Hayal kurmak insanın insan
olabilmesi için şarttır ama hayalde yaşamaktan çok farklıdır. İstanbul Tıp
Fakültesinde bir intern doktor olarak ilk hayalim doktor olmaktır. Bu hayal
olmasa bunun için uğraşıp buraya gelemezdim. Yine de bir hayal olarak güzel
olan hekimliğin yaşadığımız gerçeklerinden bahsetmek isterim.
Kapısında şifa bulmak için saatlerce
beklediğimiz hekim. Zaman ilerledikçe kapısı bile gözümüzde büyüyen hekim.
Sizlere çare olabilmek için senelerini okumaya vermiş hekim. Beni, ailemi,
dostlarımı farkında bile olmadığımız birçok tehlikeden koruyan, başımıza gelen
belalara deva olan hekim. Benim çektiğim problemler gibi binlercesiyle uğraşan
ve problemsiz olmasını beklediğimiz hekim. '' Bana rapor vermedi'', ''Bana
istediğim ilacı yazmadı'', '' Benim çocuğuma bakmadı.'', '' Bana ters
davrandı.'', '' Benim sorunumu çözemedi'' gibi
bahanelerle kapısını kırıp, sayıp, sövüp, kimi zaman dövüp bazense öldürüyoruz.
Hekim yanlış yapabilir, eğer sevmediyseniz hekiminizi değiştirebilirsiniz bu en
doğal hakkınız. Dahası yanlış yapıldığında cezasını siz değil hukuk sistemimiz
verir. Ne yazık ki kendi çalışanını şikayet ettiren sağlık bakanlığımıza da ALO
184 hattı ile hekimi şikayet edebiliyorsunuz. Sağlık bakanlığının bu
uygulamasını her ne kadar doğru bulmasam da doktor bana yan gözle baktı deyip
şiddet uygulamasından iyidir diyorum. Hepsi böyle diyorsanız da belki sorun sizdedir
ne dersiniz?
Nasıl bir devlet memuruna hakaret
etmek ağır suçsa, ne yazık ki devlet memuru dahi sayılmayan doktora hakaret ve
tehditler basit kışkırtma olarak sayılıyor. Uygulanan şiddet vakaları cezasız
kalmamalıdır. Bu yüzden bizleri koruyacak kanunlara ve personele ihtiyaç
duymaktayız. Hem bunun için uğraşmayan vekillerimizin hem sağlık bakanlığımızın
hem de bizi temsil eden meslek odası Türk Tabipler Birliği'nin etkili bir
çalışma yapmıyor olması beni fazlaca endişelendirmektedir. Bu yazımı okuyan
doktorlar ve doktor adaylarına tavsiyem sözünüzü esirgemeyin ve TTB'e üye olup
ya da siyasi atılımlarla kendiniz ve geleceğiniz için çaba sarf edin.
Her nasıl gergin bir ip ufacık
çekmeyle kopabiliyorsa bu da öyle. Hekime şiddet, kadına şiddet, çocuk
istismarı... Şiddetin en ağır formları olan bunların yanında sözel ve cinsel
tacizler. Bunların hepsi toplumumuzun kanayan yarasıdır. Hepsinin ortak noktası
ise kendine yetemeyen insanların sorunlar karşısında ezilmeleri ve bunu şiddetle
reddetmeleri. Şiddete başvurmayanların ise kötü alışkanlıklar edindiklerini
görmekteyiz. Özellikle uyuşturucu, alkol, sigara, porno, oyun... Kendi
yetersizliklerini geliştirmek yerine kaçmak, benliğinden uzaklaşıp
anlayışsızlaşmak... Eğer böyle biriyseniz psikoterapi seanslarıyla kalıcı
çözümler elde edebilirsiniz.
Okuma ve anlamanın ne kadar yetersiz
olduğunun farkındayız. Ama bütün bunlardan önce kişisel eğitim eksik ülkemizde.
Empati, benlik, düşünce gibi karşılıklı anlayışı sağlayacak özelliklerden
yoksunuz. Gayret göstermeyen, karamsar, ne yapacağını bilmeyen dahası yapılması
gerekeni umursamayıp rahatını sürdürmeye çalışan insanlar çoğalıyor günümüzde.
Her ne kadar psikologlarımız çözüm sunsalar da yapmamız gereken şey o çözüme
ihtiyaç duymayacak eğitimi insanlarımıza sağlamaktır. Dahası birçok kimse bu
tip insanlardan hoşlanmaz. Kendi kendine yetemeyen kişi bu yüzden kendisiyle
baş başa kalmak zorunda kalır. Sizden ricam, sorunu olan kimseleri görmezden
gelmeyiniz. Onlarla biraz vakit geçirmek, iyi yönde gelişmelerinde yardımcı
olacaktır. Birbirimize maruz kalmaktansa anlaşacağımız bir toplum daha iyi
değil midir?
Hekime şiddeti toplumsal, sosyal ve psikolojik yönleriyle kaleme almaya çalıştım. Umarım faydalı olmuşumdur. Eleştirilerinizi, katkılarınızı ve tavsiyelerinizi bekliyorum. Teşekkürler…
Atakan Toprak
İstanbul Tıp Fakültesi/İntörn