Ulusal Kanal'da Deniz Adalı'nın hazırlayıp sunduğu Haber Merkezi programında son zamanlarda Soner Yalçın'ın Kara Kutu isimli kitabıyla birlikte yeniden alevlenen aşı-ilaç karşıtlığı, geleneksel tedavi ve yerli üretim tartışmaları ele alındı. Aşı karşıtlığı ne kadar doğru? Neden aşı oluyoruz? Aşının içindeki maddeler neler? Her hastalık için aşı şart mı? Türkiye neden ilaç ithal ediyor? Neden ilaç üretemiyoruz? Modern Tıp ile Alternatif Tıp ile kıyaslanabilir mi? Aşı ve ilaçta milli çözüm ne? Aşı ve ilaçlar kontrolden geçiyor mu? İlaç olmadan tedavi olur mu? Deniz Adalı sordu, Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, Dr. Hikmet Çevik ve Eczacı Ömür Çakmak yanıtladı.
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz aşının gerekli olup olmadığının bilim camiasında tartışılmadığını bu konuda farklı bir görüş olmadığını söyleyerek bu tartışmaların nedenini şunlara bağladı:
- Aşının koruyuculuğu dolayısıyla kızamık, çiçek, çocuk felci gibi
vakaların görülmemesi veya çok az görülmesinden kaynaklı sosyo ekonomik seviyesi yüksek
çevrelerde oluşan rehavet duygusunun
aşının gereksiz olduğu düşüncesine yol açması - İnanç ve güven sorunundan kaynaklı bilgisizlik.
Bu
tartışmalara karşı Prof. Yavuz
aşının etkinliğinin, faydalı oluşunun, toplum sağlığı için gerekliliğinin
ulusal çapta hekimler ve konunun diğer uzmanlarınca bıkmadan anlatılması
gerektiğini söyledi.
Cumhuriyetçi Hekimler ikinci başkanı İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hikmet Çevik ise hükümetin ikircikli bir tutum yerine kararlı bir şekilde aşının önemini kamuoyuna kavratması gerektiğini vurguladı. Her ne kadar bilim camiasında aşı ile ilgili bir tereddüt veya şüphe olmasa ve toplumsal düzeyde bu konu çok tartışılmasa bile aşı reddinin artmakta olduğu, bu konuda yasal düzenleme yapılması gerektiği ve şu an ülkemizde uygulanmakta olan 13 aşının zorunlu hale getirilmesi gerektiğini söyledi. Yasal düzenleme yapılmamasını ve hükümetin bu konuyu ortada bırakmasında aydınlama karşıtı rezervlerin etkisi olduğunu belirtti. Gazeteci Soner Yalçın'ın bu konuyla ilgili kitap yazmasında özel bir amaç olduğunu düşünmediğini, zaten kitapta bahsedilen bir çok meselenin cevabının verildiğini ifade etti. Dr. Hikmet Çevik gazetecilerin böyle tartışmaları yapabileceğini esas belirleyici olanın hükümetin tutumu olacağının altını çizdi.
Eczacı Ömür Çakmak geçmişte benzer tartışmaları "delinin biri kuyuya taş atmış kırk
akıllı çıkaramamış" deyimindeki gibi gördüğünü ancak cereyan eden
tartışmaların kamuoyunda tanınan bilinen, itibarlı, mesleki olarak kendini
ispat etmiş yazar veya hekimlerce konuşulmaya başlanınca ciddi ve tehlikeli
boyut kazandığını gözlemlediğini aktardı. Örneğin bazı akademisyenlerin de dile
getirdiği ve Soner Yalçın'ın kitabında "kolesterol
düşürücü ilaçlar zararlıdır" şeklinde yüzeysel olarak ifade edilen
güvenilir bir bulguya dayanmayan basmakalıp değerlendirmelerin aterosklerotik
kalp hastalıkları olan hatta by-pass ameliyatı olmuş, stent takılmış bazı
hastaları bile etkileyerek kolesterol ilaçlarını bırakmalarına yol açtığını
eczanede gözlemlediklerini, akabinde bu hastaların rahatsızlıklarının
şiddetlendiğini müşahade ettiklerini aktardı. 2015 yılında Danimarka'da yapılan
bir incelemenin bulgularını paylaşan Ecz.
Ömür Çakmak "40 yaş üstü 674900
statin grubu kolesterol ilacı başlanan hasta takip edildi. Benzer negatif
tartışmaların etkisiyle ilaçlarını bırakanlarda kalp krizinin %26,
kardiyovasküler nedenlere bağlı ölümün ise %18 arttığı tespit edilmiştir."
dedi. Bu bulgudan hareketle ilaçları kesme kararını hekimin vermesi gerektiğini
ifade etti. İlaçların yan etki ve zararlı etkilerinin bilimsel çerçevede, etik
kuralları gözeterek ve konunun uzmanlarınca tartışılmasında bir sakınca
olmadığını, kategorik olarak ilaç endüstirisi ile ilgili güvensizlikleri
topyekün reddetmediğini ancak bu güvensizliklerin somut kanıtlara dayalı olarak
gösterilmesi gerektiğini aksi halde toplum sağlığının tehlikeye atılacağını
ifade etti. Soner Yalçın'ın kitabında emperyalizme ve kapitalizme karşı
konumlanmayla başlayan kurgusunun haklı
olduğunu, kapitalizmin her alanı olduğu gibi sağlık alanını da kirlettiğini,
ilaç endüstirisinin her konuda masum ve etik
olmadığını ancak burdan yola çıkarak topyekün tüm tıbba ve bilime
düşmanlığın kabul edilemez bulduğunu söyledi. Kitaptaki tezlere hekim ve eczacı
camiasının tepki gösterdiğini hatırlattı ve bu tepkinin üniversite
senatolarından ve hükümet düzeyinde tüm paydaşların halkı konuyla ilgili bilinçlendirecek
açıklamaların gelmesinin yararlı olacağını vurguladı.
"1930'lardan başlayan süreçte zor ve dar zamanlarda aşı üreten bir ülke olarak bugün aşı üretemiyor oluşumuzun en büyük nedeni Gümrük Birliği anlaşması olmuştur. Gümrük Birliğinin hemen öncesine değin üretimin devam ettiğini ancak Gümrük Birliği anlaşmasıyla aşı üretimimizin iptal edildi" diye konuşan Dr. Hikmet Çevik, Gümrük Birliği anlaşmasına göre batı ile aynı koşullarda rekabet etmeye zorlandığımızı ve mevcut koşullarda yerli üretimin fiyat baskısı nedeniyle rekabet gücünün zayıf olduğunu ve Gümrük Birliği Anlaşmasının bu yönüyle gözden geçirilmesi gerektiği ve aşı, ilaç üretimi için yasal engellerin ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. Hükümetin yakın zamanda yerli üretimi desteklemek için bazı ithal ilaçları ödeme listesinden kaldırdığı ancak bunun Gümrük Birliği Anlaşmasına aykırı olduğu için sorunlar yaratabileceğini ve lehimize revize edilmesinin zaruri olduğunu hatırlattı. Dr. Çevik, yerli ilaç konusunda biyobenzer, bioteknolojik ilaçların gelecekte önemli yer tutacağını ve çalışmaların bu alanda yoğunlaşmasının yararlı olacağını söyledi.
ÇÖZÜM YERLİ ÜRETİM
"Türkiye'de ilaç ve aşı üretimi ile
ilgili neler yapabilir?" sorusuna Ecz. Ömür
Çakmak "Türkiye'de ilaç üretim
kapasitesi oldukça yüksek. Son on iki ayın verilerine göre kutu bazında
ülkemizde tüketilen her 100 kutu ilacın 86'sı Türkiye'de üretiliyor, bu düzeyde
bir üretim kapasitemiz var. Değer/fiyat bazında ithal ve imal ilaç oranı ise
yarı yarıya. Yerli ilaç firmalarımız uluslar arası standartlardaki tesislerde
üretim yapıyor. Bu alanda alt yapımız, yetişmiş insan gücümüz, sanayimizin
kalite, hijyen koşulları ve kapasitesi çok iyi durumda. Aksayan yönümüz ham
maddenin %80'lere varan oranda dışardan ithal edilmesi, hatta bazı ambalaj maddelerini
bile dışardan ithal ediyoruz. Ülkemizde imal ettiğimiz ilaçların güvenliği,
kalitesi ve etkinliği de İyi Üretim Uygulamaları (GMP) koşullarına uygun olarak
üretildikleri için istenilen düzeyde. Yıllık 1.2 milyar dolar seviyesinde
Avrupa, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Asya ülkelerine ilaç ihraç da ediyoruz. Bu
açıdan yerli üretim atağının genişlemesine çok uygun bir sanayi altyapımız
bulunuyor. Türkiye'de ilaç pazarı 7 milyar dolar seviyesinde bunun 3.5 milyar
dolarını ithal ilaçlar oluşturuyor ve bu kaynak yurt dışına gidiyor. Dünya ilaç
pazarının geçtiğimiz yıl 1.2 trilyon dolar olduğu göz önüne alınırsa ilaç
tekellerinin ülkemizde büyük vurgun yaptığı savı pek gerçeği yansıtmıyor. Yine
de Türkiye hızla bu alanda milli üretime yönelmelidir çünkü ilaç stratejik bir
üründür. Savaş, ambargo, felaket gibi olağanüstü durumlarda gıda, enerji silah,
iletişim araçları gibi ilaç da en yakıcı olarak ihtiyaç duyulacak ürünler
arasındadır. Bu nedenle ilk ve öncelikli gündem olarak, savunma sanayimizde
olduğu gibi ilaç üretimini artırmalı ve çeşitlendirmeliyiz. Bu alanda çeşitli
adımlar da atılıyor. Türkiye’nin sağlık temalı ve
yaklaşık 100 dönüm arazi üzerine kurulu ilk teknokenti Teknopol
İstanbul’un idari ve kuluçka binasının temeli, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı’nın katılımıyla ekim ayında atıldı. Sağlık Bilimleri
Üniversitesi tarafından Pendik Belediyesi, Tuzla Belediyesi, Boğaziçi
Üniversitesi ve Vakıf Katılım iş birliğiyle Pendik’te hayata geçirilen
teknokent projesiyle ilaç üretimi, sağlık
yazılımları, aşı çalışmaları, sağlık danışmanlığı ve biyomedikal mühendislik
hizmetleri kapsamında ürün ve materyal geliştirme çalışmaları yapan firmalara
ev sahipliği yapacağı belirtildi." diye konuşan Çakmak "Aşı'da yüzde yüz
dışa bağımlıyız bu eksikliğimizi hükümet de tespit etti ve kendi aşımızı
üreteceğiz diyerek çeşitli çalışmalar başlattı. Aşı birinci basamak sağlık
hizmetlerinin direği dolayısıyla önleyici hekimliğin vazgeçilmezi, eğer ilaç
endüstrisinin ülkeden paralar götürmesine karşıysanız aşıya karşı çıkmak değil
daha yüksek sesle savunmanız gerekiyor, çünkü aşılanmayan birey ve toplumda
sağlık harcaması ister istemez daha çok artacak" diyerek Soner
Yalçın'ın kitabında aşı ile ilgili kuşku yaratan ifadeleri eleştirdi.
Prof Serap Şimşek Yavuz "Ölümleri engellemek, hastalığın yol açtığı hasarları azaltmak
yani insanı yaşatmak için aşı olmayı öneriyoruz. Ticari firmalar aşı üretiyor
diye aşıya karşıtlık akıl dışı bir yaklaşımdır. Bunun yerine devlet kendi
aşısını üretsin diyebiliriz" dedi.
Dr. Hikmet Çevik "Dışardan ithal ettiğimiz ilaçlar da Türkiye İlaç Tıbbi Cihaz
Kurumu tarafından ruhsatlandırılıyor. Bu kurum da son derece köklü, tecrübeli,
her türlü teknik donanıma sahip ve gerekli rutin denetim ve kontrolleri yapar.
Genel olarak TİTCK gerekli prosedürleri uygulamaktadır ve ilaçların çok büyük
çoğunluğu bu prosedürleri yerine getirerek piyasaya arz edilir." dedi.
"Rüşvet gibi durumlar yaşanıyor
şeklinde şüpheler var?" sorusuna ise "Bunlar kriminal münferit durumlardır ve her alanda görülebilir
ancak işleyen prosedürlere baktığımızda bu alandaki kuruluşumuz ilaçların çok
büyük çoğunluğunda sağlıklı bir şekilde ilaç üretim ve denetim prosedürünü
hakkıyla yerine getirmektedir" diye cevap verdi.
Dr. Hikmet Çevik Türkiye'nin ciddi bir ambargo
tehditi altında olduğunu, bu tehdidin ABD ve arkasına takabileceği Avrupa
ülkelerinden geleceğine dikkat çeken Dr. Hikmet Çevik bu açıdan aşı ve ilaç
gibi stratejik üretenlerin sanayimizin elverişli alt yapısını kullanarak hızla
üretimin artırılması gerektiğini ve dışa bağımlılıktan uzaklaşmamız gerektiğini
söyledi. Yeni ilaç geliştirme ve patentlendirme alanında eksikliğimizin
olduğunu ve bu işe de kafa yormamızın zorunlu olduğunu, ilaç geliştirme
maliyetini göz önünde bulundurarak buna kamunun önderlik etmesinin doğru
olacağını vurguladı. Dışardan ilaç ithal etmenin ihtiyaç olduğu için şu aşamada
karşı çıkılamayacağını ancak kendimiz aslında o ilaçları üretebileceğimiz için
burda işi ağırdan almamak gerektiğini ve kamunun bu işte harekete geçmesi,
yasal destekleri sağlaması gerektiğini altını çizen Dr. Çevik "Burda
harekete geçmemek siyasal nedenlerle olabilir" dedi.
Ecz. Ömür Çakmak "İlaç yoklarının yaşanmasının nasıl önüne geçilebilir?" sorusuna "Köklü uzun vadede çözüm ilaç üretiminin artırılması ve çeşitlendirilmesidir. Genelde yoka giren ilaçlar ithal ilaçlar. Kısa vadede ise ilaç fiyat kararnamesinin ölçütlerinin, yerli ilaç sanayisinin ve Türk Eczacılar Birliğinin önerilerine göre yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Euro kurunun 3.40'tan hesaplanmasının ilaç firmalarını özellikle ithalatçı firmaların ürünleri azar azar talebi karşılamaya yetmeyecek, sadece ruhsatı kurtaracak kadar piyasaya vermesine ve bir pazarlığa dönüşmesine neden oluyor. İlaç fiyatlarının senede bir kez ocak veya şubat ayında toplanan komisyonca belirlenmesi, bu aylar yaklaştıkça ilaç yoklarının artmasına neden oluyor. Bazı firma veya dağıtım kanalları etik olmayan bir şekilde ilaçları hastaların talebine rağmen eczanelere göndermediğinden biz de eczacılar olarak hastalara durumu anlatmakta zorlanıyoruz. Euro kurunun reel değeriyle arasındaki uçurumun açılması yerli ilaç üreticisini de zor durumda bırakıyor. Burda bir konsensüs içerisinde yeni bir fiyatlandırma prensibi belirlenmeli. Ülkemizde şu an belki çok büyük düzeyde bir ilaç kıtlığı yok ancak bir hasta için gerekli olan ilaç yoksa o tek bir hasta bile olsa onun için önemlidir. Yoka giren ilaçların çoğunluğu ithal ve kronik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar bunların eşdeğerini üretebilseydik bu sorunu bu düzeyde yaşamazdık" diye konuştu. "Aşı karşıtlığı ilaç endüstrisine yarar" dedi.
Çakmak "Türkiye'de
sadece jenerik ilaçlar değil, orjinal ilaçların da üretiliyor hatta hem orjinal
hem jenerik olan ilaçlar aynı fabrikada üretilebiliyor. Bu örnek ilaç üretim
kapasitemizin güvenilirliği açısından da herkese bir fikir vermektedir." dedi.
Avrupa ülkelerine ilaç ihraç da ettiğimiz için ülkemizden bağımsız denetçilerin
de GMP denetimleri için Türkiye'ye geldiğini ve ülkemizde üretilen ilaçların
periyodik olarak biyoeşdeğerlik ve diğer üretim kriterleri açısından
değerlendirildiğinin altını çizdi. "Eşdeğer
ilaç kaliteli ve güvenli ilaçtır, eşdeğer ilaç kullanarak vatandaşlarımız da
ülke ekonomisine katkıda bulunmuş olurlar. Eczanelerin reçetede yazılan orjinal
ilaç yerine muadil yani eşdeğer ilaç verme yetkisi vardır. Muadil ilaç orjinal
ilaç ile aynı etken maddeyi, aynı oranda, aynı farmasötik formda içeren,
terapötik etkisi aynı olan ve biyoeşdeğerliği kanıtlanmış ilaçtır ve güvenle
kullanılabilir" diye konuştu.
Ecz. Çakmak "Geçmişte SSK ilaç
fabrikası, Ordu ilaç fabrikaları gibi kamunun ilaç üretim deneyimini, özel
sektörün deneyimleriyle birleştirerek, üniversitelerimizle bunu geliştirerek
ilaç üretiminde daha iyi bir noktaya ulaşabiliriz" dedi. Milli ilaç
diye ifade edilen çalışmaların çok daha önemli ve meşaggatli olduğunu
vurgulayan Çakmak, arge çalışmaları sonucunda ülkemizde
patetlendirme konusunda yeni girişimler olduğunu hatta geçtiğimiz günlerde
bunun sonuç da verdiğini de müjdeledi: "Ankaferd
ismiyle And ilaç firması tarafından üretilen, kanama durdurucu özelliğiyle
patent alan ürün ruhsatlandırıldı ve yakında birçok ihraç edilecek, bu
gelişmeler umut verici" dedi.
Dr. Hikmet Çevik "Her alanda yerli ve milli kampanyasının başladığı bir ortamda, hiç gecikmeden ilaçta da bu kampanyanın bütün hızıyla önündeki bütün engellerin kaldırılarak başlaması gerekiyor. Bazı girişimler var bu anlamda görüyoruz, Türkiye bu yola girdi ve bunu başaracak güç ve kapasiteye sahiptir. Türkiye kendi ilacını da aşısını da yeterli miktarda üretecektir, öyle görünüyor" diyerek sözlerine son verdi.
Programın tamamı:
Yeni yorum ekle