
İstanbul Tıp Fakültesi’nin deneyimli öğretim üyelerinden oluşan Covid-19 Bilimsel Araştırma Koordinasyon Kurulu, uygulanan başarılı yöntemleri dünyaya bilimsel yayınlarla anlatmaya hazırlanıyor.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, Çapa'da uygulanarak Türkiye'nin koronavirüsle ilgili tedavi protokollerini giren üç temel adımı anlattı. Çapa’nın en deneyimli öğretim üyelerinden oluşan 15 kişilik bilimsel araştırma koordinasyon kurulu, Türkiye'nin koronavirüs tedavisinde yarattığı başarıyı bilimsel yayınlarla dünyaya duyurmaya hazırlanıyor.
GÜVENLİ PLAZMA
Türkiye'de ilk Coronavirüs vakasını tespit eden, tedaviye ilişkin ilk kitabı yayımlayan, ilk izlem merkezini kuran İstanbul Tıp Fakültesi asırlık birikimiyle, virüsle mücadelenin kaptanı oldu. İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nde uygulanan yöntemler tedavi protokollerine girdi. İmmün plazma tedavisi için vericilerden alınan ürünü güvenli hale getiren cihaz geçen hafta İstanbul Tıp Fakültesi’nde hizmet vermeye başladı. Vericiden alınan kanın içindeki bakteri ya da viral parçacıkları temizleyen cihazdan Türkiye’de üç adet bulunuyor.
ABD İKİ AY GERİDE
İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, Türkiye’deki mevcut tedavi protokollerinin tamamına yakınının İstanbul Tıp Fakültesi’nde ilk günden bu yana uygulandığını söyledi: “Favipiravirin yoğun bakımda değil gelir gelmez uygulanması, yüksek akım oksijen sistemlerinin yoğun bakımdan önce uygulanması, anakinra ve tosilizumab gibi ajanların ve heparinin yaygın uygulanması. Bunların tamamını ilk hastadan itibaren uyguladık. Sağlık Bakanlığı’na olumlu sonuçlarıyla ilgili bilgi verdik ve önerdik. Bakanlık parça parça bunları tedavi protokollerine aldı. Dünyada henüz bunları uygulayan yok. ABD, heparini yeni uygulamaya başladı. Favipiravirle ilgili yazı bekliyorlar, onu da uygulamaya başlayacaklar. Arkadan geliyorlar.”
ÖLÜM ORANI YÜZDE 0.6
Türkiye’de vakalar içinde ölüm oranı yüzde 2,6. İstanbul Tıp Fakültesi yoğun bir şekilde hasta kabul etti. Tedavideki başarı rakamlara yansıdı. İstanbul Tıp Fakültesi’nde ölüm oranı yüzde 0,6. Tükek, “Başarının arkasında ne var?” sorusunu da yanıtladı: “Virüs yeni ama virüsle birlikte ortaya çıkan hastalıkları biliyoruz. Akciğer yetmezliği, kalp yetmezliği, sitokin fırtınası trombozlara neden oluyor. Hastalardaki ölüm nedeni de bunlardan kaynaklanıyor. Heparin yapmazsanız tromboz oluyor. Anakinra ve tosilizumab vermezseniz, sitokin fırtınası oluyor, böbreğini kaybediyor, kalpten ölüyor. Virüsün kesin bir tedavisi yok. Biz, virüsün neden olduğu sorunu çözecek tedavileri erken uyguladık.”
Prof. Dr. Tükek, ABD ve Avrupa ülkelerinde ölüm oranlarının yüksek olmasının nedenini Türk hekimlerinin tecrübesine ve esnekliğe bağladı: “Kanıta dayalı tıp, ciddi sayıda hastaya deneyler yapılmasını ve sonucuna göre tedavi uygulanmasını öngörüyor. ABD ve Batı bu konuda çok sıkı. Etkisini bilmediği ilacı çok kullanma taraftarı değil. Türkiye, daha esnek hem de hekimler tecrübeli. Bu bir avantaja dönüştü. ABD, kanıt gördükten sonra yeni yeni uygulamaya başladı, biz ise neden olduğu hastalıklara etkili olduğunu düşündükten sonra uyguladık. Ölen insanlar varken kaybedecek vakit yok.”
Bütün bu tedavi yöntemleri İstanbul Tıp Fakültesi’nde 15 kişilik Bilimsel Araştırma Koordinasyon Kurulu tarafından masaya yatırılıyor. Tufan Tükek, “Her hafta toplantı yapıyoruz. Bu hocalar alanda yapılacak olan çalışmalara hem yön veriyor hem de katkı sağlıyorlar. Önümüzdeki süreçte çıkacak yayınları göreceksiniz” dedi.
SALGIN ÜNİVERSİTE HASTANELERİNİN DEĞERİNİ GÖSTERDİ
Üniversite hastaneleri, salgın öncesinde ekonomik sıkıntılar içinde bilim üretmeye çalışırken salgın döneminde başarılarıyla örnek oldu. Salgın algılarımızı yeniden şekillendirirken İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek’e üniversite hastanelerinin salgından sonraki durumunu da sorduk: “Sağlık Bakanlığı yapılanmasında güzel, donanımlı hastaneler üretildi. Üniversite hastaneleri, sağlıkta dönüşüm sürecinde geride kaldı. SGK bazlı ödeme şekillerinin olduğu uygulamada hizmet sisteminin geride kaldığı üniversite hastaneleri mali açıdan zayıfladı. Teçhizat ve ekipman olarak geriye doğru gitti. Diğer yandan bu hastaneler, bilginin üretildiği, en donanımlı doktorların olduğu alanlar. Burada akademik çalışmanın yapılması daha kolay. Salgında bilgi ve bilim olmadan hiçbir şey yapılamadığı görüldü. Bu tür durumlarda, sağlığı yönetecek olanın da üniversite hastaneleri olduğu ortaya çıktı. Üniversite hastaneleri bizim en büyük değerlerimiz. Sağlık Bakanlığı’na da bunu her fırsatta anlatıyoruz, onların da bu süreçte bunu gördüğünü düşünüyorum.”
ÖZLEM KONUR USTA/ AYDINLIK