Sosyal mesafelendirme neden bize tuhaf hissettiriyor?

Milyonlarca yıl boyunca sosyal canlılar olarak evrimleştik. COVID-19 ile yüzleştiğimiz bu günlerde, birbirimizle bağımızı koparmamız mümkün mü?

Şu anda, dünyanın her yerinde milyonlarca insan, COVID-19'un yayılmasını bir ölçüde engelleyebilmek için sosyal mesafelendirme kuralına dikkat ediyor. Şehirlerde kafeler ve restoranlar bomboş durumda. Şehir meydanları terk edildi; spor veya sanatsal etkinlikler için toplanmak yasaklandı; bazı insanlar, gezegendeki diğer bütün insanlardan 2 metre uzaklıkta kalmaya çalışıyor. Bazıları için, özellikle içe dönük insanlar için, bu yeni tip mesafe koruma gerekliliği çok farklı hissettirmeyebilir.

[[{"type":"media","view_mode":"media_large","fid":"3728","attributes":{"class":"media-image wp-image-11609","typeof":"foaf:Image","style":"","alt":""}}]]

Fakat birçok insan için bu doğal
olmayan ve rahatsızlık verici davranış biçimlerinin zorlanması,
dolayısıyla kaygı durumunun artması anlamına geliyor.

Neden günlük hayatımız süresince
bilinçli olarak fiziksel etkileşimden uzak durmak bu insanlara çok
tuhaf hissettiriyor? Cevap, milyonlarca yıllık biyolojik ve
kültürel evrimimizle ilgili olabilir.

Şempanzelerle olan, yaklaşık 7
milyon yıl önceki evrimsel yol ayrılığımızdan beri, insanların
hayatta kalmak için karmaşık sosyal işbirliğine bağımlılığı
giderek arttı. İnsanların bazen temelde bencil ve şiddet eğilimli
olduğu düşünülse de, bizler işbirliği içerisinde çalışacak
ve birbirini destekleyen bireylere sahip topluluklar halinde
yaşayacak şekilde evrimleştik.

[[{"type":"media","view_mode":"media_large","fid":"3729","attributes":{"class":"media-image wp-image-11143","typeof":"foaf:Image","style":"","alt":""}}]]

COVID-19 sebebiyle şu anda bu evrimsel eğilimimiz kısıtlanmak durumunda kalıyor.

İşbirliğine dayalı davranış
biçiminin önemine dair en erken kanıtlar şaşırtıcı bir
olaydan geliyor: iki ayak üzerinde yürümenin evrilmesi.
Bipedalliğin ilk kanıtları, insan evrim ağacında olan yaklaşık
7 milyon yıl önce yaşamış olan fosil bir türden, Sahelanthropus
tchadensis'ten gelmekte.

İki ayak üzerinde yürümenin evriminin birçok olası nedeni olabileceği düşünülüyor: Vücut ısısının düzenlenmesi, güneşten gelen doğal radyasyona maruz kalma oranının düşmesi, yırtıcıları görebilme avantajı sağlaması ve benzeri diğer nedenler. Fakat Amerikan biyolojik antropolog C. Owen Lovejoy tarafından 1981 yılında önerilen bir hipotez, atalarımızın besin paylaşımı için, daha spesifik olarak erkeklerin, çocukları yetiştiren dişilere yemek taşıyabilmesi için ellerinin serbest kaldığı üzerineydi. Bu tip bir sosyal işbirliği dört uzvu yardımıyla yürüyen (knuckle-walking yapan) şempanzeler için daha zor görünmekte.

[[{"type":"media","view_mode":"media_large","fid":"3730","attributes":{"class":"media-image wp-image-11476","typeof":"foaf:Image","style":"","alt":""}}]]

Biraz ileri sarıp, insanların ilk defa alet üretmeye başladıkları döneme gidersek, ilk kanıtların 3.3 milyon yıl öncesinden Doğu Afrika'dan geldiğini görüyoruz. Bu teknoloji, kaynaklardan daha verimli bir şekilde yararlanmamızı sağlayarak insanın evrim sürecini tamamiyle değiştirdi. Uzun zaman gerektiren çevreye biyolojik adaptasyonun yerine, çevreyi kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda değiştirmeye başladık.

Alet yapımı karmaşıklaşıp daha
incelikli hale geldikçe, atalarımız, sosyal etkileşim yoluyla
takas yapmayı öğrenmeye ve öğretmeye ihtiyaç duymaya başladı.
Afrika'da çalışmış olan bir arkeolog olarak, bir taş aleti
sivri uçlu hale getirmenin belirli bir tekniğinin bir gruptan
diğerine geçmiş olduğunu gördüm. Taş alet yapmaya dair bilgi
işbirlikçi bir biçimde gruplar arasında paylaşılması belki de
paylaşma kültürünü destekleyen bir biçimde dilin gelişimini
sağladı.

[[{"type":"media","view_mode":"media_large","fid":"3731","attributes":{"class":"media-image wp-image-10786","typeof":"foaf:Image","style":"","alt":""}}]]

Homo erectus türünün yeryüzünde
görülmeye başladığında, yaklaşık 1.9 milyon yıl önce,
işbirliğine yönelik davranış biçimi tekrar büyük ölçüde
önem kazandı. Bu dönemde, dişiler doğum yapma konusunda önemli
sorunlarla karşı karşıya kalmaya başladılar: Dik durmaya adapte
olmuş olan vücutları büyük beyinli bebekler doğurmak konusunda
zorluk yaşıyorlardı. Bu fiziksel zorluk, cinsiyetler arası iş
bölümünde daha büyük bir ayrılığa ve çocuk yetiştiren
dişiler arasında işbirliğine sebep olmuş gibi görünüyor.

Toplum içindeki bu değişimle
birlikte, grup içi sosyal destek kavramı daha güçlü hale geldi.
Sosyal desteğe fiziksel bir kanıt, Java'da bulunan 800 bin yıllık
Homo erectus femurundan (uyluk kemiği) geliyor. Kötü bir şekilde
kırılmış olan bu femur, yalnız yaşayan bir canlının hayatta
kalmasını imkansız hale getirebilirdi. Fakat ilginç bir şekilde,
iyileşme izlerine sahipti. Bu da, sakatlığı yaşayan bu homininin
önemli derece sosyal destek aldığını kanıtlar nitelikte.
Atalarımız gerçekten birbirlerine göz kulak oluyorlardı.

[[{"type":"media","view_mode":"media_large","fid":"3732","attributes":{"class":"media-image wp-image-11282","typeof":"foaf:Image","style":"","alt":""}}]]

İnsanlar için işbirliği,
vazgeçilmez bir evrimsel strateji haline gelmişti. Bu işbirliğine
yönelik davranış biçimi, besin arayışı ve çocuk yetiştirmek
sırasında iş bölümü yapmayı, alet yapımı ve hayatta kalmak
için gereken diğer teknikler konusunda bilgi paylaşmayı ve grup
olarak başarılı olma ihtimalini artırdığı dönemlerde
birbirlerini desteklemeyi sağladı.

Bizler, kamp ateşi etrafında
başarılarımıza veya başarısızlıklarımıza dair anılarımızı
paylaşmak, diğer insanlardan öğrenmek ve yanımızda birinin
bulunmasından keyif almak üzere evrildik. Psikoloji ve ekonomi
alanlarındaki modern çalışmalar, insanların bencil davranmaktan
ziyade işbirliği içinde olma eğilimi sergiledikleirini
gösteriyor; bizler, kendi çıkarlarımızdan çok içinde
bulunduğumuz topluluğun çıkarlarını gözetecek şekillerde
hareket ediyoruz. Ayrıca, işbirlikçi davranış biçimi eş bulma
konusuna da izini bırakmış görünüyor; bir çalışma kadınların
uzun ilişki aradıkları zaman özgeci davranış biçimi sergileyen
erkekleri daha çekici bulduğunu gösterdi.

[[{"type":"media","view_mode":"media_large","fid":"2765","attributes":{"class":"media-image wp-image-12210","typeof":"foaf:Image","style":"","alt":""}}]]

Bütün bu işbirliği ve birbirine iyi
davranma davranışı, açık bir hayatta kalma stratejisi gibi
görünebilir, fakat bu gezegenimiz içerisindeki her tür için
geçerli değil.

En yakın akrabamız şempanzelere
bakarsak, birçok çalışmanın oldukça zeki ve bir seviyeye kadar
işbirliği yaptıklarını gösterseler de içgüdüsel bencil
davranış biçimlerini koruduklarını gösteriyor.

Bir çalışma, şempanzelere bir
yiyeceği kendilerine doğru ya da kendileriyle birlikte bir partnere
doğru çekme şansı verildiğinde daha çok kendilerine çekmeyi
tercih ettiklerini gösterdi. Hatta bu davranışı aynı oranda
yiyeceğe erişebilecekleri durumda bile sergilemeye devam ettiler.
Sadece iki şempanze için de yiyecek miktarı arttığında
işbirliğine yönelik davranış biçimini seçtiler. İnsanlar ise
diğer türlere göre daha yoğun ve farklı şekillerde işbirliği
davranışı gösterme eğilimindeler.

İnsanların, sosyal
davranış eğilimlerinin sonucu olarak, önemli bir problemimiz var:
Yalnızlık. Bu his, açlık hissinin yeme isteği, susuzluk hissinin
içme isteği getirdiği gibi, insanları bir araya getirmeye yönelik
girişimleri tetikler biçimde kendini gösteriyor. Tabii, olumsuz
sonuçlara da yol açabiliyor.

[[{"type":"media","view_mode":"media_large","fid":"3733","attributes":{"class":"media-image wp-image-11969","typeof":"foaf:Image","style":"","alt":""}}]]

Kendilerini sosyal desteğin ve yararlı
sosyal etkileşimin olmadığı bir dünyada yaşıyor olarak gören
insanlar, huzursuz ve depresif hale gelebilmekteler. Yalnız insanlar
- ve diğer hayvanlar - daha bencil hareketler sergileme eğilimine
girme, kendi ihtiyaçlarını ön plana koyma eğilimi
göstermekteler. Bir kişi ne kadar yararlı sosyal etkileşimin
eksikliğini hissederse, yani yalnız kalırsa, bu tip davranışlar
gösterme eğilimi o kadar artmakta.

İzolasyonun ve bencil davranışlar
göstermenin sonuçları kötü olabilir. Uzun süreli yalnızlık,
kendimizle ilgilenebilme kapasitemizi azalttığı gibi fiziksel
sağlığımızı da kötü etkileyebilir. 2018 yılında yayınlanan
bir çalışma, yalnızlığın insanlarda erken ölüm ihtimalini
%26 oranında artırdığını gösteriyor.

İnsanlar, açık bir şekilde sosyal dayanışmaya "programlanmış" durumda. Bu da bizi şu an içinde bulunduğumuz durumdaki çıkmaza götürüyor: COVID-19'dan kaçınmak için işbirliği yapmamız ve sosyal etkileşime yönelik evrimsel eğilimlerimizin tam tersini yaparak birbirimizle aramıza mesafe koymamız gerekliliği.

[[{"type":"media","view_mode":"media_large","fid":"3734","attributes":{"class":"media-image wp-image-11277","typeof":"foaf:Image","style":"","alt":""}}]]

Önümüzdeki aylar, insanlığın
derin bir şekilde kök salmış dayanışma davranışı
eğilimlerini test edecek gibi görünüyor. Fiziksel uzaklaşma ile
yüzleşen insanlar, şimdiden oldukça yaratıcı biçimde sosyal
bağlarını korumaya çalışıyorlar; balkonlardan beraber şarkı
söylemek, uzak mesafeli spor dersleri ve dans partileri, sanal
konserler, çocuklar için online oyun oynama buluşmaları ve daha
fazlası. Bazı insanlar ise "sosyal mesafelendirme"
terimine karşı çıkmakta ve hala sosyalliği koruyabileceğimizi
hatta güçlendirebileceğimizi, içinde bulunduğumuz durum için
kullanılan terimin ise "fiziksel mesafelendirme" olması
gerektiğini savunuyor.

Fakat uzun süredir sahip olduğumuz interaktif dayanışma davranış biçimini, uzaktan dayanışma ile takas etmemiz mümkün mü? Sanal etkileşimi, fiziksel etkileşim ihtiyacımızı gidermemizi sağlayacak bir alternatif olarak görebilir miyiz?

Kaynak: Evrim Ağacı

Çeviri: Kadir Toykan Özdoğan

Yeni yorum ekle

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.