
The Guardian’ın 27 Ocak 2018 tarihli nüshasında Jamie
Doward, İngiliz hükumetinin yurtdışında faaliyet gösteren İngiliz tütün devleri
yararına “lobi faaliyetleri” yürüttüğünü açıklıyordu. Bilgi edinme hakkı
çerçevesinde İngiliz Dışişleri ve Ticaret bakanlıklarının, British American
Tobacco (BAT) şirketinin çıkarları için çalıştığını meydana çıkartan gazeteci,
bu bakanlıkların yetkililerinin geçtiğimiz dört yıl içinde BAT temsilcileriyle
dokuz kez bir araya geldiğini ve Bangladeş hükumetinin sigara üzerine vergi
koymasını tartıştığını tespit etmişti.
Aslında bu İngiliz hükumetinin ilk “yakalanışı” değildi.
2012 yılında İngiltere’nin Panama elçiliğindeki görevliler, bu ülkede BAT için
lobi faaliyeti yürütürken yakalanmışlardı. 2014 Aralık ayında İngiltere’nin
Macaristan büyükelçisi, Macaristan Ekonomi Bakanı’na BAT’ın ürünlerine vergi
konmasını “ayrımcılık” olarak gördüğünü yazmıştı. Yine Büyükelçi 2015
Nisan’ında Macar Dışişleri Bakanı’nı, politikalarını gözden geçirmezlerse,
BAT’ın Macaristan’daki müstakbel yatırımlarını gözden geçirmek zorunda kalacağı
söyleyerek açıkça tehdit etmişti.
Ticaret Bakanlığı, ilginç bir şekilde, Dışişleri
Bakanlığı’ndan çok daha tedbirliydi. “BAT Venezuela” adına yapılan 25
görüşmeyi, Venezuela ve İngiliz Ticaret Odaları’nın görüşmesi kisvesine sokmayı
başarmıştı. Dışişleri’nin Ticaret Bakanlığı’ndan öğrenmesi gereken çok şey
vardı.
İNGİLİZ OYUNU
Bunları yapan İngiliz hükumeti ile düşük ve orta gelirli
ülkelerde sigarayı vergilendirmeyi “teşvik eden” Tütün Kontrolü Çerçeve
Sözleşmesi’ne 15 milyon pound yatıran İngiliz hükumeti, inanması zor gelebilir
fakat “aynı” İngiliz hükumetiydi. Tam da eskilerin deyimiyle “İngiliz oyunu”.
Tavşana kaç, tazıya tut!
Durum gerçekten çok komikti. İngiltere’nin baston yutmuş,
kibar büyükelçileri, düşük ve orta gelirli ülkelerde “resmi” temaslarında
İngiliz hükumetinin sigaraya vergi koymalarına yardımcı olacağını söylüyor,
sonra diğer odada “gayrı-resmi” temaslarında sigaraya vergi koymaları halinde
tütün şirketlerinin yatırımlarını gözden geçireceği tehdidini savuruyorlardı.
Doward makalesini “içeride yaşam kurtarıyoruz ve dışarıda
ölümü teşvik ediyoruz” diye bitiriyordu.
BU İKİYÜZLÜLÜK YENİ DEĞİL
Doward’ın makalesini kaleme almasından tam 24 yıl önce Atlantik
okyanusunun diğer yakasında The Washington Post için yazan Abigail Trafford da,
ABD’de sigara karşıtı kampanyalar sayesinde 1970’den beri sigara içenlerin
sayısı azalırken ve 1988’de 434 bin olan sigarayla ilişkili ölümler, 1990’da
419 bine düşmüşken, “dünyada” kişi başına sigara tüketiminin “değişmediğini”
yazıyordu. Dünya Sağlık Örgütü’nün tütün uzmanı Neil Collishaw, sorunun
dünyanın başka yerlerine “taşındığını” itiraf etmişti.
Trafford ve Collishaw’ın haklı olduğunun “kanıtlanması” için
30 yıl geçmesi gerekiyordu. Çünkü sigaranın gelişmiş kapitalist metropollerden
çevre ülkelere taşınmasının etkileri, ancak bu sürede ortaya çıkıp, ölüm
istatistiklerine yansıyacaktı. Nitekim bugün yansıdı da.
Bu gerçeği görenler, sigara karşıtı kampanyaların gelişmiş
kapitalist metropollerle sınırlı tutulmasını eleştiriyor, kampanyanın “küresel”
ve “eşzamanlı” yürütülmesi gerektiğini savunuyorlardı. Fakat seslerini
duyuramadılar. Gelişmiş kapitalist metropollerde sigaraya savaş açılırken,
çevre ülkelerde sigara “teşvik edildi”. Yaşı müsait olanlar 1990’larda
Türkiye’de Marlboro’nun kartonunun ABD’den daha ucuza satıldığını
anımsayacaklardır.
Bu arada ABD hükumeti, aynı bugün İngiliz hükumetinin
yaptığı gibi, “içeride” sigara tüketimini kısarken, tütün şirketlerinin “zarar”
etmemesi için 1980’lerin ortalarından itibaren “ihracatı” teşvik etmeye
başladı. ABD şirketlerinin sigaralarını satın almayan ülkelere ticari ambargo
konmaya başlaması Dünya Sağlık Örgütü’ndeki iyi niyetli unsurları ayağa
kaldırdı fakat nafile… Artık Dünya Sağlık Örgütü’nün gelirleri içinde ülke
aidatları değil, uluslararası tekellerin şartlı bağışları öne çıkıyor, diğer
bir deyişle parayı veren düdüğü çalıyordu.
Clinton işbaşına geldiğinde, ülkesinin tütün konusundaki
sağlık ve ticaret politikalarının “çeliştiğini” gördü ve bu konuda bir şeyler
“yapabileceğini” söyledi. Kısa süre sonra Monica skandalı ortaya çıktı!
İngiltere’de gözlenen “komiklikler” ABD’de de yaşandı. Tam
ABD hükumetinin Amerikalı bağımlıları korumak için Kolombiya’ya koka yaprağı
üretmemesi yönünde ciddi baskı yaptığı sırada, Amerikalı tütün üreticileri
sigara karşıtı kampanyalar yüzünden işlerini kaybetmek endişesiyle Washington’a
doğru yürüyüşe geçtiler ve sigara ihracatının daha fazla teşvik edilmesini
talep ettiler.
BUNLARI NEDEN ANLATTIK?
Geçtiğimiz hafta ülkemizde çeşitli kuruluşlar “9 Şubat
Sigarayı Bırakma Günü” vesilesiyle kamuoyuna çeşitli açıklamalar yaptılar.
Açıklamalarında sigaranın zararları bir kez daha anımsatılıyor, birçok şeyin
yanında sigarayı bırakmakta “uzman desteğinin” önemi vurgulanıyor, “düz paket”
uygulamasının sigara karşıtı mücadelede ne kadar önemli olduğu anlatılıyordu.

Şüphesiz bunların hepsi “doğruydu”. Fakat bunlar ve alınan
diğer tedbirler sigaraya karşı mücadelede yeterli miydi?
Yazımızda aktardığımız iki öykü, Türkiye gibi ülkeler için
sigara karşıtı mücadelenin ABD, İngiltere veya Almanya gibi gelişmiş kapitalist
metropollerden çok farklı bir “bağlamda” ele alınması gerektiğini anlatıyor. Bu
bağlamın adı “emperyalizmdir”.
Ne Türkiye’de, ne de dünyanın emperyalizme bağımlı diğer
herhangi bir ülkesinde, “anti-emperyalist” tedbirler alınmadan sigaraya karşı
“geleneksel tedbirlerle” (sigaraya vergi, sigara içilen alanların daraltılması,
reklam yasakları, eğitim vb) mücadele etmek olanaksızdır. Bu nedenle ülkemizde
9 Şubat’ta yapılan açıklamaları “emperyalizme” atıf yapmadıkları için “eksik”
buluyoruz.
Gerçi son yıllarda sola egemen olan liberal anlayışın
emperyalizme bakışı değişmiştir. Emperyalist güçleri konjonktürel de olsa
“müttefikleri” olarak gören liberal solcular, emperyalizm olgusunu analiz dışı
tutmaya özen göstermektedir. Oysa Türkiye gibi ülkelerde emperyalizm, bütün
sorunların göbeğine oturmuştur ve emperyalizme hitap edilmeden, hiçbir konuda
gerçekçi politikalar geliştirilemez.
Örneğin literatürde başarısına ilişkin kanıtlar sunulan “düz
paket” uygulamasının da Türkiye’de başarılı olabilmesi, Türkiye’nin sigara
karşıtı mücadelesinin emperyalizme hitap etmesine bağlıdır. Uluslararası tütün
şirketlerinin, ABD ve İngiltere büyükelçilikleri aracılığı ile ülkemizde
yürüttüğü kirli oyunlar deşifre edilmeden, ne kadar iyi niyetli olursa olsun,
sigara karşıtı mücadele başarısızlığa mahkumdur.
Yeni yorum ekle