200 yıldan daha uzun bir süre önce ilk aşının geliştirilmesinden bu yana,aşılar dünya çapında bulaşıcı hastalıkların yükünü büyük ölçüde azalttı. Bununla birlikte, dünya genelinde gittikçe artan yaşlı nüfus dağılımında yaşanan yoğunluk,seyahat alışkanlıklarındaki radikal değişiklikler ve bunun yanı sıra, değişen iklim, pandemi tehdidi olma riskini taşıyan eski ve yeni patojenlerin ortaya çıkmasını tetiklemektedir. Covid-19 Pandemisi daha ortaya çıkmadan HIV, SARS, Ebola ve Zika gibi ciddi enfeksiyonların hızla yayılması, pandemilere karşı küresel hazırlığa duyulan ciddi gereksinimin altını çizmiş olmasına rağmen (1) Bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen SARS-CoV-2 pandemisi için dünya küresel çapta önceden hayvan ve insan sağlığına yönelik gerekli hazırlığı yapmamıştır. Bugün tüm dünya bunun ağır bedelini ödemektedir. Patojenlerde ki bu potansiyel artış, potansiyel olarak daha önce bilinmeyen patojenlere karşı aşıların son derece hızlı bir şekilde geliştirilmesini ve kapsamlı dağıtımını ortaya koymaktaydı.(1) Fakat kimse aşılara yönelik bu öngörüyü ciddiye almadı, bugün bu gerçek bütün çıplağıyla ortaya çıkmış bulunmaktadır. Covid-19’a karşı aşı geliştirilmiş olmasına rağmen küresel çapta aşı dağıtımı istenilen şekilde yapılmaması nedeniyle SARS-CoV-2 koronavirüsü ciddi mutasyonlar geçirerek, ortaya çıkan mutantlar adeta aşı bariyerini aşmak için zorlamaktadır. Son mutant koronavirüs omicron’un bunu ortaya çıkarması üzerine önemli aşı üreticileri ürettikleri aşılar koruma sağlamış olmasına rağmen koruma sağladığını söyledikleri aşılarda değişiklik yapma ihtiyacı duymuşlardır. Dahası, antibiyotiğe dirençli bakterilerin ortaya çıkması, enfeksiyonları önlemek için yeni yaklaşımlar gerektiriyor. Bu değişiklikler göz önüne alındığında, yeni aşı adaylarının belirlenmesine yönelik yerleşik yöntemler artık küresel korumayı sağlamak için yeterli değil. Bu nedenle, büyük ölçekli üretimin yanı sıra hızlı gelişme sağlayabilen yeni aşı teknolojileri büyük önem taşımaktadır.(1)
Bağışıklık bilgisini aşıdan, insan bağışıklık bilgisini hayvan bağışıklık bilgisinden, insan sağlığını, hayvan sağlığından, insan sağlığının korunması için gerekli olan aşıların üretilmesi ve geliştirilen aşı teknolojisi, hayvan sağlığı için üretilen ve geliştirilen aşı teknolojisinden ayrı tutamayız. Çünkü hepsi birbiriyle karşılıklı ilişki içinde daima iç içe, grift konulardır. Bunun için dünya mikrobiyoloji tarihine bakmak yeterlidir. Örnek: Edward Jenner, 1796'da bir sütçü kızın ellerinde bulunan sığır çiçeği püstülünden aldığı sığır çiçeği materyeli 13 yaşındaki bir çocuğa kolundan enjekte etmesiyle ( aşılaması ) pustül oluşturmayı başarmıştır. Bu çocuktan aldığı pustül içerikleriyle de diğer kişileri aşılayarak insan çiçeğine karşı korumuştur. Yaptığı çalışmaları bir kitapta toplayarak sığır çiçeğinin insanlarıda koruduğunu kanıtladıktan sonra Batı'da aşı biliminin kurucusu olarak kabul edilir.(2,3,4) Bu yapılan uygulama dünyada ilk aşı uygulaması olarak bilinmektedir (3)
Mikrobiyoloji tarihine baktığımızda immunoloji, mikrobiyolojinin içinde doğmuş ve o tarihlerde yaygın ve tehlikeli olan çiçek hastalığı bağışıklık fikrinin ve korumanın gelişmesine büyük katkısı olmuştur. Böylece immunoloji bilim dalının temeli atılmıştır.(4) İnsan ve hayvan immunulojisinin ortak bir çok yönleri bulunmaktadır. Mikrobiyoloji tarihine baktığımızda hayvanlar üzerinde yapılan birçok bağışıklık ve aşı çalışmaları daima insan immunolojisinin gelişmesinde ve insan sağlığının “Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklar” dan korunması için üretilen ve geliştirilen aşı teknolojilerinde daima yol gösterici olmuş, günümüz dünyasında da yol gösterici olmaya devam etmektedir. Çünkü doğrudan insan üzerinde bir çalışma yapılması mümkün değil, önce hayvanlar üzerinde çalışmalar yapılmakta ondan sonra insanlar üzerinde çalışmalara geçilmektedir. Örneğin; dünya üzerinde yürütülmekte olan Covid-19 aşı çalışmaları. Bunun dışında hayvanlarda uygulana gelen bazı aşılar ve bu aşıların üretilmesi için kullanılan teknolojiler insanlar için üretilmesi düşünülen aşı veya aşılar için örnek oluşturabilmektedir.
Bağışıklık:
İmmunoloji, bağışıklık ( immunite ) bilgisi demektir. İmmunite, bir organizmaya giren ve hastalık arazı yapabilecek etkide olan mikrop veya mikrop zehirleri [ toxin ( toksin) leri ] veya bunlara ait herhangi bir maddeye karşı o organizmanın dayanıklılık göstermesi demektir. (5) Bir diğer şekilde genel anlamda bağışıklık; vücuda giren veya verilen yabancı substanlara (mikroorganizma, toksin, toksoid, protein, polisakkarid, kompleks yapıdaki moleküller, v.s) karşı vücudun bütün genel ve özel savunma mekanizmaları ile karşı koyması, direnç göstermesi, kendini koruması ve zararlı maddeyi elimine etmesi olarak tanımlanabilir.(6) Bu deyim Latince vergi anlamına gelen Munus’dan gelir.(5) Eski Romalılarda asılzade ve halkı ezici sınıf yargılama, askerlik vergi ve masraflar dışında bırakılan kişileri belirlemede halka mahsus bu olan mecburiyetlerden istisna sayılması için muaf anlamına gelen Latince orijinli “İmmunity”, “İmmunis” veya “ İmmunitas ” deyimi kullanılırdı.(4,5) Sonraları bu terimlerin kapsamları mal ve mülkün de kontrol dışında kalmasını sağlayacak şekilde değiştirilip ve genişletilmiştir.(4) Günümüzde bu terim tıbbi bilim terimi olarak kullanılmaktadır. Almancası İmmunitaet, Arapçası Muafiyet, Fransızcası İmmunite, İngilizcesi İmmunity olup Türkçe ‘de “ Bağışıklık “ veya “İmmunite” olarak kullanılmaktadır. Bu anlam bu günkü İmmunoloji kavramının dar kalıplar içine kalmasına neden olur. Bu nedenle İmmunolojiyi gereği gibi tanımlayabilmek ve anlayabilmek için her şeyden önce “Enfeksiyon ve Enfeksiyon Etkenleri” üzerinde derli toplu bilgi sahibi olmak gerekir. Çünkü geçmişte insanlık “ Bulaşıcı Salgın Hastalıkları”nın nedenleri anlayamadıkları için hurafelere saplanıp kalmışlar, dini hurafelerle sorunu çözmeye çalışmışlar fakat başarı olamamışlardır. 1677 yılında ilk mikrop avcısı Ântoni Van Leeuwenhoek geliştirdiği ilk mikroskop ile önce mikropları gördü, daha sonra bulaşıcı hastalıkların sebebi olarak mikropları gösterdi. Bu bilimsel keşif sayesinde mikropların bulaşıcı hastalıkların meydana gelmesinde rolü çeşitli çalışmalarla ıspatlanmasına rağmen o zaman araştırıcıları arasında fikir birliği sağlanamamış 200 yıl kadar tartışmalar devam etmiş ta ki Pasteur ve Koch sun’i vasatlara ekim yaparak ürettikleri mikropları deney hayvanları üzerinde yaptıkları çalışmalar sonunda normal hayvanlarda görülen hastalıkları laboratuar ortamında benzerini gerçekleştirince o zman mikropların “Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklara”a neden oldukları kabul edildi. Pasteur ve Koch “Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklara” mikropların neden olduğunu ortaya koyunca herkes mikroptan korkmaya başladı ve “Microphobie” oluştu, bu korku yaklaşık 40 yıl sürdü. Mikropların yalnız başına hastalık nedeni olamayacağı üzerine belli hastalıkları yapan mikroplar hayvanlar üzerinde uygulandı, yapılan çalışmalarda bazı hayvanları hastalanmaması bu şüpheleri kuvvetlendirdi. Bunun üzerine insanlar arasında “Microphobie” ye dönüşen mikrop korkusu yavaş yavaş azaldı. Salgın bir hastalığın çıkması için bazı şartların olması gerektiğine karar verildi. (5) Hastalık etkenlerini öldürerek veya attenüe ( zayıflatarak ) ederek insan veya hayvanlara verildiğinde, ayni hastalığa karşı koruduğu görüşü giderek yaygınlık kazandıktan ve bilimsel olarak kanıtlandıktan sonra, bazı bilim adamları bu korunma mekanizmasının neye bağlı olduğunu ve nasıl olduğunu araştırma çabası içine girmişlerdir. Bu uzun çabalar sonunda bağışıklık biliminin temelini oluşturan; Hücresel Bağışıklık ( Sellüler İmmunite), Sıvısal Bağışklık ( Humoral İmmunite ), Aglutinasyon ve Prepitasyon, Opsonin ve Bakeriotropinler, Bakteriolizin, Sitolizin, Hemolizin ve Komplement, Toksin ve Antitoksinler, Anaflaksi ve Allerji , İsoantikorlar ve İmmunoglobulinler’in keşfedilmesi bugünkü bağışıklık biliminin temelini oluşturmuş (4) insan ve hayvan sağlığının amansız düşmanı olan “Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklar” ile mücadelede çığır açacak gelişmeler sağlamış, hala da bu gelişmeler devam etmektedir. Aşının bilimsel anlamda keşfi ile bağışıklık bilimi gelişmiş, önemi anlaşılmış yeni aşı teknolojilerinin gelişmesi,uygulamaya geçilmesi bağışıklık biliminde yeni yeni bağışıklık kavramları ortaya çıkmaktadır,örneğin: Covid-19’a karşı mRNA aşısının geliştirilip,üretilmesi ve uygulanması gibi. O nedenle aşı ile bağışıklık bilimi arasında sıkı bir ilişki vardır,ayrı düşünülemez.
İnfeksiyon Hastalıklarda Bağışıklık:
İnsan ve hayvanlarda “İnfeksiyon Hastalıklarda Bağışıklık “ aşı ve aşılama açısından önemlidir. İnsan ve hayvanlarda “İnfeksiyon Hastalıklarda Bağışıklık “ hakkında bilgimiz olursa sağlıklı bir aşı üretimi ve aşılama gerçekleştirmemiz mümkün. İnsan ve hayvanlar infeksiyon meydana getiren biyolojik orijinli hastalık etkenlerine karşı kendilerini ancak doğuştan ve kazanılmış bağışıklık ile kendilerini koruyabilmeleri mümkün olabilmektedir. Yine insan ve hayvan vücudu kendilerini iki grup patojenden korumak zorundadırlar. Bunlardan birinci grup; vücut dışında bulunup vücut dışından gelecek olan bakteri, virüs, mantar, protozoa ve helmint gibi patojenlerden oluşuyor. İkinci grup ise;vücut içinde bulunan ve meydana gelen anormal hücrelerdir. Bunlar virüs ile infekte veya kimyasal olarak modifiye olmuş hücrelerdir. Bir diğer önemli konu ise hastalıklara karşı olan dirençtir. Hastalıklara karşı oluşan direnç konusunda en önemli faktör,genetiktir. Direnç üzerine etki eden genetik faktörler kompleks bir yapı gösterir. Bunlardan birincisi ve en önemlisi immun-yanıt genleri olup, bu genlerin makrofaj aktivitesi üzerine etkinlikleri bulunmaktadır. Hastalıkların üzerine etki gösteren non-spesifik faktörlerden birisi de hormonal faktörlerdir. Birçok hastalıkta yaşa bağlı olan direnç hormonal etkinin kontrolu altındadır. Stres altında bulunan şahıslarda steroid yapımı artar ve bu maddelerin immunosupressif etkileri sonucunda hastalığın bireyde başlamasına veya infeksiyonun şiddetinin artmasına neden olur. İnfeksiyonlara karşı vücudun direncini etkileyen bir diğer non-spesifik faktör ise beslenmedir. İleri derece de beslenme bozukluğu olması veya fazla miktarda parazit bulunmasına bağlı halinde proteinlerin az alınmasına bağlı olarak immunoglobulin yapımının olumsuz etkilenmesi hastalıklara karşı direncin azalmasına neden olur.(5)
Aşı, Aşılama:
Aşı ( vaksin ); canlılarda spesifik aktif bağışıklık oluşturmak amacı ile, öldürülmüş ( inaktif ) veya atenüe edilmiş ( canlı, aktif) mikroorganizmaların süspansiyonlarından, inaktif ürünlerinden ( toksoid ), mikroorganizmaların spesifik antijenik fraksiyonlarından ( subünit ) veya antijenik determinantlarından ( sentetik peptidler ) hazırlanan biyolojik maddedir. Bunlardan herhangi birisiyle yapılan uygulamaya da aşılama ( vaksinasyon ) adı verilir. Pratikte aşılama çoğu zaman bağışıklama ( immunizasyon ) ile eş anlamda kullanılmaktadır. Çünkü aşılamanın esas amacı, bireylerde yeterli bir immunizasyon oluşturarak infeksiyonlardan korumaktır.Aşılama,genellikle,insan ve hayvanları,tehlikeli infeksiyonlardan spesifik bağışıklık sağlayarak korumak, hastalık ajanlarını kontrol altına almak, çevreye saçılmasını ve yayılmasını önlemek, morbidite ve mortaliteyi minimal düzeye indirmek, sağaltım ve hastane masraflarını azaltmak ve sağlıklı bireyler elde etmek için başvurulan çok önemli pratik ve koruyucu bir uygulamadır. Çünkü, aşılama ile korumak, infekte bireyleri sağaltmaktan, daha kolay, ucuz ve etkilidir. (7)
Aşılar, verildikleri canlıda immuniter sistemi uyararak vücudu hastalıklara karşı aktif bağışık hale getiren(8) veya genel anlamda, organizmaya uygun yollardan verildikleri zaman bağışık yanıta yol açarak canlının enfeksiyon hastalıklardan korunmasını sağlayan maddelerdir. Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere aşılar antijen yapısında olup humoral ve hücresel bağışıklık yanıt oluşturma niteliğindedirler.(9) Aşılar son 300 yıl içinde, koruyucu hekimlik alanında yapılan en önemli tıbbi buluşlardan birisidir. Bulaşıcı hastalıklara karşı aşı benzeri uygulamalar, tarihte 17. yüzyıla dek uzanıyor. O zamanlar insanlığın başbelası olan çiçek hastalığından korunmak için, aktif çiçek hastalığı geçiren bir kimsenin iltihaplı yaralarından alınan sıvı kurutuluyor ve kurumuş tanecikler deride yara açılıp buraya ekiliyor, ya da enfiye gibi burna çekiliyordu. Bu yöntem epey yüksek bir ölüm riski taşısa da, eğer öldürmezse uygulayan kişinin çiçek hastalığına yakalanmasını engellediği için epey yaygınmış. 18. yüzyılda hastalardan alınan iltihap yerine hasta ineklerden alınan lenf düğümleri aynı iş için kullanılmaya başlanmıştı. Günümüzde halen, aşılar sayesinde yılda yaklaşık 3 milyon kişi ölümden, çok daha fazlası da verem, çocuk felci, difteri, boğmaca, menejit gibi sakat bırakan veya kronikleşen hastalıklardan korunuyor. Çok daha önemlisi, 20. yüzyıldaki dünya çapında WHO (Dünya Sağlık Örgütü) himayesinde yapılan aşılama kampanyaları ile her yıl yaklaşık 50 MILYON kişinin ölümüne yol açan çiçek hastalığı ortadan kaldırıldı. Eğer 1974 yılından önce doğduysanız bu korkunç hastalığın aşısını kolunuzda çiçek şeklinde görebilirsiniz, ama 1974 ve sonrası yıllarda doğanlarda aşı izi yok, çünkü hastalığın kökü kuruyunca aşılama ihtiyacı kalmadı. (10)
Aşıların Hazırlama Teknolojilerine Göre Sınıflandırılması:
Günümüzde insan ve hayvanlarda hastalıklara karşı bağışıklık oluşturmak amacı ile kullanılan aşılar, hazırlama teknolojilerine göre, başlıca iki temel kategoriye ayrılmaktadır.
- Klasik ( konvansiyonel, tradisyonel) Aşılar.
- Mikroorganizma Aşıları (aktif ve inaktif)
- İnaktif Toksin Aşıları (toksoid aşılar)
- Subünit Aşılar
- Marker Aşılar
- Klon Aşıları (plak seleksiyon aşıları, inaktif ve aktif)
- Sentetik Peptit Aşılar
- Antiidiyotip Antikor Aşıları
- Gen Teknolojisi Aşıları(Genetik Mühendisliği Aşıları)
- Mutant Mikroorganizma Aşıları
- Klasik Mutant Mikroorganizma Aşıları
- İnsersiyon Mutant Mikroorganizma Aşıları
- Delesyon Mutant Mikroorganizma Aşıları
- Rekombinant Mutant Mikroorganizma Aşıları (Rekombinant Aşılar)
- Rekombinant Polipeptid Aşılar
- Nukleik Asit Aşıları(DNA ,cDNA ve mRNA Aşıları)(1,5)
DEVAMI YARIN