem de hekim hastalarını tedavi etmekte zorlanmaktadır. Burada ileri sürülen bir sebep de bazı ilaçların suistimal ediliyor olmasıdır. Bu doğru olsa da yöntem ilacı geri ödemeye almamak değil suistimal edenleri bulup engellemektir.

13. Son sıralara yaklaştık, aslında sorunlar bitmez ve bu yazının devamı olur. En önemli sorunlardan biri de yine meslektaşlar arası deontoloji eksikliğidir. Aynı branşta veya değil, idari veya günlük çalışma rutininde hastanelerde mobbing son yıllarda çok fazla artmıştır. Her doktor grubundan bu yönde çok sayıda şikayet gelmekte ve hekim şartlarının iyileştirilmesi için öncelikle hekimlerin birlik olması gerektiği sıklıkla vurgulanmaktadır. Hatta bir hekimin veya yakınlarının başka bir hekime muayene olması ve tedavi olması esnasında bile deontoloji çoğunlukla es geçilmektedir. Acilde, konsültasyonlarda hekimlerarası diyalog giderek azalmaktadır. Bu da zaten zor şartlarda çalışan hekimleri umutsuzluğa sürüklemektedir. Düşünün zaten stresli bir ülkede stresli bir meslek de çalışıyorsunuz ve meslektaşlarınız arasında dayanışma bile yok. BİMER’den edinilen bilgiye göre 2015-2017 yılları arasında 431 sağlık personeli intihar etmiştir ve 227’si hekimdir. En çok kullandıkları yöntem ise yüksekten atlama. Daha geçen haftalarda bir meslektaşımız daha bu yöntemle hayatına son verdi, iki çocuğu olmasına rağmen. Eşi yoğun çalışma şartları ve mobbingden bunalmıştı diye açıklama yaptı.  Bu açıklama hakkında bile hekimler arası tartışma çıktı. Yine geçen haftalarda bir asistan hekim kıdemlisi ile bıçaklı tartışmaya girdi ve onu öldürdü. Olayları bu dereceye getiren sebepler nelerdir, bir an önce bulunmalı ve çözülmelidir.

14. Bütün bunların yanı sıra sonu gelmez hasta şikayetleri , yani SABİM, CİMER  gibi resmi kurumlara sürekli şikayet edilen ve sürekli savunma vermek zorunda kalmak var.

15.Onbeşinci ve en önemli madde hekime uygulanan şiddet. Gün geçmiyor ki bir hekim hasta veya yakınları tarafından darp edilmesin, yaralanmasın ve hatta öldürülmesin.  Dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan bir olay. Kabul edilemez bir durum. Geçen haftalarda bağımlı olduğu ilacı yazmayan doktoru jiletle yaralayan şahıs, bir hafta önce de başka bir hastanede poliklinikte kavga çıkarıp ortalığı kırıp dökmüş mesela. Eğer yeterli ceza verilseydi, caydırıcı yöntemler uygulansaydı aynı şahıs bir hafta sonra başka bir doktorun boğazını kesemezdi. Ki ölümüne yapılmış bir eylem. Ne yazık ki bir çok değerli arkadaşımızı bu nedenle kaybettik, ediyoruz ve hiçbir şey yapılmıyor. Yeterli güvenlik önlemleri hala alınmıyor ve faillere caydırıcı cezalar verilmiyor. Adeta şiddete davetiye çıkarılıyor.

16. Günümüzde hekimlik eğitimi ve tıp fakültelerinin durumu da çok tartışmalıdır. Tıp eğitiminin amiral gemileri olan üniversite hastaneleri büyük bir ihmal içindedir. Bu ihmal hoca sayısı, yeterliliği, bina, malzeme, sağlık personeli vs. her konuda mevcuttur. Maalesef buralara aktarılacak kaynaklar özel üniversite ve özel hastanelere yönlendirilmektedir. Özel üniversitelerde tıp eğitiminin yeterliliği soru işaretidir ve tıp mesleğinin geleceği hakkında karamsarlığa yol açmaktadır.

Bütün bu sorunlar bir an önce çözümlenmesi gereken meselelerdir. Nasıl çözülür? O da başka bir yazının konusu olabilir.