Bu hafta herkesin bildiği klasik bir anekdotla başlayalım yazımıza.
“Bir baba ve oğlu, feci bir trafik kazası geçiriyor. Baba, olay yerinde hemen ölüyor. Oğlunu, ağır yaralı şekilde hastaneye götürüyorlar. Durumu kritik. Ameliyat olması lazım. Hemen ameliyathane hazırlanıyor, doktorlar panik. Neyse ki, konunun uzmanı bir cerrah var. Ülkenin en ünlü, en başarılı doktoru. Çocuğu kurtarsa kurtarsa, o doktor kurtaracak.
Nefesler tutuluyor. Doktor, ameliyathaneye giriyor ve çocuğu görünce, “Ben bu ameliyatı yapamam! Bu çocuk, benim oğlum!” diyor.
Amanın! Peki, bu nasıl olabilir?
Sorunun cevabı ilk aklınıza gelen mi? Eğer öyleyse kendinizle gurur duyabilirsiniz. Çünkü yüzde 12'lik dilim içerisindesiniz. Yok cevabınız aşağıdaki seçeneklerden biriyse üzülün! Hatta utanın! Çünkü farkında olmasanız bile çocukluktan itibaren topluma sirayet eden, adına cinsiyetçilik denen hastalık size de bulaşmış demektir. Bu hastalık o kadar hızlı ve sinsi bir bulaşa sahiptir ki, asla bana bulaşmaz diyenleri bile farkında olmadan ağına düşürür.
Cevabı bulamadınız mı? Doğru cevap; “Doktor, çocuğun annesi.” Bunu şıp diye söyleyebilen kişi sayısı çok az. Birisi doktorsa, erkektir çünkü. Aklına, doktorun bir kadın olabileceğini getirenlerin sayısı, araştırmalarda yüzde 15’i hiç geçmemiş.
Kafası karışan ve cevap vermeyenler var. “Babası eşcinselmiş ve eşcinsel evliliği yapmış. Bu doktor da çocuğun öbür babasıymış.” diyen var, “Baba aslında ölmemiş, bayılmış. Ayılınca, hemen hastaneye koşmuş.” diyen var, “Doktor, robotmuş.” diyen var, “Doktor, babasının hayaletiymiş.” diyen var. “O ölen, aslında üvey babaymış. Doktor, çocuğun gerçek babasıymış. Yıllar önce evi terk etmiş ama çocuğunu uzaktan hep izlemiş.” diye dizi senaryosu yazan bile var. Her şer var da ünlü beyin cerrahının kadın olabileceğini söyleyen yok.”*
Bu cinsiyetçilik aslında doğumumuzdan itibaren bir zehir gibi enjekte ediliyor damarlarımıza. Bir tablonun ressamını anlatmak için ressam derken, ressamın kadın olması durumunda kadın ressam olarak betimliyoruz. Hem de bunu 8 Mart diye atfedilen gün de yapıyoruz. Kadının ismini alabilmesi için önüne bir sıfat eklemesi gerekir. Öyle düşünmesek, öyle konuşmasak bile öyle yaşıyoruz Çünkü ressam denilince insanın aklına kadın gelmez. Cerrah deyince de gelmez, pilot deyince de, Subay deyince de Gelmez, astronot deyince de Yani çoğu zaman aklımıza kadın gelmez. Önce anne gelir aklımıza, eş gelir, kardeş gelir, hanım hanımcık gelir, derli toplu gelir, titiz gelir, anaç gelir ama kadın gelmez. Bu yüzden düşünmesek bile betimleriz kadını anlatırken. Bir yöneticimiz vardı kadındı deriz. Erkekti diyeni hiç duymadım şu ana kadar.
Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlayacağız hep birlikte. Yapılan yayınları lütfen dikkatlice izleyelim. Bütün ana akım medya tek bir metafor üzerinden işleyecek konuyu: Başarılı kadınlar. Kadın hekimlerimiz çıkacak ekrana, İzmir'de enkaz altından sağ çıkan kadın çıkacak, hobi olarak başladığı işte beşinci mağazasını açan kadın çıkacak. Başarmış kadınlar çıkacak sadece. Çünkü hala kadının adı yok.
Tüm kutlama mesajları erkekler tarafından yayınlanacak. Sendika başkanları çıkacak en zorlu mesleklerdeki kadınların varlığından bahsedecek. (Çok matah bir şeymiş gibi.) Bir siyasi lider çıkacak partideki kadın oranının çok ama yeterli olmadığından, zamanla kadının rolünün artırılacağından bahsedecek. Bunun sanki kadınlara bahşedilen bir lütuf olduğunu cinsiyetçi bir dille anlatacak.(Erkek siyasetçi diye bir klişe dilimize yerleşmemiş çünkü siyasetçi erkek olur ayrıca belirtmeye gerek yoktur.) Daha da ileriye gidilecek belki de kadın kıyafetleri giyen erkekler, makyaj yapan ünlüler, farkındalık yaratmaya çalışacak. (Makyaj yapma, daha güzel görünme, fit olma sadece kadına zorunludur çünkü.) Daha da vahimi kadınlar günü yine cinsiyetçilik temalarıyla kutlanacak. Bir kadını adam gibi sev denilecek, erkek gibi kız denilecek, hanım hanımcık denilecek, kadınlar çiçektir denilecek, anamız, bacımız, kızımız denilecek. Kadına kadınlık dışında tüm sıfatlar eklenecek. Kadına sadece kadın denilmeyecek yine bu kadınlar gününde.
Yapılan tüm pozitif ayrımcılıklar çok daha vahim olduğunu düşünenlerdenim. Toplu taşımada bir kadına yer vermenin, kavanoz kapağını sen yorulma ben açarım demenin, sen bir annesin bizim için kutsalsın hezeyanlarının çok daha vahim olduğunu düşünenlerden. Bunun altında yatan düşüncenin kadına güçsüzlüğü atfettiğine inananlardanım.
Ne zaman ki tüm sıfatları reddedip kadına yalnız kadın diyebileceğiz, ne zaman ki NASA'da çalışan mühendisleri erkek kadın olarak kategorize etmeyeceğiz, ne zaman ki kitapçılarda çocuk kitaplarındaki ayrımı yok edeceğiz. (Masal kitaplarında bile ayrılmış durumdayız. Çocuk kitabı istediğinde erkek çocuk mu kız çocuk mu? Sorusunu duyuyoruz. Çünkü çocuklarda; dinozorlar, otomobiller, yollar, dağlar, engeller varken kız çocuklarında; allar, morlar, prensesler, pembeler var.)İşte o zaman vicdanlarımız kanamadan kadınlar gününü kutlayabiliriz.
Doğuştan sahip olduğu hakları alabilmesi için savaşana kadın denmeli aslında. 21. yüzyılda otomobil kullanabilmek için cezaevinde yatan kadın var mesela. Doğurmayı reddettiği için işkence gören.
Rakamlarla işim yok benim. En kolayıdır çünkü Google'a geçen yıl yaşama hakları ellerinden alınan kadınları aratıp, Şu kadar kadının katledildiği ülkede kadınlar günü kutlanılmaz kahramanlığı yapmak. Oysa rakamlar aldatır bizi çoğunlukla. Bir yerde rakamlardan bahsedilip önceki dönemlere kıyaslama yapılmaya başlandıysa anlayın ki kötü gidiyor işler. Hayvan çiftliğinde de öle değil miydi? Domuzlar sürekli bir yerlerden rakamlar okuyup, eskiye nazaran daha çok yulaf yiyorsunuz demiyor muydu? Bu yüzden rakamlar konusuyla hiç ilgilenmiyorum. Rakamların büyüsüne de inanmıyorum. Bir ile bin arasındaki farkı hiç umursamıyorum. Benim için bir ile bin arasında fark yoktur. Rakamlar üzerinden acı yarıştırmak kadar pespaye bir iş yoktur.
Sayısı hiç önemli değil. Bir kadın bile endişe duyuyorsa hayatından yolda yürürken, bir baba korkuya kapılıyorsa, kız çocuğu harç kamyonunu halının üzerinde sürdüğünde, erkek çocukların bebeklerle oynaması hala en büyük kabusuysa annelerin rakamların hiç önemi olmayacak demektir.
Son olarak; tüm unvanların dışında kalarak, önce hekim, mimar, hemşire gibi sıfatlardan sıyrılarak, kadının öncelikle yalnızca kadın olduğunun bilinciyle; Medikritik ailesinin tüm üyelerinin; Demet'in, İrem'in, Fatma'nın, Didem'in, Gülistan'ın, Nihan'ın, Sena'nın. Sonra emekli, emekçi, doğuran, doğuramayan, doğurmayı reddeden, çalışan, çalışmayı reddeden, çalışamayan. Kısacası herhangi bir kategoriye sokmadan tüm dünya kadınlarının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.