Tabip Odaları ve TTB Nasıl Güçlenir?

Prof. Dr. Kürşat Yıldız, Medikritik için yazdı...

İlk olarak tıp fakültesinde öğrenci iken, bilge hekimler damarından gelen Prof. Dr. Nevzat Eren’in Başkan olduğu Ankara Tabip Odası ile tanıştım. Taşrada zorunlu hizmetle başlayıp 35 seneyi aşan meslek yaşamımın yaklaşık 15 yılında hastane temsilcisi, dergi yayın kurulu üyesi, Yönetim Kurulu üyesi, Genel Sekreter, Büyük Kongre Delegesi ve çok çeşitli organlarda görev alarak Tabip Odaları ve TTB’de çalıştım. Kütahya, Ankara, Tekirdağ, İstanbul ve Kocaeli Tabip Odaları’nın çeşitli ortamlarında bulundum.

Bu çalışmalar bana büyük deneyim, birçok dost ve arkadaş kazandırdı. Türk hekimlerini, sorunlarını ve çalışma ortamlarını değişik yönleriyle tanıma olanağı verdi. Bunların ışığında her dönemde güncel olan bazı sorulara kendimce yanıt vermek isterim.

ZORUNLU ÜYELİK

Özel hekimlik yapan hekimler için zorunlu olan meslek odası üyeliğinin kamuda çalışan hekimler için zorunlu olmaması akla ve adalete uygun değildir. Mesleğe başlayan her hekim mutlaka Tabip Odası’na üye olmalıdır. Çünkü; yasalarımız hekimlik mesleğinin kamu yararına yürütülmesi ve meslek içi sorunların çözümü konusunda Tabip Odalarını görevlendirmiştir. Tabip Odası üyesi olmayan bir hekimin meslek kurallarına uygun çalışmasını nasıl düzenleyebilir?

Ancak Tabip Odalarına zorunlu üyelik, hekimlerin meslek kuruluşlarına ilgi göstermesini veya Genel Kurullarına katılarak oy vermesini sağlamaz. Genel Kurul’da oy kullanma oranını, katılmayanlara para cezası uygulayarak biraz artırabilirsiniz. Şu anda da yürürlükte olan bu hükmü ancak üyelerle kapışmaya cesaret eden yöneticiler uygular. Ama hekimlerin büyük kısmının iki yılda bir gönülsüzce oy kullanmaktan başka ilgi göstermediği tabip odalarını, “kerameti kendinden menkul küçük bir azınlık” grubun yönetiminden kurtaramazsınız.

TABİP ODALARININ TEMEL AÇMAZI

Mesleki deneyimi, yönetim ve temsil becerisi olan hekimlerin çok azı tabip odalarında görev almak istemektedir. Bunu sağlamak için yasa yönetim organlarında görev alacak kişiler için hekimlikte en az 10 yıl deneyim koşulu getirmiştir. Ama bu yetmez.

Hekimlik ve sağlık sorunlarını bilen, mesleki saygınlık ve sorun çözme becerisi kazanmış doktorlar tabip odalarında ve Türk Tabipleri Birliği’nde etkin görev almak istemiyorlar. Neden? Çünkü bu iş, layığıyla yapma çabasında olanlar için sonuç alması zor büyük bir çiledir.

Sonuç alması zordur. Çünkü, iktidarı elinde tutanlar, sağlık konusunu kaynak ve kadro dağıtımında bir araç, meşruluk kazanmak ve halktan onay almakta bir fırsat olarak değerlendirmektedir. Genellikle meslek odalarının sağlık ve hekimlik konularında insiyatif kazanmasını bir yetki paylaşımı olarak gördükleri için istemiyorlar. Öyle olunca ne kadar çaba gösterirseniz gösterin, iktidarın uygulaması üzerinde etkili olmanız çok zordur.

Çileli bir iştir. Çünkü elinizdeki yetki ve yaptırım gücü çok sınırlı olduğu halde hekimlerin ve sağlık sisteminin dertleriyle başa çıkmak durumunda kalırsınız. Hekimlerin karşılanması olanaksız beklentileri, anlamsız çekişmeleri, bataklık zemininde ortaya çıkan kural dışı davranışları ile boğuşmak durumunda kalırsınız.

Buna tabip odaları ve Türk Tabipleri Birliği’nin merkezlerinde yer tutmuş, kifayetsiz, ama kişisel ve politik ihtirasları olan küçük ama ısrarlı bir grupla çatışmak zorunluluğu tüy diker. Saatlerce süren anlamsız toplantılar, incir çekirdeğini doldurmayan meseleler günlerinizi alır. İşinizden, evinizden uzaklaşır, hatta sağlığınızdan olursunuz. İşini ve ailesini seven, üretken bir yaşam felsefesi olan aklı başında bir hekim bu işi uzun süre yapamaz.

KÜÇÜK AZINLIKLAR YÖNETİYOR MESLEK ODALARINI

Böyle olunca, meydan tabip odalarını ve Türk Tabipleri Birliği’ni “Ele geçirilecek bir mevzi” olarak gören, kavgaya kararlı, enerjisini ve yaşamını bu konuya odaklamış ihtiraslı hekimlere ve küçük gruplara kalır.  Meslek kuruluşlarında görev alanların temel motivasyon kaynakları; siyasete atılmadan önce tanınırlığını artırmak veya politik bir görüşün tabip odaları ve TTB yönetiminde güç elde etmesini sağlamaktır.

Bu açıdan bakıldığında, mevcut yönetimi politik tarzı nedeniyle eleştiren hükümet güdümündeki muhalefet gruplarının tabip odaları ve TTB için daha farklı bir ufku olduğunu düşünmüyorum.

Bu grupların belirlediği adaylardan oluşan listeler Genel Kurullarda hekimlere dayatılır. Hekimlerin onayını almak için vitrine mesleki saygınlığı olan tanınmış birkaç isim konulur. Seçim bildirgelerinde hekimlerin ve sağlık sorunlarının beylik konuları yer alır. Hekimlerin nabzına ve politik gündeme göre şerbet verilir. Örneğin İstanbul, Ankara ve İzmir’de laiklik ve dengeli bir Cumhuriyetçilik, çağdaşlık ile örtülü bir Atatürk savunusu seçim yaklaşırken hatırlanır. İktidarın uygulamalarından rahatsız olan hekimlere “Saray’ın hekimi olamayacağız” gibi basit sloganlarla hitap edilir. “Odalar elden gidiyor” korkusu pompalanarak seçmen sandığa taşınır. Oyların sandığa atılması ile gerilim biter. Genel Kurul sonucunda mevziyi ele geçirmiş veya korumuş olarak zafer kutlamaları yapılır.

Ayrılıkçı Kürt milliyetçiliği de hekimlerden uzak bu küçük azınlıklar içinde etkili olabilmektedir. Mesleki konularda daha çok hekimler arasında meşruluk sağlamak için zorunlu çalışmalar yapan Meslek odası yöneticileri, ülke sorunları söz konusu olduğunda TTB ve Tabip Odalarının kurumsal gücünü kullanarak küçük grupların politik eğilimini yansıtan açıklamalarla gündeme müdahale etmeye çalışmaktadır. Bu sırada, meslek kuruluşunun kurumsal gücü kadar hekimlik değerleri de “kullanılmaktadır”. “Barış”, “insan hakları”, “savaş halk sağlığı sorunudur” gibi soyut olarak güzel, ama somut meselelerde ayrılıkçı Kürt terör hareketine karşı mücadeleyi zayıflatan tutumlar, hekimleri meslek odasından uzaklaşmasını hızlandırmaktadır.

KISIR DÖNGÜ KIRILAMAZ MI?

Tabip Odalarının merkezini küçük azınlıkların ele geçirmesi, bu nedenle hekimlerin meslek odalarından uzaklaşması, hekimler uzak kaldıkça azınlık yönetimlerinin sürmesi, bir kısır döngüdür.

15 yıllık mücadele içinde temel amaçlarımdan biri bu kısır döngüyü kırmak oldu. Mesleği ve ülke sağlık sorunlarını en iyi bilen, sorunları en ustaca çözebilecek, hekimleri en iyi temsil edecek bir yönetim ekibi oluşturarak tabip odasını hekimler için çekim merkezi haline getirebilmek. Hekimler arasında geniş bir tabana dayanmak, buradan aldığı güçle iktidar ve ülke sağlık sorunlarında etkili olurken hekimleri de meslek ilkelerine uygun davranmaya zorlayacak otoriteyi kurabilmek.

Bunu İstanbul’da çok kısa bir süre için başarabildiğimizi sanıyorum. Oda Başkanlığı görevini üstlenen Prof. Dr. Orhan Arıoğul ve “Güçbirliği” grubunun yönetim organlarında görev alan tüm arkadaşlarımızla farklı bir seçenek olabileceğini gösterdik. Hepsini sevgi ve saygıyla anıyorum. Bana göre 1998-2000 yılları arasındaki bu dönem kendi çapında bir devrimdi. Seçimde istediği sonucu alamayanlardan biri TTB Genel Kurulu’nda bu durumu şöyle özetlemişti: “Genel Kurula gelmesi beklenmeyenler seçime katılınca kaybettik”.

Geçen yüzyılda ve 20 yıl öncesinde kalan bu deneyim, bana gelecek için yine de umut vermektedir. Ülkemizde hekimler, çok farklı gelirlere sahip olsa da büyük çoğunluğu emeğiyle geçinen insanlardır. Bugüne ışık tutan, çok önemli önderler çıkarmış halkçı, bağımsızlıkçı ve aydınlanmacı bir geleneğe sahibiz. Hekimlerin büyük çoğunluğu, Cumhuriyet değerlerini ve Atatürk ilkelerini benimsemiş, iyi eğitim görmüş, hak ve hukuktan yana yurttaşlardır. Koşulları iyi değerlendiren, gündelik politik çekişmelerin üzerine çıkabilen doğru bir liderlik kadrosu oluşturulduğunda hekimlerden destek alarak tabip odalarının çehresi değiştirilebilir.

SEÇİM SİSTEMİNDE DEĞİŞİKLİK ÇÖZÜM OLABİLİR Mİ?

Son yıllarda Tabip Odası ve TTB seçimlerine, genellikle gündelik politik saflaşmaları yansıtan listelerle gidilmektedir. Bu listelerin hekimlik ve sağlık meseleleri konusunda çok önemli program farkları da yoktur. Bu nedenle nispi temsil sistemi getirilmesi, hem sandığa atılan her oyun değerlendirilmiş olması bakımından adalete uygun olacağı gibi farklı politik görüşlere sahip hekimlerin mesleki sorunlar için ortak çalışması ve güçbirliği için zemin yaratabilir. Kamplaşmayı azaltabilir. Bağımsız adaylar için de bir çözüm içermesi durumunda yararlı olacaktır.

Hükümetin TTB Genel Merkezi’ni ele geçirebilmek amacıyla tabip odalarının Büyük Kongre delege sayılarını değiştirmeyi hedefleyen tasarısını ise çok sakıncalı buluyorum.

Eskiden belli sayıda üyesi olan tabip odaları TTB yönetim organlarının belirlendiği Büyük Kongre’ye sabit sayıda delege göndermekte idi. 300 üyesi olan da, 10 bin üyesi olan tabip odası da 7 delege ile temsil ediliyordu. Bu sistemde İstanbul Tabip Odası’nın açtığı bir hukuki mücadele sonucunda değişiklik yapıldı. Bu durum başta üç büyük ilimiz olmak üzere daha fazla delege sayısı olan illerin TTB yönetim organlarında görece daha etkili olmalarını sağlamaktadır. Geçmişe göre daha adil bir yöntem olduğu kuşkusuzdur. İstanbul, Ankara, İzmir gibi illerde hekimlerin desteğini alıp delegeleri belirleyemeyen hükümet paralelindeki grupların daha az oyla, ama küçük illerdeki delege sayılarıyla TTB merkezini ele geçirme planının birçok sakıncası var. Birincisi hekimlerin büyük çoğunluğunu oluşturan illerdeki üyeleri gözden çıkarması ve temsil iradesini zayıflatmasıdır. Adil olmadığı gibi sonuç alıcı da olmaz. Adalet ve vicdan sahibi hekimlerde ters teper. Büyük illerin tabip odalarının yönetimini uzun yıllar küçük azınlıklara terk eder.

Diyelim ki hükümet müdahaleleriyle küçük odaların genel kurullarını etkileyerek belirlenen delegelerle Büyük Kongre’de çoğunluğu sağladınız. Bu yönetimin bugünkülerden daha da belirgin olarak hekimlerin çoğunu karşısına almış olacağı açık değil mi? Derdiniz TTB ve tabip odalarını güçlendirmek mi, yoksa ne pahasına olursa olsun ele geçirmek mi? TTB ve Tabip Odalarındaki tabloyu değiştirmek ve güçlendirmek, ancak hekimlerin desteğini alabilen doğru liderlikle mümkündür.

PROF.DR.KÜRŞAT YILDIZ