Koronavirüs Pandemisi sonrası hayat artık elimizde değilmiş gibi görünüyor!
Binlerce olgu, yüzlerce kayıp.
Koronavirüs bulaşıcı, evet!
Bir bakışla,
bir sesle,
hatta bir jestle iletilir mi sizce?
Hayır.
Peki “sosyal mesafe” fikrine ne demeli?
Bulaşıcılık;
çarşıda-pazarda,
sokaklarda,
hatta bilgisayarlarımızda
ve her yerde.
Virüsün yayılma biçiminin göstergesi.
Kamusal ve kültürel söylemde bulaşmalar:
'sosyal bulaşma',
'duygusal bulaşma',
'zihinsel bulaşma',
'finansal bulaşma' ve
hatta 'kültürel bulaşma' gibi sloganlar yaygın olmasa da bulaşmanın;
vücudumuzun ötesine geçtiğinin
zihinlerimizi, başkalarıyla etkileşim kurma ve başkalarını etkileme biçimlerimizi etkilemeye başladığının farkındayız.
Aman virüs; yine de sen sen ol, bulaşma!
Hastalık ve sağlık kapsamında bulaşıcılık ise; hastalığın fiziksel iletimi ile ilgili uygun veya gerçek bir anlamı olduğunu düşünmeye alışkınız hepimiz.
Örneğin Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre;
- Bulaşıcı: Birinden başkasına geçen, bulaşan, sari
- Bulaşıcılık; Bulaşıcı olma durumu.
Örnek: Bulaşıcı hastalık: Mikrop, parazit, virüs vb. hastalık etkenleri ile yayılan hastalık olarak yer vermiş.
Batı dillerindeki sözlükler ise;
'hastalığın insandan insana doğrudan veya aracılık yoluyla, temas yoluyla iletilmesi'
Tıbbi-bilimsel söylem olarak bu tanımlamalar kabul gördü.
Tıbbi bulaşıcılık tanımı "gerçek" bulaşıcılık duygusuyla karşılaştırıldığında yukarıda belirtilen sosyokültürel oluşumlar daha mecazi görünmeye başladı.
Bulaşıcılık hali tıbbi anlamının ötesine taşınmaya başladı.
Sosyal kültürel alanlarda da viral metaforlar kullanılmaya başlandı.
2000’LERİN DÜNYASI
Bilindiği gibi 2000'lerin sonunda küresel kriz patladı.
Aynı zamanda sosyal ağlar da büyüdü.
Küresel krizdeki durgunluk, işsizlik karşısında mali ve sosyal alanda sosyal ağlar üzerinden "bulaşıcı" protestolar ve ayaklanmalar görüldü.
SALGIN
Hatırlayacağınız gibi eş zamanlı olarak Türkiye’de vizyona giren Soderbergh's Contagion-Salgın- filmi dünya sinemalarında gösterildi.
Salgın filmi: Hızla küresel bir pandemiye dönüşen kurgusal bir virüsün salgınını anlatır.
Kısaca; 'MEV-1' (meningoensefalitis virüsü 1) adlı virüs, 'domuz ve yarasa karşılaşması ile' ortaya çıkan hibrit bir paramiksovirüstür. Epidemiyolojisi 2002'de görülen ani ağır akut solunum sendromu (SARS) salgınına benzerdi.
Steven Soderbergh’in Contagion (2011) -Salgın-filminin olay örgüsü;
Hem biyolojik bir virüs hakkında, aynı zamanda bulaşmanın-panik- sosyal veya duygusal yönlerini de açık seçik vurgulaması ile dikkat çekti.
Enfeksiyonlu bir kişinin hapşırması veya öksürmesi nedeniyle çevremizdeki her şey (telefonlar, kapı kolları, ATM'ler vb.) bir anda virüs taşıyan yüzeyler haline dönüştü. Temas yoluyla karşılaşma söz konusu oldu. Aynı şekilde havadan yayılan bulaşıcı damlacıklar ile virüs, solunum-karşılaşma döngüsünün bir bileşeni oldu.
Ayrıca SARS gibi, Salgın filmindeki MEV-1'i de Çin menşeli ve Hong Kong hava taşımacılığı ağı merkezinden küresel olarak yayılmış olarak tasvir edilmiştir.
“Hiçbir şey korku gibi bulaşıcı değildir!”
Yine de bu gerçek (kurgusal olsa da), virüs bulaşmasında potansiyel tek virüs değil. Çünkü filmde sosyal düzenin bulaşıcı korkusunu, paniğini ve çöküşünü ön plana çıkarması dikkat çekici. MEV-1 virüsünün biyolojik gücünün ötesinde; virüsün taşıdığı sosyal, duygusal güç tahayyüllerimizin çok ötesinde.
Gerçekte, filmin afişlerinden birinde duygusal bulaşma vurgulanıyor. Virüsün fiziksel doğasının merkezi rolünden çıkıp başka kılığa bürünmüş gibi. Bu durum afişte “Hiçbir şey korku gibi bulaşıcı değildir” şeklinde vurgulanıyor.
Bulaşıcılık demişken şu günlerde kitapçı vitrinlerine baktığınızda en çok sergilenen iki kitap: Körlük ve Görmek. Bulaşıcılık konusunu ele alıyor.
AHLAKİ SALGIN
José Saramago (1995 ) Körlük romanı.
Kısaca: bir şehri ele geçiren gizemli ve açıklanamayan bir körlük salgınının yarattığı karmaşık fiziksel, duygusal ve sosyal etkileri araştırıyor. Körlük'ün yayınlanmasından on yıl sonra Saramago bu kez eşlik romanı olan “Görme” romanını yayınladı.
Görmek romanındaki kurgu da Körlük ile aynı isimsiz başkentte geçiyor ancak bu kez sakinleri farklı bir bulaşıcılıktan etkileniyor. Konusu ise, şehir seçimlerinde yurttaşların yüzde 70'i boş oy pusulaları atması olayı.
Bu garip ve açıklanamaz bir görünge olarak ilan eden hükümet 'nüfusun büyük bir bölümünü enfekte eden ahlaki bir salgın' olarak kınamakta gecikmemesi. Hükümetin belirlediği bu bedensel hastalık hastalığının bir sebebi olmalı dedi ve bu nedenle yönetimin ahlaki bulaşmanın bir tür "hasta sıfır" olarak bir kışkırtıcı arayışına başlar.
Soderbergh’in Salgın’ı ve Saramago’nun romanları; kültürel, duygusal ve ahlaki bulaşıcılık kavramları vurgulandı.
DÜŞÜNCE VİRÜSLERİ SALGINLARI
Bunlar son değildi.
Yine Türkiye’de de vizyona giren filmler bulaşma kavramını araştırdı ve vurguladı.
Christopher Nolan’ın Inception (2010) filmi Türkiye’de “Başlangıç” adıyla gösterime girdi. Açılış sahnesinde ana karakter Cobb (Leonardo DiCaprio), yakında işvereni olacak Saito’ya (Ken Watanabe) bir soru sorar. Cobb, "En dirençli mikrop nedir?" diye sorar. Bakteri mi? Bir virüs? Bağırsak kurdu mu? '
Belki de sorunun retorik doğasını sezen Saito sessiz kalır.
Ve Cobb ona bir yanıt verir:
"Bir fikir, dirençli, oldukça bulaşıcı.
Bir fikir zihinde tutulduktan sonra ortadan kaldırmak neredeyse imkansızdır "der.
Inception (Başlangıç) filmi, normalde bir metafor olarak kabul edebileceğimiz şeyle kurgulanır. Aslına bakarsanız gerçek anlamı: fikirlerin veya duyguların "aşılanabileceği" ve doğada "bulaşıcı" veya "viral" oldukları fikridir. Yine vurgulandığı gibi "düşünce virüslerinin" tanımlanabilir tek bir kökeni yoktur. Bu filmler, bulaşmanın temel ve kaçınılmaz, ancak çoğu zaman gizli bir düşünce durumu olduğu şeklindeki 'salgın” anlatılarıdır.
DEĞERLİ DÜŞMAN: VİRÜS
Bu durumu en iyi Priscilla Wald “Bulaşıcı: Kültürler, Taşıyıcılar ve Salgın Anlatısı” kitabında anlatmıştır. Kitabın ana teması, bulaşıcı hastalığın ortaya çıkışının evrimini anlatan salgın öyküsüdür.
Wald'ın hastalığın ortaya çıkışına ilişkin analizi; aynı zamanda onun sosyal, dini ve politik değişikliklerle eşzamanlı evrimini ele alır. Sonuç olarak; “Mikrop”, epidemiyologların hikayelerindeki değerli düşmandır ve mutlu sonlara sahip olan, acil sorunlara dikkat çeken iyi dedektif öykülerinde rol alır.
Yaşadığımız son iki yılın filmi çoktan çekildi,
Romanı ise çok satılanlarda “bestseller”.
Yine de hayat yaşamaya değer.