Leonard Cohen’in çok sevilen bir şarkısıdır: “there ain't no cure for love” (aşkın tedavisi yok). Fakat New Scientist’in geçen sayısında aşkın tedavisi açıklandı. İddiaya göre karşılık görmeyen aşka yakalanmış birine melatonin verilmesi kişiyi tedavi ediyor. Aşağıdaki yazı Brian D. Earp ile bu ilaç tedavisi üzerine yapılmış bir söyleşi. Yakında hekimler aşk acısı çekenlere de ilaç yazabilecekler gibi. Ne dersiniz? Yoksa medikalizasyonun bu kadarı da fazla mı?
Araştırmanızda aşkı nasıl tanımlarsınız?
Biz aşkı, atalarımızın üreme gereksinimleri için evrilmiş antik nörokimyasal sistemlere yaslanan bir olgu olarak düşünmek eğilimindeyiz. Kuşkusuz aşk deneyimlerimiz beyin kimyamız kadar basit değil, fakat beyin düzeyindeki olgular merkezi bir rol oynuyorlar.
Aşkın bir ilaç olduğu düşüncesi klişedir, fakat bunun herhangi bir bağımlılık özelliği var mı?
Yakınlarda yapılmış beyin çalışmaları, bağımlılık yapan belli ilaçlar ile aşık olma deneyimleri arasında yoğun paralellikler gösteriyor. Her ikisi de beynin ödül sistemini etkinleştiriyorlar. Bu durum bizi öylesine istila edebiliyor ki, diğer şeyleri unutuyoruz ve artık elimizin altında olmadıklarında yoksunluk çekebiliyoruz. Aşkın bir ilaç gibi olduğu iddiasının yalnızca bir klişe olmadığı görülüyor: beyin üzerine etkileri bakımından aşk ve ilaçlar nörokimyasal olarak denk olabilirler.
Bir tedavi olarak “anti-aşk biyoteknolojisi” kullanma olasılığı üzerine yazdınız. Bu ne zaman endikedir?
Birinin kötü bir ilişkiye bağımlılık yönünden tedavi edilmesi düşüncesi çok dikkatli olunması gereken bir şeydir. Bu nedenle kartları otonomi lehine istifler duruma düşüyoruz - herhangi bir “anti-aşk” müdahalenin gönüllü kullanımı.
Birinin aşk deneyimini, onun rasyonel düşünme yeteneğinin altını oyabilecek kadar çok zararlı, fakat aynı zamanda çok direnilmez bir durum hayal edebilirsiniz. Ev içi istismar durumunda bu durum yaşamı tehdit edici olabilir. Ancak bu durumda dahi, kişinin kendi isteği dışında onu ilaç tedavisine zorlamayı tavsiye etmeyiz: önce biyokimyasal olmayan müdahaleler denenmelidir.
O halde bu tip tedavi ne zaman ideal olurdu?
Tehlikeli ilişkiler içinde olan bazı insanlar bu ilişkiden kurtulmaları gerektiğini bilirler ve hatta isterler, fakat duygusal bağlılıklarını kıramazlar. Örneğin istismarcı ilişki içindeki bir kadın, ona istismarcısıyla bağlarını kopartmakta yardımcı olacak medikasyona erişebilir, bu durumda bunun güvenli ve etkin olduğunu varsayarak kadının ilaç almasının haklı olduğunu düşünebiliriz.
Bir anti-aşk ilaç nasıl etki eder?
Bu alanda bilim oldukça yeni; bu nedenle bu soruya henüz tam bir yanıtımız yok, fakat birkaç olasılık var – bazıları halihazırda pazarda olan ilaçların yan etkilerine dayanıyor.
Bir anti-aşk ilaç geliştirsek, ayrılmakta olan biri bu ilacı alabilir mi?
Böyle büyük tavsiyelerde bulunurken dikkatli olmak önemli. Ayrıldıktan sonra uzun süre perişan olan ve olayı ardında bırakamayan bazı insanlar vardır. Bu durum kısmen depresyona bağlı olabilir, ki bu durum için zaten birçok tedavimiz var.
Fakat kuşkusuz birini arkada bırakmanın yüzyıllardır denenmiş stratejiler dahil birçok yolu var. Fiziksel uzaklık yaratmak ve kişiyle birlikte zaman geçirmemek iyi bir başlangıç. Modern yöntem ise kişinin Facebook’taki fotoğrafına bakmayı bırakmak.
Fakat bu yöntemler başarısız kalırsa, anti-aşk ilaçlar acıyı hafifletmeye ve kişiyi yaşamına devam etmeye hazırlamaya yardımcı olabilir, bu durum bu ilacı kullanmak için iyi bir neden olabilir.
Potansiyel olarak değerli duyguları medikalize etmenin bir tehlikesi yok mu?
Medikalizasyona ilişkin bir kaygı, insanların sorunlarını çözmek için çok çabuk ilaca sarılmaları olabilir ve bu durum onların acılarının gerçek kaynağı ile mücadele etmelerini önleyebilir. Kötü bir ilişkiyi bırakmış olsaydım, bir ilaç atıp, yeni bir ilişkiye koşacağıma, ne olduğunu düşünmeye gereksinim duyardım.
Başka etik sorunlar öngörüyor musunuz?
Diğer bir kaygı, ilaç şirketlerinin bizim ilişki “hastalığına” sahip olduğumuzu söylemeye başlamalarıdır. Böylece bize ihtiyaç duymadığımız ilaçlarını satabileceklerdir. İlaç şirketleri bunu şimdi kadınlar için Viagra’ya bir pazar yaratmak için kadın cinsel bozukluğunda yapıyorlar.
Fakat sorunun bir kısmı şu; bize iyileşmek üzere ilaçlara erişmek için hasta olmamız gerektiğini söyleyen bir toplumda yaşıyoruz. Ya bir ilaç yalnızca iyi olmayı sağlıyorsa? Bir ilaç, bir ilişkiden ayrıldıktan bir yıl sonra hala kalbi kırık birine yardımcı olabiliyorsa, bu ilacın kullanımına ilişkin ahlaki bir argüman olmalıdır – buna tıbbi bir sorun mu demeliyiz, yoksa yalnızca gerçek yaşam mı?
Anti-aşk ilaç kullanan birini tanıyor musunuz (gayrı-resmi olarak)?
İsrail’de bazı aşırı ortodoks Yahudiler, genç yeshiva (dini okul) öğrencilerinin libidolarını azaltmak için öğrencilere anti-depresan ilaçlar reçete ederek, bu ilaçların yan etkilerinden asıl amaç olarak yararlandılar. Öğrenciler bu ilaçları almaya zorlandılar mı, yoksa utanç duygularını yönetmek için kendileri mi istediler, açık değil. Her iki durumda da bu sorunlu bir gelişme.
Tedavi edilebilir bir tıbbi sorun olarak aşk bağımlılığı düşüncesinin gaylerin cinsel yönelimlerini değiştirmek için tedaviye (gay conversion therapy) dönmesinden kaygı duyuyor musunuz?
Bu büyük bir kaygı. Fakat küçükler üzerine zorlayıcı kullanım ile erişkinler tarafından gönüllü kullanımı ayırt etmek zorundayım. Küçükler için ilaca izin verilemez, hatta yasadışıdır. Erişkinler için durum güç. İlkesel olarak insanların kendileri için kararlarını kendileri vermekte özgür olmalılar. Fakat bazı yerlerde anti-gay bağnazlık baskısı bireylerin tamamen otonom hareket etmelerini olanaksız kılıyor.
Aşkı bir bağımlılık olarak görmek sizin romantizm hakkındaki düşüncelerinizi değiştirdi mi?
Tarihsel süreçte aşkın evlilikle nasıl ilişkilendiğini incelemenin benim üzerimde, aktüel nörokimya anlayışımdan daha büyük bir etkisi oldu. Toplumumuzda evliliğin aşka dayandığını doğası gereği işler böyle olur gibi görüyoruz, fakat son zamanlarda evlilik bir ekonomik ve politik kurum olarak görülmeye başlandı.
İşlerin bu hale gelmesi tamamen güllük gülistanlık değil. Aşk ve bağlılık duygularını destekleyen beyin sistemleri aslında oldukça kırılgan. Bunlar ilişkileri onyıllarca sürdürmek üzere evrimleşmediler, üreme başarısını teşvik için evrildiler. Bu muazzam bağlantısızlık toplumumuz için biraz vicdan muhasebesini esinlendirmeli. Aşk ve altta yatan beyin kimyamıza ilişkin ideallerimizi nasıl uzlaştıracağımız hakkında eleştirel düşünmeye gereksinimimiz var.
Aşk nosyonlarımızı nasıl yeniden düşünmemiz gerekir?
Biyolojiniz ile değerleriniz arasında bir kopukluk olduğunda, bazı insanlar değerlerini değiştirirler: birçok insan açık ilişkiler veya seri monogami gibi geleneksel olmayan düzenlemeleri araştırır.
Fakat bu, farklı insanlar için farklı olacaktır. Yaşam boyu sürecek monogamik bir ilişkiye değer vermeye karar verenler için strateji, çekiciliği azaltmak yerine arttıran ilaçlar kullanarak kendi psikobiyolojilerini yönetmek olabilir. Bazen aşkı "tedavi" etmeye ihtiyacımız olmayabilir – ona yalnızca bir yardım eli uzatmaya gereksinimimiz olabilir.
David Robson
KAYNAK:New Scientist, 15 Şubat 2014, S: 27 – 28.
Yeni yorum ekle