Cumhuriyetin Aydın Hekimi: Reşit Galip

Reşit Galip, hem doktordur, hem hukuk doktorudur, hem siyaset doktorudur, hem edebiyat doktorudur ve güzel arkadaştır.”
M.Kemal Atatürk1

1893 yılında Rodos’ta doğan Dr.Reşit Galip, 1911 yılında Mekteb-i Tıbbiye’ye girdi. Vatansever fikirlerin gençlik içinde yayıldığı, ilerici hareketlerin yoğunlaştığı bu fakültenin ortamı elbette ki Galip’in gelişiminde önemli bir etken olmuştur. Fakat karakteri ve hekimlik anlayışı,onu sınıf arkadaşlarından ayırmış ve ismini hepimizin hafızasına kazımıştır.

Galip’in önderlik yeteneklerini ve kişiliğini Dr.Şükrü Sarıbaş
şöyle anlatıyor : “Askeri Tıbbiyesine girdiğimiz zaman, sınıfta yüz kişi idik.
Derslere başladık, bir kaç hafta geçer geçmez, Reşit Galip Rodos, bütün
arkadaşlara kendini tanıttı; karakteri ve zekası 17-19 yaşını geçmeyen sınıf
kalabalığı içinde kendini belli etti. Reşit Galip’te duygu ve düşünce
birleşmişti. Her şeyin mahiyetine, içyüzüne ve temeline inen; araştırmacı ve
eleştirici keskin mantığı, idealist yüksek karakteriyle kaynaşmıştı. Onun mert
arkadaşlığına kim güvenmezdi!”2

Osmanlı Devleti’nin I.Dünya Savaşına girmesiyle birlikte
Galip’in karakterini ve hekimlik anlayışını derinden etkileyen olaylar
gerçekleşmişti. Tıbbiye’nin dördüncü sınıfındayken okula ara vererek
arkadaşlarıyla birlikte Kafkas cephesine gitmesi belki de hayatının dönüm
noktası olmuştur. Yalnızca vatansever eylemleri ve halkın sağlık durumuna dair
fikirleri değildi burada etkilenen. Cephede yakalandığı tüberküloz (verem)
hastalığı, sağlığını da fazlasıyla etkilemişti. Halkın, pençesinde canını
verdiği bu hastalık hayatının sonuna kadar Galip’in yakasını bırakmayacaktı.

Kafkas cephesinden döndükten sonra okuluna devam ederek 1917
yılında fakülteyi bitirmiştir. Asistan olarak devam ettiği fakültede, sosyal ve
siyasal olarak gördüğü eksiklikleri eleştiren Galip’i eski Sağlık Bakanlarından
Dr. Lütfi Kırdar şöyle anlatıyor: “Çalışkan bir asistanın bütün meziyetlerine sahipti.
Hastaları ve kitaplarıyla ilgilenirdi. … Fakülte’nin eksiklikleri, geri
zihniyeti, onu tatmin edemiyor … bu durum, onun inkılapçı ve milliyetçi ruhu
üzerinde menfi tesirler yapıyordu. Hep eylemsizlikten, cehaletten, dar
görüşlülükten yakınırdı. Sonunda dayanamadı. Çok acı bir dille Tıp Fakültesi’ni
eleştiren bir broşür yayınladı; yenilenme istedi; ve bir süre sonra istifa
ederek ayrıldı."3

Köy Hekimliği
Dönemi

Fakülteden ayrılmasının ardından Birinci Dünya Savaşı son ermiş
ve Osmanlı Devleti ağır bir antlaşma imzalamıştı. İstanbul, özellikle işgalin
ardından, yaşanması güç bir kent olmuştu. Bu işgali prostesto etmek için diğer
Tıbbiyelilerle birlikte miting örgütlenmelerine katılmış ve işgale tepkisiz
kalan Damat Ferit Paşa hükümeti aleyhinde bir bildiri kaleme almıştır.

Bu sırada yurda bütün varlıklarıyla bağlı, halkçı-milliyetçi bazı gençler ‘Köycüler’ adı altında bir Dernek kurmuşlardı. Bu derneğin altı maddeden oluşan kısa tüzüğünün birinci maddesi şuydu : ‘Köylüler arasında insancıl bir yaklaşımla çalışmak ve sağlık, eğitim konularında yardım etmek amacıyla İstanbul’da 25 Ekim 1918 (1334) tarihinde Köycüler namında bir dernek kurulmuştur.’ Dr.Reşit Galip bu cemiyetin 4 numaralı üyesiydi. Köylerde yerleşerek bir misyoner özverisiyle çalışmak isteyen ve sayıları onbeşi geçmeyen bu gençlerin en ateşlisi ve heyecanlısı Doktor Reşit Galip’di. Köy köy gezen bu derneğin çalışmaları sırasında, Osmanlı halkının çektiği sıkıntıları daha yakından gözlemleme şansı bulan Galip, bir hekim olarak köylünün sağlık sorunlarını çözmek için öncelikle ekonomik ve siyasal sorunları çözülmesi gerektiğini kavramış oldu. Köyde hekimlik yaptığı bir gün, sarılık geçirmiş karnı şiş çocukları muayene ederken “Bunlar aç! Bunlar gıdasız! Bunlara her şeyden evvel yemek vermeliyiz.” diyerek sorunların kaynağı olarak köylünün yaşadığı sefaleti göstermiştir.4

1920 Haziranında başlayan Yunan taarruzu ile bulundukları yörede
işgal tehlikesi belirmesi üzerine Köycülerin faaliyetleri sonlanmış ve dernek
dağılmıştı. Köycülerin dağılmasının ardından Hilaliahmer (Kızılay) Beşinci
İmdadi Sıhhi Heyeti Başhekimliğini üzerine alan Reşit Galip, bir yıldan fazla
süre Burdur, Antalya, Aydın ve Denizli’de dokuz dispanser ve iki hastane ile
Antalya laboratuvarını başarı ile idare etmişti. Bu sırada sıtma etkeninin daha
çabuk boyanması hakkında bulduğu yöntemden ve yöneticilik alanında gösterdiği
başarılardan dolayı takdirname aldığı gibi, 10 Şubat 1921’de Kuşadası, Söke
veba mücadelesi hakkında gönderdiği rapordan dolayı teşekkürname ile
ödüllendirildi. 11 Eylül 1921’de Sağlık Bakanlığı Sağlığı Koruma (Hıfzıssıhha)
Müdür Yardımcılığına atandı. Ankara’da sağlığı bozulduğundan, havası daha
yumuşak bir yere gönderilmesini istedi. 5 Aralık 1921’de Mersin Hükümet
Doktorluğuna gönderildi. Burada aynı zamanda karantina ve hapisane
doktorluğuyla Gümrük Kimyager Vekilliği, Basım, Haberalma Temsilciliği yaptı.

Hekimin Aydın
Sorumluluğu

Aldığı görevleri ve hekimliğini bu denli azimle icra etmesinin baş nedeninin maddi beklentiler değil de, vatan ve millet sevgisi olduğunu şu iki sözüyle anlatıyor Galip:
“Gerçi ancak geçinmek için para kazanıyoruz. Köylünün ve halkın zararına servet edindiğimiz yoktur. Fakat bu hekimlik bana dilencilikten beter geliyor. Burada ücretsiz tedaviye gücümüz olabilseydi, mutluluğumuz sınırsız olacaktı. Bir hastayı iyi etmek için pazarlık etmek veya iyi ettikten sonra avucuna bakmak pek iğrenç geliyor. İşte bütün direncimizi kıran nokta budur. İnsanda ne köycülük neşe ve istirahati, ne de bir köycü açık yürekliliği bırakıyor. Kendilerine iyilik etmeye geldiğimiz insanlarla bizim aramızda her ikimizi huzursuz eden bir kötülük yaşıyor, bu da paradan başka bir şey değildir.”5

“Ben köylü dostu bir hekimim… Kuşku yok ki, bizim köylüye sevgimiz aynı zamanda vatana sevgidir. Çünkü köylü vatanın köküdür, ana ögesidir. Asıl temelidir. O, ahlak, sağlık, fikir ve bilgice, ne kadar ileri giderse vatan o kadar kuvvetlenir, yükselir.”6

Köylünün yaşam koşullarını yükseltmek için aydınlara iş düştüğünü belirten Reşit Galip, “işe eliften (A’dan) başlamalı ve köyü örgütlenmeye önem vermeliyiz. Bu örgütlenme sayesinde, asıl elemanlarını hekimlerle öğretmenlerin teşkil edeceği bir aydınlar kadrosu ile sessiz, ama inatçı bir çaba ile köylüyü uyarmalı ve hakkını kanun yollarından elde etmesi sağlanmalıdır”7 sözüyle hekimlerin üzerine düşen aydın sorumluluğuna dikkat çekmiştir. Hastalığının ilerlemesi ve ölümüne kadar olan süreçte Türkiye'nin kuruluşunda önder bir olarak görev alması ve Mustafa Kemal’in fikir fedaisi olarak davranması ancak, bu sorumluluğun Galip tarafından derin bir şekilde anlaşılması ve içselleştirilmesi ile açıklanabilir.

Mert Savcı

Kaynaklar

  1. Yener Oruç (2007) : Atatürk’ün ‘Fikir Fedaisi’ Dr.Reşit Galip – Gürer Yayınları İstanbul s.228.
  2. Ahmet Şevket Elman (1953) : Dr.Reşit Galip (1892-1934) s. 77
  3. Ahmet Şevket Elman (1953) : Dr.Reşit Galip (1892-1934) s.27-28
  4. Ahmet Şevket Elman (1953) : Dr.Reşit Galip (1892-1934) s.51
  5. Ahmet Şevket Elman (1953) : Dr.Reşit Galip (1892-1934) s. 13-14
  6. Reşit Galip (1929) : Köy Muallimleriyle Sıhhi Muhasebeler , s.55
  7. Reşit Galip, Köycülük, Ekim 1920