Evrensel olarak Pi günü olarak kutlanan 14 Mart ülkemizde Tıp Bayramı olma özelliğine de sahiptir. Bu yanıyla bize özgüdür.
Adına bakıldığında tıpla ilgisi üzerinden sınırlı anlam yüklenmesi de olağandır bu güne. Ancak, çok daha fazlasıdır 14 Mart.
OSMANLI ÇÖKERKEN, MODERNLEŞME BAŞLARKEN
Parlak günlerini geride bırakan Osmanlı hızla gerilemeye başlamıştır. Kazanılan savaş yok gibidir. Buna karşılık 3 anakaraya yayılmış imparatorluk hızla kan ve toprak yitirmektedir. Geç de olsa farkına varılan bu gerçek karşısında çağdaşlaşma çabaları hız kazanmıştır.
14 Mart 1827 çağdaşlaşma çabalarının köşe taşlarından birisidir. Bu tarihte, değişen ve modernleşen orduya uygun sağlık hizmeti üretilmesi amacıyla ilk modern tıp okulu II. Mahmut önderliğinde açılmıştır.
Doğal olarak yabancı tıp hocalarının ağırlıklı olduğu yıllardır. İlerleyen yıllarda sivil tıp okuluna dönüşüm de yaşanacaktır.
Osmanlı aydınları arasında yaygınlaşan çağdaşlaşma akımı Yeni Osmanlıcılık kavramının doğmasıyla sonuçlanır. Modern tıp okulunda Türkçe tıp eğitimi ve öğretimi istekleri yükselir çok geçmeden.
Yeni Osmanlıcılık akımının güç ve etki yitirmesiyle birlikte doğan Türkçülük akımı da Tıbbiye’yi etkilemiştir. Hatta, Tıbbiyeliler Türkçülük akımına yön vermişlerdir demek bile olasıdır.
TIBBİYELİ(LİK)
Yeri gelmişken Tıbbiyeli(lik) kavramına da kısaca değinmekte yarar var.
Tıbbiye-Harbiye-Mülkiye üçlüsü Osmanlı modernleşme sürecinin sacayağı olarak da görülebilir. Osmanlı’da çağdaş eğitim ve öğretimin beşiği sayılabilecek bu üçlünün ülkenin yazgısına etki eden tutum içinde olması şaşırtıcı değildir.
II. Meşrutiyet’le birlikte siyasete egemen olan İttihat ve Terakki’yi kuranlar da Tıbbiyelilerdir. Tıbbiyelilik hekim olmanın yanı sıra ülkeye sahip çıkmanın, ona kol kanat germenin adıdır aynı zamanda.
Önce Balkan bozgunu ve onu izleyerek yaşanan I. Dünya Savaşı yenilgisi Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesini kaçınılmaz kılmıştır. 14 Mart’ın ikinci ve daha önemli anlamını bulması bu koşullarda olmuştur.
14 MART 1919
İşgal İstanbul’unda Tıbbiyeliler çıkmıştır sahneye. 1919’un 14 Mart günü 14 Mart’ı kutlama gerekçesi İstanbul’un işgaline başkaldırma gösterisine dönüşmüştür. 14 Mart’ın Tıbbiye’nin yurtseverliği anlamına geldiği de bu şekilde tarihe geçirilmiştir.
I.Dünya Savaşı’nda başta Çanakkale olmak üzere pek çok cephede yer alan Tıbbiyeliler için görev Milli Mücadele’de de kesintisiz sürmüştür.
Sivas Kongresi’nde “Ya İstiklâl, Ya Ölüm!” diyen Tıbbiyeli Hikmet’i hekimlerin kutup yıldızı yapan da bu gözüpek yurtseverliği olmuştur.
İşgal altındaki İstanbul’da işgali kınama mitingi düzenleyen Dr Besim Ömer, Büyük Millet Meclisi hükümetinin ilk Sağlık Bakanı Dr. Adnan Adıvar, Cumhuriyet’in ilk ve en uzun süreli Sağlık Bakanı Refik Saydam, Milli Mücadele sırasında aşı üretmekle kalmayıp bu aşıları kendilerinde deneyerek adlarıyla değil ama yaptıklarıyla anıtlaşan Tıbbiyeliler için görev Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte bitmek şöyle dursun bir kez daha başlamıştır.
CUMHURİYET VE TIBBİYELİLER
Bir yandan Anadolu’nun geride kalan nüfusunu kasıp kavuran verem, sıtma, frengi ve trahomla savaşırlarken diğer yandan da Kuruluş ve Devrimler sürecinde önemli görevler üstlenmiştir Tıbbiyeliler. Türkiye’nin bugüne uzanan serüveninde pek çok aydın ve yurtsever gibi Tıbbiyelilerin katkısı da yadsınamaz.
Cumhuriyet’in ilerleyen yıllarında sağlığın toplumcu kimliğe bürünmesinde de Tıbbiyelilerin payı büyüktür. Nusret Fişek onlardan biri olarak belleklerdeki yerini almıştır.
Yakın zamanda yitirdiğimiz Türkan Saylan’ı da son dönemin halkçı-toplumcu hekimleri listesine eklemeyi unutmamak gerekir.
Ezici çoğunluğunun Tıbbiyeli ruhuna sahip olduğu ve bu ruhun çizgisini benimsediği kuşkusuz olan günümüz Türk hekimlerinin bir önemli adım atarak meslek örgütlerindeki dağınıklığa ve savrulmuşluğa son vermeleri görevi durmaktadır önlerinde.
Tıbbiyeli(lik) ruhunun ete, kemiğe bürünmesine ve ülkemizin yazgısını belirlemesine kanlarıyla ve canlarıyla katkıda bulunan Tıbbiyelilerin yüce anısı önünde saygıyla eğilerek…
14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun!