Jared Diamond’un kült kitabı “Tüfek, Mikrop,Çelik”i okumayan kaldıysa bile duymayan kalmamış olsa gerektir.
İspanyol fatihleri at üstünde ellerinde silahla gören Amerikan yerlileri için direnme gücünün o anda ortadan kalktığı da bilinen bir başka gerçektir. Hiç kuşkusuz tüfekle de çok sayıda yerli öldürülmüştür. Ama, Amerikan yerlilerinin soyunu tüketen asıl etken mikroplar olmuştur. Daha önce hiç karşılaşmadıkları mikroplar karşısında neredeyse savunmasız kalan yerlileri bitirmek için kurşun atmak gerekmemiş ve çok daha zahmetsiz, masrafsız bir yöntem yayılmacılar adına iş görmüştür.
Sayıları azaltılmak istense de yerlilerin neredeyse tümüyle yaşam sahnesinden çekilmeleri işgücü kaynağı kıtlığına yol açarak bir bakıma Afrika’dan Yeni Dünya’ya köle ticaretinin başlamasını da tetiklemiştir diye düşünmek yanlış olmaz.
Çin’in Wuhan kentinde patlak veren yeni tip Corona virüs salgını ölümcül sonuçlara yol açsa da şu andaki ölüm oranı % 2’nin biraz üzerindedir. Günümüz iletişim ve sosyal medya olanakları sayesinde korku ve ürkünün virüsten daha hızlı yayıldığı saptamasını yapmak abartı olmaz.
İnsanlık tarihi mikropların yaptığı sayfalarla doludur.
Bugünkü kadar olmasa da eski çağlardan bu yana yeryüzünde insan hareketleri hiç eksik olmamıştır. Askersel ve tecimsel (ticari) insan hareketleri sayısız ölümcül salgından sorumludur.
MS II. Yüzyılda Doğu seferinden dönen askerlerin taşıdığı veba mikrobu günde 2000’e varan ölümlere yol açmıştır. Adını bu salgına veren Roma imparatoru Antoninus ve bir diğer imparator Lucius Verus’un adları da bu salgının kurbanları arasına yazılmıştır.
MS 541’de İstanbul’a (o zamanki adıyla Konstantinopol) Avrupa’dan Mısır, Filistin ve Suriye yoluyla yine askerlerce taşınmış olan mikroba bağlı salgın Jüstinyen vebasıdır. Bu salgın İstanbul nüfusunun % 40’ını yaşamdan aldı. Gömme işlemine yetişilemeyince ölülerin denize atıldığı kayıtlara geçti. Jüstinyen vebasının yol açtığı can kayıplarının imparatorluğu yıkım noktasına sürükleyecek boyutta olduğu anlaşılmaktadır.
Tarihin gördüğü en ölümcül salgınlardan birisi Kara Veba’ydı. 1346-1353 arasında Kırım’dan gelen gemilerle taşınan bu dehşetli hastalığın Avrupa nüfusunun % 30-60’ının ölümüne yol açtığı ancak tahmin edilebiliyor. Boccacio’nun Decameron yapıtı Kara Veba’nın yol açtığı kırım ve acıklı görünümü çok iyi betimleyen yazınsal ürünlerden birisidir.
XV. yüzyılda Yeni Dünya’ya gelen Avrupalı fatihlerce taşınan suçiçeği yerli nüfusun % 90’ını yok etmeye yetti. Böylece anakaranın kolonileştirilmesi önündeki önemli engel ortadan kalkmış oldu.
Özellikle Güney Amerika yerlilerinin safdışı bırakılmasında çiçek ve frengi hastalıklarına yol açan mikropların da hatırı sayılır bir etkisi olduğu unutulmamalıdır.
Tarihte derin iz bırakmış salgın hastalıklar zincirine eklenen son halka hiç de uzak geçmişte yaşanmamıştır. XX. Yüzyılın başında Birinci Dünya Savaşı’nın son yılına denk düşen 1918’deki grip salgını 50 milyon kişinin ölümüne yol açmıştır. Savaşta ölen insandan daha fazladır bu sayı. Savaştan kaynaklanan beslenme bozukluğu ve olumsuz koşulların da etkisi göz ardı edilemez bu denli yüksek nitelikli can kaybında.
Tifüs, verem, trahom ve sıtma salgınlarıyla sarmalanmış Anadolu, Cumhuriyet’le birlikte bu hastalıklara karşı amansız bir savaşa girişmiş ve uzun sayılmayacak zaman aralığında bu hastalıklardan ölümler son derece düşük niceliklere geriletilmiştir.
Yeni tip Corona virüs salgınındaki ölüm oranları tarihte yaşanmış salgınlardaki ölüm oranlarıyla karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. Hiç kuşkusuz oralı olmamayı gerektiren bir durum da değildir bu olumluluk. Ancak, son salgında gözlemlenen önemli nokta bu salgının farklı amaçlarla kullanılan bir aygıta dönüşmüş olduğudur. Askıya alınan uçuşlar, kısıtlanan insan hareketleri ve tüm bunlara eklenen karamsarlık havası salgının bahane olduğunun göstergeleri olarak karşımıza çıkıyor.
Bir de salgınla birlikte kendisini gösteren karamsarlık ve korku ortamında insanlığın sınıfta kalmasına eşdeğer gelişmeler var.
Hemen her ortamda gerçeklerle bağdaşmayan, asılsız söylentilere dayanan ve Çinlileri aşağılama furyasına dönüşen hoyrat yaklaşımlar insanlığın başını önüne eğdirecek, utanç kaynağı olmaya aday çirkinlikler olarak boy gösteriyor. Korku ve ürkü insanın etkisine girmekten kaçınamadığı duygular. Ama, tüm bunlar insanlıktan uzak düşmeyi gerektirir mi?
Bu salgın bir şekilde gerileyip ortadan kalkacaktır.
Ama, insanlık sınavında alınan kırık not tarihe bir kez yazıldıktan sonra unutulmayacaktır.