Saldırgan Tıp

Dünyayla birlikte meslekler de evriliyor günümüzde. Özellikle teknolojideki başdöndürücü değişimler tıp alanını da öncelikle ve derinden etkiliyor. Yaşam sürelerinin bir önceki yüzyıla göre belirgin şekilde uzaması saptamamızın sağlam dayanağıdır.

Günümüz tıp anlayışı hastaya daha az dokunan, onunla olan insani ilişkiyi en alt düzeye indiren kimliğe büründü.

Buna karşılık teknoloji tıp ortamının içine daha fazla girdi. Hatta, kitle iletişim araçlarının özendirici etkisiyle teknolojik olanaklardan yararlanmak hastalarca istenilir oldu.

Günümüzde ülkemiz tıp ortamının önde gelen sorunu hemen her sağlık kuruluşunda rastlanan ve sıradanlaşan kalabalıklardır. Başka deyişle ÇOKLUK’tur. Çokluk olgusunun hekimler başta olmak üzere sağlık ortamının diğer oyuncuları üzerindeki etkisi İŞYÜKÜ’dür. İŞYÜKÜ ya da ÇOKLUK bir yandan verilen hizmetin niteliğini olumsuz yönde etkileyip, düşürürken diğer yandan da sağlık ortamındaki ŞİDDET olgusunu sıçratıcı etki yaratmaktadır.

Bir yılda acil servislere başvurunun 100 milyona dayandığı, TC vatandaşlarının hekime başvuru ortalamasının yılda 10’u aştığı yerde İŞYÜKÜ olgusunun gündelik yaşamın bir parçası olduğundan kuşku duyulamaz.

Türkiye’de 10 yılı aşkın süredir uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Programı hasta-hekim ilişkisini ve dolayısı ile ortamdaki dengeleri kökünden değiştirmiştir. Her koşulda hastayı hoşnut kılmayı öncelikli amaç sayan bu uygulamada işin uzmanı hekime tanınan yetki ve mesleksel özgürlük her geçen gün azaltılmaktadır.

Sağlıkta Dönüşüm programı kapsamında hukuksal düzlemde yapılan değişiklikler aracılığıyla da hekimin edilgenleştirilmesi doğrultusunda önemli yol alındığı gözlemlenmektedir.

Tıp uygulamalarında her an suçlamayla karşı karşıya kalma korkusuna kapılan hekim çıkar yolu teknolojiye sığınmakta bulmaktadır. “Neden falanca incelemeyi yaptırmadın” ya da “filanca tedaviyi uygulamadın” sorusuyla karşılaşmak istemeyen hekim doğal olarak Saldırgan Tıp anlayışının başoyuncusuna dönüşmektedir.

Yanlış anlatımı önlemek bakımından bir noktaya açıklık getirmeliyim. Saldırgan olan elbette tıp değildir. Yasa yapıcıların ve politika yönlendiricilerin aldıkları yersiz ve gereksiz kararlar bu sevimsiz davranış biçimini tıp ortamının bir parçasına dönüştürmüştür.

Öte yandan, adliye sopasıyla korkutulan hekimin kimi durumda Defansif Tıp anlayışına eğilim gösterdiği de güncel gerçektir.

Yapılan düzenlemelere bağlı olarak saldırganlaşan tıp anlayışının yarattığı olumsuz sonuçlar işyüküyle sınırlı değildir.

Tıp ortamının tümünün yanı sıra ulusal ölçekte ülke ekonomisini bağlayan sakıncaları da görmezden gelinmemelidir.

Saldırgan Tıp anlayışına bağlı değişim ve dönüşümün olumsuz sonuçları şu şekilde sıralanabilir :

  1. Ortamda katlanan işyükü yaratması. Buna bağlı olarak da sağlık hizmeti niteliğinin düşmesi ve sağlıkta şiddetin patlaması.
  2. Saldırgan Tıp kapsamında kendisini gösteren çokluk aracılığıyla kamunun ve kişinin bütçesine yansıyan giderlerin artması.
  3. Yine saldırgan tıp anlayışı gereğince kendisini gösteren gereksinimlere bağlı olarak tıbbi araç, gereç ve aygıt kullanımında artış görülmesi. Ülkemizdeki üretimlerinin sınırlı olduğu göz önüne alındığında bu bağlamda bir dışa bağımlılık oluşması.

Yazıda ortaya konulan tabloya bakarak hekimler olarak kendimize “vay halimize” demeliyiz!

Sağlık hizmeti alanlara da “vay halinize” demek kaçınılmazdır böyle bir durumda.

Çözüm mü?

Toplumcu, halkçı, akılcı tıp anlayışında!

Türkiye’nin Cumhuriyet ayarlarına dönmesi yeterli olacaktır.