Engelimiz değil, engellemeniz sorun

Ülkemizde engelliler olarak o
kadar çok sorunla karşılaşıyoruz ki; değil destek olup; engelsiz yaşama
geçebilmek; sadece engellerle engellenmezsek; o da yeter. Bir de engelli
tarafından, engelsizlere üçüncü göz olalım. Hayat bu… Ne de olsa herkes engelli
adayı değil mi; bu hayatta?

2000 yılından bugüne epilepsi
grubunu yöneten bir kişi olarak, engellilerle ilgili yapılan birçok çalışmalara
katıldım ve hayata 3. göz olarak bakabilmeyi öğrendim. Çünkü ben nereden
geldiğimi biliyordum; ben de vaktinde o yollardan geçmiştim... Toplumdan ne
beklediğimi, toplumun o zamanlar bana nasıl baktığını, iyileştiğim zaman da
unutmadım! Bir de bu konuya beraber bakalım…

Engeller harici, dahili ve zihinsel olabilir. Önemli olan konu;
engellin bizi yenmeyip; bizim engelli nasıl yeneceğimiz… Dikkat edersek, herkes
en kötü hastalık olarak, kendi çektiği hastalığı söyler, onun için çevresindekiler
de, kendi sorununu anlayacak; yani aynı sorunu yaşayan kişilerdir. Önce dahili
sorunlarımıza bakalım… Kalp hastası, böbrek yetmezliği, kanserden bir göğsü
alınmış hasta… Hangisinin durumu daha kötü? Herkesin sorunu kendi açısından en
kötüsüdür. Biri ‘kalp durursa ölürüm ‘, diğeri ‘her 3 günde 1 makinaya
bağlanmalıyım’, diğeri kaç günüm kaldı’, derken, diğeri ise ‘vücuttaki eksiklik
beni mi buldu’ psikolojisi ile hayatını idame ettiriyor. Böbrek için senelerce
makinaya bağlanan arkadaşım, kanser olan 3 akrabam, göğsü alınan bir arkadaşım
ve kalp ameliyatı geçiren 2 yakınım var. 
İlk teşhis sonrası, ilk soru :‘Neden ben’…

Harici hastalıklarla uğraşan
kişilere bakalım. Bacağını kaybetmiş, sağ tarafına felç gelmiş, gözü görmüyor,
söylenenleri duymuyor… Yürüyemediği için istediği yerlere, istediği zaman
gidemeyen, asansör olmadığı için çocuğunun evine bile gidemeyen, standart kapı
aralıkları olmadığı için kapıdan tekerlekli koltukla geçemeyen büyükbabamın, 37
sene tekerlekli koltuğa bağımlı yaşamasına şahit oldum. Babaannem hemşire
olmasaydı, belki o kadar iyi bakamazdı; kim bilir… Tanıdığım kolu kopmuş ama
belediye başkanı olan da var, ayakları olmayıp; vakıf başkanı olan da. Gözleri
görmeyip Stevie Wonder, Aşık Veysel, Metin Şentürk gibi sanatçı olabilenler de
var, boyundan aşağıya sadece sağ kolu hareket edebilen ama dünyaca ünlü fizikçi
olan Stephan Hawking gibi kişiler de…

Bir de zihinsel olan hastalıklara
bakalım… Epilepsi, down sendromu, disleksi, bipo, otizm hastaları gibi. Down
sendromu olanlar için açılan korumalı iş yerlerinde başarılı olan gençlerimizi
de gördük, Einstein, Stephen Spielberg gibi disleksi rahatsızlığı olan kişiler
de gördük; Gorki, Gorbaçov, Napolyon, Nobel 
gibi dünyaca ünlü epilepsilileri de… Bunun bir örneği de benim!

Bizlerin başarılı ve/ya başarısız
olması; iki tarafın elinde. Birincisi kişi olarak ’ben başaracağım; benim de
başarılı kişilerden hiçbir farkım yok’ diyebilmek. İkincisi ise Devlet olarak;
belediyeler olarak gereğini yapabilmek; yaptırtabilmek... Bir de neler
yapılabilir konusunda fikirler verelim… Belki duyarlı olan kişiler dikkate
alırlar; ne dersiniz?

Bence 1. çalışma eğitim üzerine
olmalı. Kişilere ‘nasıl olsa hasta değilim’ cümlesinden, ‘ hasta değilim ama
herkes gibi adayım’ cümlesini öğretmek ile işe başlanmalı… Bunu topluma çocuk
yaşlarda öğretebilirsek, gerçekten çok güzel sonuçlar alırız. Ne de olsa ağaç
yaşken eğilir…

İlk yardım eğitimleri çok daha
geniş bir kitleye verilmeli. İlk müdahale öğrenilirse, daha az ölümler olacağı
gibi, daha az sakatlanmalar olacaktır. Kalp ve epilepside doğru müdahale, bazen
hayat kurtarabilir. Yaralanma sırasında ayağı –veya kolu- zarar gören bir
kişinin ayağı havaya kaldırılarak, kanın deveran etmesi sağlanabilir. Fenalaşan
kişinin başının altına yumuşak bir cisim konularak baş korunabilir. Açlıktan
başı dönüyorsa bir kesme şeker vererek, tansiyonu yükselen bir kişiye tuzlu
ayran verilebilir. Bunlar çok basit ama çok işe yarayan müdahalelerdir. Peki
daha önce bu sakatlanmalar yaşandı; ne yapalım?

Eğitim haricinde diğer önemli
pencereden bakalım… İnsanları hayata kazandıralım. Hem sosyal, hem de ekonomik
hayata…. Engelli olan kişilerin de birçok konuda başarılı olduklarından
yukarıda bahsetmiştik. Şimdi yapılacak çalışma ise; kimler; hangi işleri
yapabilirler? Büyük şirketler bu konuda biraz daha profesyonel çalışıyorlar ama
onların bile bizlerin bilgilerine ihtiyaçları var. Senelerce epilepsililer için,
İK fuarlarında stantlarını gezdim ve tek tek hangi dallarda başarılı
olabileceklerini anlattım. Eylülden bugüne, yani bir yıldır bu çalışmayı,
elimden geldiği kadar, TSD kadın kolları başkanı görevi ile tüm engelliler için
yaptım. Beraber bir daha değerlendirelim.

İlk bilmemiz gereken; bir uzuv
çalışmıyorsa, diğer uzuv daha güçlü çalışıyordur. Örneğin yürüyemeyen bir
kişinin, kol kasları daha fazla gelişmiştir. Görmeyen bir kişinin, seslere
karşı duyarlılığı çok fazladır. Duymayan bir kişi, çok dikkatlidir. O zaman
vücudumuzda hangi eksikliğin olmadığı veya eksik olduğu değil; neyin olduğu ve
daha duyarlı olduğu önemlidir…  Diğer
önemli konu ise, engelli olmayan bir kişi, çalıştığı işi o kadar önemsemeyebilir
ama engellilerin işe girişi çok zor. %3 işe alım mecburiyeti olmasa; işimiz
daha da zor olurdu. Çünkü engelli oranımız %12… Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığının verilerine göre çalıştırılması gereken engelli sayısı
kamuda 16.566, özel sektörde ise 107.632 kişi.

Dahili hastalıkları olanlar,
kendisini fazla yormadan yapılan tüm iş dallarını ve tüm sporları yapabilirler.
Yalnız kendilerini çok fazla yormayıp; çok fazla stres altında kalmamak
şartıyla… Birkaç şeye dikkat edecekler. Örneğin yer altında kazı işleri, tepe
noktalarda bulunan riskli işler dışında veya kalp hastası bir kişi manyetik
alanda olmayacağı işleri tercih edeceğiz… Harici hastalıkları olanlardan ortopedik
engelli olan bir kişi masa başı işlerinde başarılıdır. Paralimpik sporlarda ise
kol kasları çok gelişmiştir; bireysel sporlarda cirit, ok atma gibi sporlarda,
grup sporlarında ise basketbolda, eğer koltuk değnekleri ile yürüyebiliyorsa,
futbolda da başarılı olurlar. Kolları olmayan kişiler yüzme, koşu sporlarında
başarılı olurlar ve meslek dallarında ise, bilgi ile ilgili konularda yani;
psikolog, avukat gibi meslek dallarında gibi başarılı olurlar. Gözleri görmeyen
kişilerin kulakları çok duyarlıdır ve santralı onlardan daha iyi kimse
yönetemez. Üniversiteye gidenler ise, daha çok öğretmenlik ve avukatlık
mesleklerini tercih ederler… Duyma sorunu olan çok kişinin görevi, çalışma
ortamı yüksek sesle olan yerlerdir. Çünkü yüksek ses, birçok kişinin
kulaklarına zarar verirken, bu kişilerin böyle bir riski yoktur. Zihinsel rahatsızlığı
olan down sendromu olanlar satranç, dama gibi sosyal faaliyetlere katılırken,
kontrollü iş yerlerinde çalışabilirler. Epilepsililer, masa tenisi, cirit,
okçuluk da başarılı olurlarken, kontrol dahilinde ise, yüzme, basketbol, koşu
sporlarına da katılabilirler ama kesinlikle dalgıçlık, paraşütle atlama gibi
sporlardan uzak durmalılar. Riskli işler olmamak şartıyla (doktor olabilir;
operatör doktor değil; ofiste çalışan inşaat mühendisi olur ama sahada değil;
inşaatın içinde çalışabilir ama dış cephede değil v.b) tüm işleri yapabilirler.

Kısacası engelliler olarak
başarabileceğimiz o kadar çok spor dalı; o kadar çok iş kolu, o kadar çok spor
dalı ve o kadar çok sosyal faaliyet var ki; biz zaten yapabiliriz! BİZİM
BİLDİĞİMİZ VE SİZİN BİLMENİZİ İSTEDİĞİMİZ; BİR UZUV ÇALIŞMIYORSA, DİĞER UZUV
DAHA FAZLA ÇALIŞIYOR; YANİ ASLINDA EŞİTİZ!!! Evet engele alışmak, engelli
olduğumuzu kabullenmek zordu ama bizler senelerden beri, bu engellimizle neleri
yapıp-yapamayacağımızı; yapamadığımız şeyleri, nasıl aşmamız gerektiğini
öğrenerek yoğrulduk. Birçok engelli de ‘‘ben de yapacağım’’ ruhuyla aştık!

Yürüyemiyorsak, tekerlekli
koltukla girip çıkabileceğimiz evde oturduk. Görmüyorsak, düz ayak olan yerleri
seçtik ama bizi kimler tıkadı; kimler zorladı biliyor musunuz?  ‘‘Bize yardımcı olmak’’ adı altında kaldırım
yapan ama kaldırımın ortasında ağaç olmasını önemsemeyen belediyenin fen işleri
engelledi. Değil görme engellinin kolay yürümesi için sarı şerit yapmak; sağlıklı
kişileri bile engelleyen; hamile olanların, bedensel engellin, görme engellin
çıkışını engelleyen, yarım metre yüksekliğinde yapılan kaldırım ile engellendi!
Zeki olan epilepsililer vardı; işverenler engelledi. Kalp hastası, böbrek
hastası olanları; mahalle baskısı engelledi. Metroların birçoğuna konulmayan
ve/ya sürekli arıza yapan ama tamir edilmeyen asansörler,  yürüyen pardon yürümeyen merdivenler
engelledi. Büyükşehir! denilen; hatta başkent olan şehirde otogara gidince
elinde bavullarla, sağlıklı ve genç kişinin zorlanarak inip-çıktığı merdivenler
yapıldı. Yüzbinlerce kişinin kullandığı bu noktayı bile, engellinin, bebek
arabasının inebileceği, hepsini geçtik sağlıklı kişinin taşıyacağı, bavulunun
tekerleklerinin dönebileceği rampa bile yapmayarak engellendik!

Ayrıca birçok durumun başımıza
gelmesi; bir kaza geçirdiğimiz zaman, hastanelere giden sigortalı çalışanların,
giderini karşılamayan; sigortası olmayanların ödemesinin yapılmamasından dolayı
birçok hastalığını ötelemesi ile daha kötü durumlara gebe olması, hatta durumu
çok kritik olanların ambulansla hastaneye getirildikleri zaman, bazı
hastanelere kabul edilmeyerek; ambulansla gezmesi, bazen de ambulansın geç
gelmesi gibi durumlardan kaynaklanmadı mı? Birilerinin zevk için silah sıkıp;
birilerinin engelli olmasına neden olduğunu hiç duymadık mı? İş yerinde, kimyasal
ortamlarda gerekli koruma olmasından dolayı, meslek hastalıklarına
yakalananları; hatta ölenleri, iş kazalarından olayı uzuvunu yitirenleri; hatta
Soma gibi yeraltında ölenleri; bu yetmiyormuş gibi, sigortası bile yapılmadığı
için, iş hukukundan doğan hakkını alamayanları duymadık mı? Askere gidip;
herhangi bir noktada yaralanıp; engelli aylığı bile alamadan; biz engellilerin
arasına katılan kişi sayısını, inanın tahmin bile edemiyorum. İşveren ve
Devletin hatalarından dolayı engellenen kişileri, tedavi edemediğimiz gibi, ne
kadarını hatamızı örtmek için o engelliyi işe aldık? İş kazası, meslek
hastalığı, askerlik durumlarında karşılaşılan bu menfi durumlarda, hiç olmazsa
engellilerin çocuklarına yardımcı olduk mu? Yoksa onları da mı engelledik? Eğer
bu iş kazaları, meslek hastalıkları ve/ya askerlik görevinden dolayı
gerçekleşen kazalar, gelişmiş ülkelerde olsaydı; bizler engellenseydik; Devlet
ve şirket bize karşı hatasının bedelini; gerçekten öderdi!

Bizler engellimize göre yaşam
seçmelerini, engelle yaşamayı, engelliyi yaşatmayı biliyoruz. Gerçekten siz de
bir gün engelli olabileceğinizi, aday olduğunuzu biliyorsanız; beraber
engelleri kaldıralım… Eğer engelleri kaldırmayı düşünmüyorsanız;  sadece ve sadece engellerle bizleri
engellemeyin! Emin olun; başka ihsan istemeyiz sizden!!! Engellileri engellerle
engellemeyin!

Sevgiyle kalın…

Ebru ÖZTÜRK

Türkiye Sakatlar Derneği Kadın
Kolları Başkanı

Epilepsi ve Yaşam Platformu
Kurucusu&Başkanı