Kim ne kadar fark etti? Bilmek güç. Barış Pınarı Harekâtı’nda öldürülen terör unsurları listesine eklendi Özge Aydın (kod adı Ceren Güneş). Belki henüz hekim olmamıştı ama. Tıbbiye’nin kapısından adım atmayı başarmıştı.
Arşivler açılınca bu genç insanın TBMM’ye de yolunun düşürüldüğü, bir şekilde kullanıldığı anlaşıldı. İşin bu yanı siyasetçi dediğimiz kimselerin attıkları her adımı düşünerek atmaları gereğini bir kez daha anımsatmış oldu.
Bu olayda yaşamı sonlanan genç meslektaş adayı beni yakın geçmişe götürdü.
2008’den başlayarak 2017’e dek olağanıyla, olağanüstüsüyle pek çok TTB (Türk Tabipleri Birliği) Genel Kurulu’na katılma fırsatı buldum. Orada tanık olduğum konuşmalar bu genç meslektaş adayıyla birlikte pek çok gencimizin ayartılması ve dağa çıkartılması sürecini fazlasıyla anlatmıştı bana.
Bu yazıyı okuyan ve bu ortama yabancı olan pek çok kişinin ilgisini çekecektir yazacaklarım Aynı zamanda şaşıracaktır da okuyanları. TTB gibi bir meslek kuruluşunun ülkenin bütünlüğüne, birliğine ve varlığına yönelen odaklarla ne işi olabilir? Soru doğrudur! Ancak, TTB genel kurullarında bölücü terör örgütünün döpiyesli, takım elbiseli unsurlarının boy gösterdiği de gerçektir. Yaklaşık 10 yıllık deneyimim bu olumsuzluğa yakından tanıklık etmemi sağladı.
Hemen her TTB Genel Kurulu ayrılıkçı terör örgütü propagandasına sahne oldu. Elbette insan hakları ve barış kisvesiyle.
Açılım sürecindeki bir TTB Genel Kurulu’nda Rojava Devrimi’ne destek yürüyüşüne katılım gündeme geldi. Divana verilen önergeye göre genel kurul çalışmalarına ara verilmesi ve Ankara’nın bir yerindeki destek eylemine katılım gösterilmesi ciddi bir şekilde tartışılmıştı. Hekimliğin başta şiddet ve iş yükü olmak üzere sayısız sorunu dururken Rojava Devrimi’ne zaman ayırmak; ayrılıkçı ve bölücü gelişmeleri desteklemek hekim kitlesinin TTB’ye sırtını dönmesi sonucunu doğurdu. Durum böyle olunca zaten üyeliğin zorunlu olmadığı tabip odalarında cılız katılımlı seçimlerle belirlenen delegeler Ankara’daki seçimli TTB genel kurullarında uzunca süredir TTB’ye egemen olan bölücüsever yönetimlerin kökleşmesini sağladı. Hekimler meslek örgütlerinden koptukça bu eğilimin iktidarı güçlendi.
Sonuç : Genç hekim adayı Özge Aydın’la birlikte pek çok gencimiz dağlara çıktı! Onun da sonucu sonsuzluğa göç! Acı veren ve bir o kadar da düşündürmesi gereken bir durum!
İllerde tabip odalarını, Ankara’da TTB’yi varlık nedeninden kopartan bu gelişmeler karşısında hekimlerin edilgenliğini ve bu olumsuzluklara izleyici olmalarını sorgulamak gerekiyor.
Başka gençler ayartılmasın ve silahlı kalkışmalara sürüklenmesinler diye! Birkaç yıl sonra hekim diploması alıp toplumun hizmetine girecek birisinin dağlarda sonu belirsiz serüvenlere sürüklenmesi yaşamın olağan akışına uygun olabilir mi?
Osmanlı’nın son döneminden başlayarak Milli Mücadele’de, Cumhuriyet’in kuruluşunda, devrimlerin ve toplumcu sağlık anlayışının yaşama geçmesinde öncü rol alan Tıbbiyelilerin TTB’de kendisine yer bulan bu yanlışlığa bir an önce son vermesi ivedi olduğu kadar kaçınılmaz görevdir.
Yöneticileri seçimlerle belirlenen TTB ve benzeri meslek örgütleri varlıkları yasayla belirlenmiş kamu kurumlarıdır. Ülkemizin birliği, dirliği ve varlığıyla çelişen eğilimlere destek vermek bu gibi kurumların görevleri arasında yer alamaz.
Barış Pınarı Harekâtı’nda öldürülen hekim adayı Özge Aydın’ın TTB çatısı altındaki TÖK (Tıp Öğrencileri Kolu) üyesi olduğu yer aldı basında. Elbette böyle bir kol kurulabilir ve tıp öğrencilerini kapsayabilir. Ancak, bu kapsama genç hekim adaylarını mesleğe hazırlama ve sosyal ortama katmanın ötesine geçemez. Geçip de gençleri siyaset ortamının acımasız dişlileri arasına attığında deneyimsiz kimselerin kötü niyetlilerce devşirilmesine aracılık edilmiş olur.
Özge Aydın’ı yaşamdan kopartan bu olay bir kez değil bin kez düşünmeye değer!