Koronavirüs 2020 yılına damgasını vurdu. İlk tanı Çin’in Vuhan şehrinde kondu. Hızla Hubei Eyaleti karantinaya alındı, ülkeye giriş çıkışlar kapandı. Ancak virüsün yayılması durmadı, başka ülkelerde de ortaya çıktı. Hep birlikte yeni tip koronavirüsü vaka ve ölüm sayılarını dakika dakika izlemeye başladık. Koronavirüsün Avrupa ve Kuzey Amerika’da hızla yayılması, çok sayıda ölümün görülmesi ‘güçlü ve yenilmez Batı’ imgesini alt üst etti. Ülkemizde de koronavirüs vakası olduğu ve bunun toplumdan gizlendiğini düşünen bir grup olsa dahi, onlar dahil hepimiz dünyadaki koronavirüs salgınında izleyici konumdaydık. Ta ki Sağlık Bakanı Prof. Dr. Fahrettin Koca 11 Mart’ta Türkiye’de ilk koronavirüs tanısı konduğunu söyleyene kadar.
Bir anda izleyici olmaktan çıkmış, bu salgının öznesi olmuştuk. Kısa bir zaman önce ‘Batı miti’ zaten ağır bir hasar almıştı. Şimdi evimizin duvarları çatlıyordu. Bir günde yaşamımız tamamen değişti. Birçok işyeri evden çalışma düzenine geçti. Bazı işyerleri geçici olarak kapandı. Okullar tatil oldu. Gereksinimlerin neler olabileceği planlanamadan çılgın bir alışveriş yapıldı, çocuklar ve anne-babalar evde bir yaşam kurmak zorunda kaldı. Alışkanlıklarımız değişti, yaşam yeni bir düzene girmek zorunda kaldı.
Böyle sert bir dış gerçeklikle karşılaştığımızda ruh sağlığımızı korumamız mümkün mü? Önce cevabı verelim; kesinlikle ruh sağlığımızı korumamız mümkün. Bu salgının insanlarda korku ve endişe yaratması çok anlaşılır bir durumdur. Zorunlu olarak evde kalsak dahi iyi hissetmeye devam etmenin yolları olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
Sokağa çıkamasak da sosyal ilişkilerimizi sürdürmek için teknolojiden yararlanabiliriz. Arkadaşlarımızla bağlantımızı sürdürmemiz, sohbetlerimize devam etmemiz, hala yakın olduğumuzu hissetmemiz bize iyi gelecektir. Bu süreçte mesajlaşmak için kurulmuş grupların hareketlendiğine tanık oluyoruz. Eve kapanma, belirsizlik karşısında hissettiklerimizde yalnız olmadığımızı bilmek bize iyi gelecektir. Bu iletişimde mizahın koruyuculuğunu son bir haftadır hepimiz hissetmişizdir.
Koronavirüsle ilgili haberleri takip ederken de bazı noktalara dikkat etmemiz önemli. Dünya Sağlık Örgütü diyor ki; “Endişe duymanıza veya üzülmenize yol açacak her türlü haberi izlemekten, okumaktan ve dinlemekten kaçının. Plan yapmak ve kendinizi ve sevdiklerinizi korumak için işe yarayan adımlar atmanızı sağlayacak bilgilere önem verin. Gün içinde bir veya iki kere son gelişmeleri takip edin. Bir salgın hakkında neredeyse durmaksızın haber akışı sağlamak herkesi endişelendirebilir. Gerçeklere önem verin. Dedikoduları gerçeklerden ayırmanızı kolaylaştırmak için düzenli aralıklarla Dünya Sağlık Örgütü’nün internet sitesinden veya yerel sağlık yetkililerinden bilgi alın.”
Ben bu öneriyi şöyle özetleyebilirim; aldığınız bir bilgi, şu anda aldığınız önleme bir katkıda bulunmayacaksa üstünde durmayın. Spekülasyondan ve dedikodudan uzak durun. Bizi koruyan duvarlarımız, çerçevemiz hasar görmüş ve sırtımızı dayayacağımız sağlam duvarlar inşa etmeye çalışırken, mücadele gücümüzü zayıflatacak, üstelik bir değişiklik de yaratmayacak bilgilerden kendimizi korumamız önemlidir.
Birçok belirsizliğin içinde hayatımızda belirli olan şeylere ihtiyacımız var. Sağlık Bakanlığı her gün aynı saat/saatlerde açıklama yapacak olursa, bütün gün yeni bir haber var mı diye araştırmak ve çeşitli spekülasyonlarla karşılaşmak zorunda kalmayız. Virüs hakkında doğru bilgi kendimizi daha emniyette hissetmemizi sağlayacaktır. Buradan Sağlık Bakanına ruh sağlığımızı koruyabilmemiz için bu önerimi iletiyorum.
Belirsizliği azaltmada yeni bir günlük rutin oluşturmak da önemlidir. Yatma saati, kalkma saati, yemek saati, evde yapılabilecek egzersiz saati gibi aktivitelerin düzenli olması duruma uyumlanmış bir çerçeve oluşturmanızı sağlar. Yaşamda oluşturduğumuz ritim her zaman koruyucudur. Zorunlu olarak girdiğimiz bu düzene uygun bir ritim oluşturmamız mümkündür ve olumlu sonuçları olacaktır.
Ruh sağlığımızı koruyacak en önemli araçlardan biri ise dayanışmadır. Sosyal medyada antropolog Margaret Mead’e ait olduğu söylenen bir bilgi dolaşıyor. Mead’e göre uygarlığın ilk işareti ‘kırılıp iyileşmiş kaval kemiği’. Çünkü; “doğada hiçbir hayvan kırık kemiği iyileşene kadar hayatta kalamaz. İyileşmiş kemik demek, birisi o insanın bacağını sarmış, onu güvenli bir yere taşımış, iyileşene kadar da ona bakmış demektir. Zor zamanlarda birisine yardım edilmesiyle başlar uygarlık” demiş Mead.
Biz de dayanışmayla, imeceyle bu dış gerçekliğin üstesinden geleceğiz. Sağlık Bakanlığı tarafından önerilen 14 kurala uyacağız. Zorunlu olmadıkça sokağa çıkmayacağız. Ölümcül düzeyde bir sorun olmadıkça kendimizi ve çevremizi korumak için hastaneye, acil servise gitmeyeceğiz. Ve akşam 9’da bizim için hayatını ortaya koyarak canla başla çalışan sağlık personeline şükranlarımızı sunmak ve onlara güç vermek için balkona çıkıp onları alkışlayacağız.
#EvdekalTürkiye.