Eczacıya itibar operasyonu

"Raftan aldığı kutuyu, üzerine okunaksız bir el yazısı ile "sabah-akşam tok karnına" yazıp karşısındakine uzatan kişi muhtemelen kimdir?". 

Birkaç gün önce özel bir televizyon kanalının yıllardır yayınlanan yarışma programında sorulan bu soru, bir süredir eczacılık mesleğinin itibarına yapılan saldırıların geldiği pervasızlık boyutunun açık bir göstergesidir. Buram buram lümpenlik kokan bu eylem "ironi yapıyorlar" diyerek geçiştirilebilecek bir durum da değil maalesef. Bu noktaya nasıl geldik? İrdelemeye çalışalım.

sdc

12 Eylül 1980 yılında yapılan askeri darbe Türk Toplumu'nun yapısında etkileri hâlâ devam etmekte olan büyük bir tahribat yarattı. Temelde  Türkiye'nin dışa kapalı ekonomisini uluslararası sermayeye açma amacı güden darbe, bu girişime karşı koyabilecek örgütlü yapıları hedef alıyordu. Tam da bu nedenle tüm siyasi partileri, sendikaları, meslek örgütlerini ve bir çok derneği kapattı ya da işlevsiz hale getirdi. Açık bir şekilde ülkemizde insanları örgütsüzleştirmeyi ve yalnızlaştırmayı amaçladı. Yıllar sonra yalnızlığa övgüler düzen sözüm ona kanaat önderlerini görünce başarıya ulaştıklarını söylemek durumundayız maalesef.

İnsanları mensubu oldukları örgütlerden uzaklaştırmak, onların sahip olduğu değerleri erozyona uğratmak, aydınları yalnızlığa övgüler düzebilecek noktaya getirmek, Cengiz Aytmatov'un 'Gün Olur Asra Bedel' kitabında anlattığı gibi adeta 'Mankurtlaştırmak' ile amaçlanan şey neydi? Cevap çok basit. Üretmeyen ve sadece tüketmeye ayarlanmış yeni bir insan modeli yaratmak.

Toprağını işlemeyen, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini yeterince değerlendiremeyen, sanayisi yüksek teknoloji ürünü üretemeyen bir ekonomi modeli beraberinde ekonomik kriz getirdi. Krizlerin sonucunda oluşan borca karşılık Türkiye sanayi kuruluşlarını satmak durumunda kaldı. Zaman içerisinde tüketime programlanmış insanımız ihtiyaç duyduğu kaynağı, çalışmaktan ziyade borç alarak yarattı. Borcunu daha yüksek faiz ile borçlanarak kapattı. Neticede senede 200 milyar dolar borç ödemek zorunda kalan bir ülkeye dönüştü Türkiye. Son yıllarda bu gidişatı tersine çevirmeye yönelik bazı adımların atıldığını tecrübe ediyoruz. Yeni dönemin doğum sancılarını hissediyoruz yaşadığımız şu günlerde.

Şüphesiz ki yukarıda sözünü etmeye çalıştığım bu ekonomik düzenin eczacılık alanına da bazı etkileri oldu. Geçmişte ilaç perakendeciliğinin yanı sıra eczanelerinde belirli formüller üzerinden sanatını icra ederek küçük çapta da olsa üretim yapan bir eczacı ve eczane modeli vardı. Zamanla oluşan talebe bağlı olarak eczacıların verdiği hizmetin ilaç perakendeciliği kısmının daha ağır basmaya başladığını görüyoruz. Bazı kozmetik ve bitkisel ürünlere de artan talep sonucu eczacıların ilacın doğru ve akılcı kullanımı, ilaç-ilaç, ilaç-besin ve kullanılan diğer gıda takviyeleri ile ilgili olası yan etkileri konusunda verdiği danışmanlık görevi ileri bir boyuta doğru evrildi. Eczacılar akademik bilgileri ve donanımları ile saygınlık kazandılar. Şu anda kullanılmakta olan birçok ürün, işte bu sözünü ettiğim saygınlık sayesinde toplumda karşılık buldu ve kullanımları belli bir seviyeye ulaştı.

2erf

Ancak zamanla büyük market zincirlerinin iştahını kabartan bir pazar oluştu ve bu ekonomik yapıyı eczacılara bırakmamak adına toplumda saygın bir yeri olan mesleğimizin itibarını sarsmak amacıyla bazı algı operasyonları yapılmaya başlandı. Çünkü insanlar market raflarında ya da internet ortamında pazarlanan ürünleri satın alsalar bile doğru ve akılcı kullanımları konusunda eczacı rehberliğine ihtiyaç duyuyorlar. Televizyonlarda magazin programlarına sponsor olsa da bazı gıda takviyeleri halka ulaşmak için eczacı danışmanlığına ihtiyaç duyuyor hâlâ; öyle değil mi? Yazının başında verdiğim en son örnek de bizlerle ilgili toplumda olumsuz algı yaratmaya yönelik bir operasyondur. Halkın gözünde biz eczacıları, sadece ilacı raftan alan ve hastasına özensiz bir şekilde ulaştıran kişiler olarak göstermeye çalışan bir algıdır yaratılmaya çalışılan. 

Bahis konusu olan bu sorun ile ilgili yapılması gereken şey nedir? Daha önce de medikritik.com'da yayınlanan yazılarımda sizlere iletmeye gayret etmiştim. Uzun uzadıya tekrarlamadan sadece şunu belirtmeliyim; biz eczacılar ilaç üretiminin yeniden bir parçası olmalıyız. Hem de büyük bir parçası. Bunun için yeterli örgütlü birikime, hem maddi hem de insan gücüne dayalı kaynaklara sahibiz. İhtiyacımız olan tek şey yeni bir organizasyon yeni bir yapılanma. Kısa süre içerisinde böyle bir yapılanmayı da gerçekleştirecek güce sahiptir Türk eczacısı...