Bu hafta köşemde son zamanlarda medyada sıklıkla gündem olan aşı ve tam kapanma konusuna değinmek istiyorum. Salgını önlemede en büyük ve aktif çözümün tam kapanma olduğu ve bakanlığın aşı konusunda yetersiz girişimde bulunulduğu tartışılmaktadır. Tıpta birincil amaç tedavi değil hastalıkların ortaya çıkmasını önlemektir. Bu önlemlerin ise en etkin yolu kişinin beslenmeden tutun uyku düzenine kadar bireysel yaşam tarzı değişikliği modelidir. Öncelikle aşı tartışmalarına değinecek olursak, dünyada bilim insanları şu anda 220 tane aktif aşı çalışması üzerine girişimlerde bulunmaktadır. Tartışmaların odağında olan Bakanlık için olaya bilimsel yönden bakmakta fayda var. Her bilimsel çalışma için ciddi ve maliyetli bir alt yapı oluşması gerekli. BioNTech firması mRNA temelli çözüm için kanser tedavilerine 2005 yılında başlamıştır. Bizler mRNA için üretim platformu kurmaya çalışırken diğer ülkeler geçmiş çalışma alt yapıları ile aşı çalışmalarına hızlı başlamıştır. Biz ülke olarak bu trene geç binmek durumunda kaldık. Fakat treni kaçırmadığımızı da görmemiz lazım. Sinovac aşısı içinde ülkemizde faz 3 çalışmalarında en son 5000’ne yakın insanımızda aşı denenmiştir. Ciddi yan etkilerin olmadığını çalışma yürütücüleri tarafından öğreniyoruz. Bakanlığın eleştiri oklarına hedef olduğu biz neden aşı üretmiyoruz sorularının cevabı sanırım alt yapıdaki eksikliklerimiz olduğunu görmüşüzdür. Hali hazırda ODTÜ, Bilkent ve Hacettepe gibi birçok kurumda bilimsel araştırmalar ekibi TÜBİTAK fonlu Covid-19 tedavi yöntemleri için çalışmalarını sürdürmektedir. Bahar ortaları ve yılsonu hedefli birçok aşı ve intranazal (burun içi) spreylerin hayatımıza gireceğini biliyoruz. Bu noktada ülkemizin yetersiz olduğu tartışmaları yerine yeni bir savaş için aktif çalışma yürüten bilim insanlarına destek olmalıyız.
Dünyada tüm toplumu büyük ölçekte olumsuz etkileyen üç etmen vardır. Bunlar; savaşlar, kıtlıklar ve salgın hastalıklardır. Şimdi şöyle bir soru işareti aklımıza geliyor. Savaşlar politika yürütücüler tarafından ölümlere meydan vermeden masada çözülebiliyorken, kıtlıklar bilinçli bireysel su tüketimi, iklim yönetimi, doğru tarımsal sulama ile önlenebilirken neden salgın hastalıklarda sadece ilaçlarda ya da aşılarda çözüm aranıyor.
Peki, salgını önlemede en büyük çözüm tam kapanmamıdır?
Neden insanlarımızı hukuki bir zorlama ile kapıların arkasına kapatıyoruz?
Kapanmak salgın yönetiminde etkili midir?
Şimdi İçişleri Bakanlığı verilerine baktığımızda hafta sonu uygulanan sokağa çıkma yasağında 20 binden fazla uygulama noktasında güvenlik güçlerinin hazırda bulunduğunu ve 30 bine yakın kişiye ihlal cezası uygulandığını görüyoruz. Bu denli kapsamlı denetimlere neden ihtiyaç duyuyor devletimiz? İnsanlarımız kendi sorumluluklarının bilincinde değil mi?
Kısıtlamalar olmadan tedbir alamaz mıyız?
Kısıtlama olmadan yemek siparişi veremez miyiz? Kısıtlama olmadan giyim alışverişi yapamaz mıyız? Kısıtlama olmadan market alışverişi ihtiyacımızı gideremez miyiz? Yakınım hasta olduğu için acil servise geldik diyerek bir hasta yanında bir kişi gelemez miyiz? Sahile, çarşıya, AVM’ye, kahvehaneye gitmeden de evde vakit geçiremez miyiz?
Çin, üretmiş olduğu aşılar için ülkesinde vaka kalmadığından güvenlik denemeleri için dünyaya açılmak zorunda kalmıştır. Çin bu savaşı nasıl yendi? Sanırım en büyük cevabı bilinçli toplum. Daha önce kaleme almış olduğum Sağlık Okuryazarlığı yazımda da belirttiğim gibi ‘Bireylerin, yaşamlarını sağlıklı sürdürebilmeleri için hasta olduklarında uygun şekilde sağlık bilgisine ulaşmaları, anlamaları ve bu bilgiye uygun davranabilmeleri zamanla önem kazanmıştır. Bunun içindir ki, günümüz sağlık sisteminde bireylerin sağlığı koruma ve geliştirme uygulamalarını benimsemeleri, verilen sağlık hizmetleri hakkında bilgilenmeleri, kendi sağlıkları ile ilgili kararlar verebilmelerinde etkin olmaları, sorumluluk ve haklarını bilmeleri beklenmektedir’.
Bizler tam kapanma tartışmaları yaparak ülke yöneticilerini kapanmaya kamusal söylemlerle zorlamaya çalışmak yerine önce bireysel sonra toplumsal bilinçlenmeyi neden denemiyoruz?
Evet, işe gitmek zorundayız. Sokağa çıkmam gerekiyor. Metro otobüs minibüse binmem gerekli. Gerçekçi olarak olaya baktığımızda zorunlu olarak bulunduğumuz toplu ortamlarda Sosyal mesafe kuralına, Maske kuralına ve Kişisel hijyen kuralına da dikkat ederek sokağa çıkma yasağı olmadan da virüsten korunabiliriz. Bundan dolayı Sinovac aşı denetim sorumlusu Prof. Dr. Serhat Ünal’ın dediği gibi ‘koronavirüs savaşını hastanelerde değil sahada yeneceğiz’. Hastaneye gelen vaka yükünü azaltmanın temelinde sosyal sorumluluklar yer almaktadır. Bu noktada tam kapanma düşüncelerini yersiz buluyorum.
Salgından korunmak istiyorsak devletin yasak koymasını bekleme, kendi yasağını kendine sen koyabilirsin.