Myokard enfarktüsünün teşhis edilememesine ilişkin bir malpraktis olgusu

Ölümle sonuçlanmış olgularla ilgili tıp hukuku davalarında, hastasına müdahalesinde kusurlu bulunan hekimin görevi ihmalden mi yoksa taksirle ölüme sebep olmaktan mı sorumlu olacağı hususu zaman zaman tartışılan bir konudur. Bu konuda Yargıtay 12. Ceza Dairesinin genel hatlarıyla çerçevesi belirlenmiş bir yaklaşımı bulunmakla birlikte uygulamanın henüz tam anlamıyla istikrar kazanmadığı da görülmektedir. Özellikle Yargıtay 12. Ceza Dairesinin bu yaklaşımından haberdar olmayan ya da bu yaklaşımı dikkate almayan istinaf mahkemelerinin kararları bu istikrarsızlığın en önemli nedenini teşkil etmektedir.

Bu aşamada öncelikle Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yaklaşımı hakkında bilgi verelim. 12. Ceza Dairesi, doktorun kusurlu eylemi  veya adli tıp terminolojisi ile tıbbi standartlara aykırı davranışıyla ölüm arasında uygun illiyet (nedensellik) bağının bulunmaması halinde  ihmal sureti ile görevi kötüye kullanmak suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiğine, aksi halde yani kusurlu eylem ile ölüm arasında illiyet bağının tespiti halinde ise taksirle öldürme suçundan mahkumiyete karar verilmesi gerektiği yönünde içtihat geliştirmiştir.  

Bunu somut bir olay bağlamında açıklayalım. Bahse konu olayda, özgeçmişinde kalp damar hastalığı ve stent implantasyon öyküsü olan hasta göğüs ağrısı ve öksürük şikayeti ile bir devlet hastanesinin acil servisine başvurmuştur. Hastanın muayenesi ve kan tetkikleri yapılmış, tansiyonu ölçülmüş ve EKG’si çekilmiştir. EKG'de inferior myokard enfanktüsü bulguları mevcut olmasına rağmen hekim bunu hatalı okumuş ve hastanın şikayetlerini mide rahatsızlığı ile ilişkilendirerek bir kısım mide ilaçları reçete etmek suretiyle hastasını taburcu etmiştir. Hasta taburcu olup evine ulaştıktan birkaç sonra hayatını kaybetmiştir.  Olay bilahare bir ceza davasına konu olmuştur.

 

Konuyla ilgili olarak Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan kusur ve illiyet bağı hakkında rapor alınmıştır. İlgili raporda,  anamnezinde kalp damar hastalığı ve bu nedenle stent implantasyon öyküsü bulunan kişinin  doktoruna daha önce myokard enfarktüsü geçirdiğini beyan ettiği, acil servis doktorunun hastayı  muayene edip kan tetkikleri istediği, tansiyonunu ölçüp, EKG’sinin çektirdiği, ancak inferior myokard enfarktüsü bulguları bulunan EKG’yi yanlış yorumladığı, dahiliye ve kardiyoloji uzmanı bulunan bir merkeze sevk etmemesi nedeni ile kusurlu olduğu, kişinin klinik durumu itibariyle zamanında tanı konularak uygun takip ve tedavisinin yapılması durumunda kurtulma ihtimali bulunduğu, ancak otopside tespit edilen kalp hastalığının ağırlığı itibariyle kurtulma ihtimalinin kesin olmadığı, bu sebeple hekimin kusurlu eylemi ile kişinin ölümü arasında kesin bir illiyet bağı kurulamayacağı belirtilmiştir.

Görüldüğü üzere bu olguda hastada inferior myokard enfarktüsü bulunmaktadır. Hastanın beyanında da geçirilmiş enfarktüs öyküsü ifade edilmiştir. Bu sebeple hastanın teşhisinin doğru konulmayarak taburcu edilmesi bir kusurdur. Bu hususta Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu da aynı kanaattedir. Ancak bu kusur ile ölüm arasında kesin bir nedensellik bağı kurulabilir mi, tartışılan sorun budur.

Adli Tıp Genel Kurulu zamanında tanı konularak uygun takip ve tedavisinin yapılması durumunda hastanın yaşayabileceğini tespit ettikten sonra, otopsi bulgularına değinmiştir. Otopsi bulgularına göre hastadaki inferior myokard enfarktüsü oldukça ağır bir tablo meydana getirmiştir. Bu tabloya göre, hastanın kurtulma ihtimalinin kesin olduğundan bahsedilmesi de mümkün değildir.

Esasen yargılamanın en önemli noktası da burasıdır. Acaba bu durumda zamanında müdahale edilseydi hasta ölmezdi diyebilir miyiz? Adli Tıp Genel Kuruluna göre bunu kesin olarak söyleyebilmek mümkün değildir. Yani hasta öle de bilirdi yaşaya da bilirdi. Ortada şüpheli bir durum bulunmaktadır. İşte bu durumda ceza hukukunda şüpheden sanık yararlanır ilkesi uygulanacaktır. Yani mademki hastanın ölmeme ihtimali şüphelidir, o halde doktorun kusurunun ölümle sonuçlanacağı sonucuna ulaşarak hüküm kurulamaz. Ancak ortada henüz bir kusur bulunmaktadır. İşte Yargıtay bu durumda olay bir devlet hastanesinde meydana geldiği ve hekim de kamu görevlisi olduğu için hekimin taksirle öldürmeden değil fakat görevi ihmalden dolayı cezalandırılması gerektiği kanaatindedir. Burada olayın bir özel hastanede meydana gelmesi halinde hangi maddeden ceza verileceği hususu ise belirsizdir. Zira özel hastanede çalışan hekimler hakkında görevi ihmalden dolayı ceza verilmesi mümkün değildir. Konuyu tartışmaya devam edeceğiz.