
Tarih: 8 Ocak 2003…
Yer; Diyarbakır 8’inci Üs Komutanlığı tarafından sivil havacılığın kullanımına açılan pisti…
Olay; Diyarbakır’da THY uçağı düştü.
Olayın olduğu gün Diyarbakır Asker Hastanesi’nde Psikiyatri Uzmanı olarak çalışmaktaydım. O zamanlar rütbem yüzbaşıydı. Havacı, aynı zamanda uçuş doktoru brövesi taşıyan biriydim ve o sıralar olayın yaşandığı üste bulunan lojmanlarda ikamet ediyordum. Pek evimi göremezdim o ayrı…
O dönemde tüm Diyarbakır Asker Hastanesi personeli gibi gecemiz gündüzümüz hastanede geçerdi. Yoğun çalışma temposuna rağmen şikâyet edenimiz pek olmazdı. İşimiz asker, polis bölgede görev yapan güvenlik güçlerinin sağlığıydı çünkü… Onlar en ağır çatışmaların içinden, ağır yaralarıyla, şehit bedenleriyle acil kapısından girerken bizim şikâyet edecek yüzümüz kalmazdı.
Böylesine yoğun günlerin ardından baştabibimiz bir akşam yemeği tertip edelim istedi ve Diyarbakır Dedeman Oteli’nin havuz başında biz doktorlar olarak toplandık. Tabii nöbetçiler acilde görevinin başındaydı.
Mükellef bir sofranın etrafında oturmuş, baştabibimizin ilk kadehi kaldırmasını bekliyorduk. O da rakı kadehini masasından eline aldı, kaldırdı ve hepimize çalışmalarımızdan dolayı teşekkür eden bir konuşma yapmaya başladı. Tam konuşmasını sonlandıracakken, cep telefonu çaldı ve arayan numarayı görür görmez yüzü attı. Bize döndü ve “hayırdır, kolordu komutanı arıyor. Yine bir çatışmadan yaralı geliyor herhalde” dedi. Telefonu açtı ve 5 saniye sonra yüzü kül gibi oldu. Telefonunu kapatır kapatmaz bize dödü:
- Herkes kadehini bıraksın, gece uzun olacak, THY uçağı piste çakılmış…
Asker Hastanesinin tüm doktorları aynı anda zaten 300 metre mesafede bulunan hastanemize intikal ettik.
Bir kısmımız acilde hazırlık yaparken, bir kısmımız hemen 8’nci Üs K.lığı’ndaki arama kurtarma faaliyetlerine katılmak için ambulanslara bindik. Havacılar en öndeydik tabii…
Gittiğimizde ortam felaketti. Uçak ana olarak 3 parçaya ayrılmış, enkaz büyük bir alana yayılmıştı. Soğuk bir havada çamurun içindeydik. Bazı bölümlerde yangın başlamıştı. Bu acil durumlar için sürekli hazır halde bulunan üs itfaiyesi harika bir iş çıkarıyordu.
İşte o enkazdan, kimi yanmış tam 75 ölü beden ve biri 1.5 yaşında 5 yaralı insan çıkardık. Yaralılardan ikisini hemen hastanemiz doktorları ameliyata alırken, “bebek”, çocuk hastanesine ve diğer iki yaralı devlet hastanesine yönlendirildi.
O gece uçağın “Kara Kutu”sunu arayan askerlerden biri, yanımızda arama kurtarma işini koordine eden astsubayın yanına geldi ve seslendi.
-Komutanım “Kara Kutu” bulamadık ama şu ilerde turuncu, değişik bir şey var.
Astsubay şaşkın cevap verdi.
-Evladım, “Kara Kutu” işte o… O kutunun adı karadır ama kendi, kolay farkedilsin diye turuncudur.
İçinde bulunduğumuz felaket durum olmasa, buna gülerdik ama acı içindeydik.
İşte bazen sizlere “Kara Kutu” diye sunulan şeyler turuncu çıkabilir.
KARA KUTUYA CEVAP KİTABINI DA BASAR MISINIZ?
“Kara Kutu”nun içeriğini iyice incelemeden kaza-kırım raporu düzenlenemez ve kazayla ilgili söylenen her şey spekülasyondan öteye geçemez.
O zamanlar da uçağın “Kara Kutusu” açıldığında kaptan pilotun son sözünün “Nerede lan bu pist” olduğu anlaşılmıştı.
İşte ben de bugünlerde başka bir “Kara Kutu”yu açtım ve uzun uzun inceledim, kitabını yazdım ve twitter üzerinden Kırmızı Kedi Yayınevi ve sahibi Haluk Hepkon’a seslendim.
-“Kara Kutu” yu bastınız, şimdi de cevap kitabını basın…
Cevap gelmedi, açıkçası beklemiyordum da…
O halde ben de soruyorum.
-Nerede bu kitabı basacak yayınevi…
Kara Kutu'nun aslında turuncu olduğunun kitabını yazdım. Basacak yayınevi arıyorum. Zira “Kara Kutu”yu basanlar “Turuncu Kutu”yu basmak istemiyor.
Yeni yorum ekle