Aşı, bir bireyin en önemli sağlık haklarından biri olup koruyucu hekimliğin en başarılı örneklerinden biridir. Temiz sudan sonra en büyük keşif olarak değerlendirilen aşılar sayesinde her yıl yaklaşık 2-3 milyon ölüm önlenebilmektedir. Bağışıklamada temel amaç hem bebeklerde hem çocuklarda hem de yetişkinlerde aşıyla önlenebilir hastalıkları engellemek ve aşıyla önlenebilen hastalıklar sebebiyle ortaya çıkan ölümleri ve sakatlıkları ortadan kaldırmaktır.
Aşılama çalışmalarının en önemli öğesi toplum bağışıklığıdır. Bulaşıcı hastalıklara karşı toplumun büyük oranda aşılanması durumunda salgınlar büyük oranda engellenmektedir. Toplum bağışıklığını sağlayabilmek için o toplumun yüzde 80-95’inin aşılanması gereklidir. Bu nedenlerle toplum düzeyinde aşı ile önlenebilir hastalıkların kontrolü için yüksek aşılanma oranlarına ulaşmak gereklidir.
Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi, 2005 yılında aşılamanın desteklenmesini savunmak amacıyla “Dünya Aşı Haftası” yapılmasına karar vermiş ve söz konusu haftanın 24-30 Nisan tarihleri arasında olması kararlaştırılmıştır. Dünya Aşı Haftası’nda bağışıklamanın önemine vurgu yapılarak farkındalığın ve aşı kapsayıcılık oranlarının arttırılması hedeflenmektedir.
Peki bu kadar önem arz eden aşı ilk ne zaman uygulanmış ve dünyada aşıyla ilgili ne gibi gelişmeler yaşanmış bir göz atalım.
Antik Yunanlı tarihçi Thucydides, MÖ 429 yılında Atina’da çiçek hastalığı geçiren kişilerin tekrar aynı hastalığa yakalanmadıklarını gözlemledi.
7. yüzyılda ise bazı Hintli budistlerin yılan zehri içerek yılan zehrinin etkilerine karşı bağışıklık geliştirdikleri düşünülmektedir.
Kayıtlara göre Çinliler 15. yüzyılda ‘variolasyon’ adı verilen bir teknikle çiçek aşısını kullandı. Bu aşılama tekniklerinden bazıları; çiçek hastalığı geçiren bir kişinin derisindeki lezyon ya da yara kabuğu, bir pamuğa değdirilmekte ve bu pamuk daha sonra sağlam bir insanın burnuna değdirilerek aşılama yapılmaktaydı. Başka bir yöntemdeyse; hastalıktan iyileşmiş bir insanın kıyafetleri sağlam bir insana giydirilip onunda aşılanması sağlanıyordu. Bu şekilde ‘aşılanan kişi’ yaklaşık bir hafta içinde ateşleniyor ve hafif bir şekilde hastalığı geçirip çiçek hastalığına karşı bağışık hale geliyordu. Binlerce insanın bu uygulama sayesinde hayatı kurtuldu.
Ticaret yapan tüccarlar vasıtasıyla bu yöntem İstanbul’a geldi. O yıllarda İstanbul’da bu yöntem, gönüllü olanlara uygulanıyordu. Bu dönemde çiçek hastalığı Avrupa’da pek çok epidemiye neden oldu, ancak o yıllarda Batı devletleri henüz bu uygulamadan haberdar değildi.
İngiliz Kraliyet Ailesi hekimleri bu uygulamanın anlamsız ve faydasız olduğunu ve böyle bir yönteme izin verilmeyeceğini söyleyerek bu yöntemin önünü kestiler. Bir süre daha variolasyon İngiltere’de uygulanamadı. Bu olaydan kısa bir süre sonra Britanya Krallığı’nın Osmanlı Büyükelçisi Edward Wortley Montagu’nun karısı Lady Montagu, variolasyonun tüm özelliklerini gözlemledi. Üstelik Lady Montagu’nun kendisi de çiçek hastalığı sonrası izleri olduğundan hastalığa karşı çok daha hassastı. Variolasyon işleminin yapıldığı çocukların hasta olmadığını gördüğünde hemen kendi çocuklarına da aşı yaptırdı. Çocuklarının çiçeğe karşı bağışık olduğunu gördüğünde bunu kendi ülkesine bildirmek amacıyla mektuplar yazmaya başladı. Bütün bu uygulamaların detaylarını mektupla yazıp İngiltere’ye bildirdi. İşte bu mektuplardan sonra variolasyon İngiltere’de uygulanmaya başladı.
Daha sonra İngiltere’de Edward Jenner adlı bilim insanı çiçek aşılamasında daha farklı bilimsel bir yöntem geliştirdi. 1796 yılında kendi adıyla anılacak olan “Jenner metodunu” tanımladı. İneklerin çiçek hastalığını insana geçirebildiğini ve ineklerden alınan çiçekle hiçbir zaman gerçek çiçek hastalığına yakalanılmayacağını ispatladı. 1796’da yedi yaşındaki bir çocuğa, inek çiçeğinden elde ettiği materyalleri aşıladı ve çocuğun gerçek anlamda hasta olmadığını küçük ölçekli kırgınlık dışında hastalık oluşmadığını gösterdi. Bu deneyin yayınlanmasından kısa süre sonra İngiltere’de binlerce çocuk Jenner’ın aşısıyla aşılandı.
DSÖ 1977 yılında Somali’deki son çiçek olgusunu ve bunun ardından çiçeğin tüm dünyadan eradike edildiği raporlandı. Bu başarı, insanlığın bulaşıcı bir hastalığa karşı kazandığı en büyük zaferlerden biridir.
Aşılamada önemli adımlardan biri de tüberküloz (verem) aşısı, yani BCG aşısıdır. Bu aşıyı geliştiren Albert Calmette ve Camille Guérin isimli iki Fransız araştırmacıdır. Bovin (sığır) tipi tüberküloz basillerini (Mycobacterium bovis), 13 senelik bir süre içerisinde safralı ve gliserinli patates üzerinde 230 defa kültürden kültüre aktardılar. Sonra bu basillerin insanlarda tüberküloz hastalığı yapmadığı, fakat tüberküloz basiline karşı bağışıklık oluşturduğunu gösterdiler. Bu şekilde virülansı azaltılmış canlı, ama hastalık yapmayan basilin keşfini yapan araştırmacıların soy isimlerinin baş harfleri alınarak kısaca BCG (Bacillus Calmette Guerin) ismi verildi.
1885 yılında Louis Pasteur canlı aşılar üzerine çalışmalar yapıyordu. Henüz bakterilerin ve virüslerin bilinmediği bir dönemde hasta hayvanlardan aldığı materyallerin hastalık yapma yeteneklerini zayıflatmaya çalışıyordu. Aynı yıl Pasteur’a 4 gün önce kuduz bir köpek tarafından ısırılan çocuk getirildi ve Pasteur çocuğu aşıladı ve çocuk kurtuldu. Bu olaydan sonra dünyanın her yerinde kuduz enstitüleri kurulmaya başlandı.
1892 yılında Laffnike tarafından kolera aşısı,1896 yılında Wright tarafından tifo aşısı keşfedilmiştir. Oldukça büyük salgınlara ve ölümlere yol açan bu hastalıklara karşı üretilen aşılar sayesinde milyonlarca insanın hayatta kalması sağlanmıştır.
1936 yılında Kendrick ve Eldering daha güvenli olan ölü tam hücre boğmaca aşısını geliştirmiştir.
Enders ve Peebles 1954 yılında ilk defa kızamık virüsünü böbrek hücre kültürlerinde üretmeyi başarmıştır. 1963 yılında ilk lisanslı canlı kızamık aşısı üretilmiştir. 1969 yılında üç rubella (kızamıkçık) aşısı lisans almıştır. Ancak 1979 yılında RA 27/3 aşısının lisans alması ile diğer aşılar kullanımdan kalkmıştır. 1974 yılında Japonya’da vahşi su çiçeği virüsüyle doğal enfeksiyon geçiren bir çocuktan su çiçeği etkeni izole edilerek ilk suçiçeği aşısı üretilmiştir. İlk inaktive Hepatit A aşısı 1986 yılında Provost ve Hilleman tarafından hazırlanmıştır. 1981 yılında plazma kaynaklı Hepatit B aşısı üretilmiştir.
Aşı tarihinde çocuk felci aşısından da mutlaka bahsetmek gerekir. Dr. Salk tıp fakültesini bitirdikten sonra virüs araştırma programına girdi. ABD’de bulunan Pittsburgh Üniversitesi’nde virüs araştırma laboratuvarında Çocuk Felci (Polio) üzerine çalışmaya başladı. Araştırmaları sırasında ilk kez maymun böbreğinde çocuk felci virüslerini üretti. 1952 yılında Amerika’da çocuk felci salgını yaşanıyordu. O yıllarda on binlerce çocuk felci vakası görüldü. Salk, salgından iki yıl geçtikten sonra formaldehitle öldürülmüş virüsten aşıyı elde etti. Bu aşıya inaktif polio aşısı ismi verildi. Salk, bu aşıya o kadar inanıyordu ki aşıyı ilk olarak, basının önünde karısı ve üç çocuğuna yaptı ve aşının çocuk felcine karşı etkili olduğunu ispatladı. 1957’de aşının genel kullanıma girmesiyle bir yılda görülen çocuk felci hasta sayısı binlere düştü. Bu olayda ilginç bir nokta da Dr. Salk’ın bulduğu çocuk felci aşısına patent çıkarmamasıdır. Bu seçimiyle Dr. Salk ülke çapında kahraman ilan edildi.
Bazı aşıların geliştirilme süreleri şöyle:
- Kuduz - 4 yıl, 1881-1885
- Kızamıkçık - 7 yıl, 1962-1969
- Boğmaca - 8 yıl, 1906-1914
- Kızamık - 9 yıl, 1954-1963
- Grip - 14 yıl, 1931-1945 (Rusya)
- Japon ensefaliti - 20 yıl, 1934-1954
- Çocuk felci - 20 yıl, 1935-1955
- Tüberküloz - 21 yıl, 1900-1921
- Kabakulak - 22 yıl, 1945-1967
- İnsan papilloma virüsü - 23 yıl, 1983-2006
- Hepatit A - 24 yıl, 1967-1991
- Rotavirüs - 26 yıl, 1980-2006
- Çiçek hastalığı - 26 yıl, 1770-1796
- Sarıhumma - 27 yıl, 1912-1939
- Kolera - 30 yıl, 1854-1884
- Su çiçeği hastalığı - 34 yıl, 1954-1988
- Hepatit B - 38 yıl, 1943-1981
- Keneyle geçen ensefalit - 39 yıl, 1937-1976
- Difteri - 40 yıl, 1883-1923
- Tetanos - 40 yıl, 1884-1924
- Hemofilus influenza - 44 yıl, 1933-1977
- Tifo - 58 yıl, 1838-1896
- Pnömokok - 66 yıl, 1911-1977
- Menenjit - 68 yıl, 1906-1974
Bu listeye göre ortalama aşı geliştirme süresi 29,5 yıl olarak çıksa da bu sayı kafamızı karıştırmasın. Birçok virüs için yapılan çalışmalar başladığında, virüsler hakkında ve bakteriler hakkında bilgilerimiz bugün sahip olduklarımızla kıyaslanamayacak denli azdı.
Sonuç olarak aşıların geliştirilmesi her ne kadar ilk zamanlar onlarca yıl alsa da teknolojinin gelişmesiyle aşıların geliştirilme hızları ve teknolojileri de değişti bunun belki de en güzel örneklerinden biri korona virüsüne karşı geliştirilen aşılar olabilir.
Kaynaklar
1. eriskin-bagisiklama-kursu-bagisiklamanin-tarihcesi.pdf
2. ÖNEMİNİ TEKRAR KEŞFETTİĞİMİZ AŞI, AŞILAMA VE AŞI TARİHÇESİ - Makale (cleanroomnews.org)
3. Tarihte aşılar ne kadar sürede geliştirildi? | Euronews
4. “Dünya Aşı Haftası” | Ayşegül DOMANİÇ YELÇE | Köşe Yazıları (hurriyet.com.tr)
5. Aşı Nedir? Aşının Tarihsel Gelişimi - Psikopatoloji Bilimi