Tarihsel süreçte aşı kararsızlığı
Aşılar son yüzyılın en önemli halk sağlığı buluşlarından biri olarak tarihteki yerini almıştır. Dünya Sağlık Örgütü bağışıklama hizmetlerini aşıyla önlenebilir hastalıkların ve buna bağlı ölümlerin önlenmesi açısından en önemli ve en maliyet etkili toplum sağlığı müdahaleleri olarak kabul eder. Aşılama çalışmalarının en önemli temeli toplum bağışıklığını sağlamaktır. Bu düzey farklılık gösterse de %80-95 arasında değişmektedir. Böylesi bağışıklama oranına ulaşıldığı takdirde bulaşıcı hastalıkları kontrol altına alabilme kabiliyetine ulaşılmış olur. Bireysel bağışıklamanın öneminin yanında, salgınlardan kurtulmada toplumsal bağışıklık oranın da çok önemli olduğu aşikardır. Ancak bu şekilde aşıya ulaşamamış, aşılama zamanı gelmemiş veya aşıyı reddetmiş kişilerin hastalanmasını da engelleyebiliriz.
Aşı tereddüdü veya aşı kararsızlığını, Dünya Sağlık Örgütü aşı hizmetlerinin varlığına rağmen aşıların kabulünde gecikme veya reddetme olarak tanımlamıştır. Tüm aşıları reddetme varsa aşı reddi olarak tanımlanır. Dünya ülkelerinin yüzde doksanında aşı tereddütlüğü bildirilmiştir.
Aşı kararsızlığı, aşı reddi maalesef aşılama tarihi kadar eskilere dayanmaktadır. Edward Jenner ‘in 19. yüzyıl başlarında sığır çiçeği virüsü deneyleri ile bulduğu çiçek hastalığı aşılamaları kadar eskiye dayanmaktadır. Jenner’in bu yeni fikirleri inanılmaz bir halk eleştirisine maruz kaldı. Sıhhi, dini, politik nedenlerle eleştiriler yapıldı. Bazı kişiler ise direk olarak aşının yapılış şekline karşı çıktı ve uygulamaları reddetti. Özellikle zorunlu aşılama programları ile aşıya olan tutumları daha da netleşti ve reddetme oranları arttı. Kişiler bireysel özgürlüklerine müdahale olarak görmeye başlamışlardı. ABD’de 1853’te meydana gelen çiçek salgınında 3 aylık bebeklere çiçek aşısı uygulaması zorunluluğu getirmiş, 1867 de ise aşı olmayanlara ceza uygulaması getirmiş ve yaş aralığını da 14’e yükseltmiştir. Bu uygulamalar karşısında halkın aşılamaya olan tepkileri daha da artış göstermiştir.1879-1885 yılları arasında New England aşı karşıt birliği, New York aşı karşıt birliği gibi oluşumlar kurulmuştur. 1905 yılında Birleşik Devletler ‘’Devlet, halkın iyiliği için bulaşıcı bir hastalık durumunda zorunlu yasa çıkarabilir.’’ diyerek Devletin gücünü göstermiş oluyordu.
1885’te Birleşik Krallık Leicester şehrinde de geniş katılımlı aşı karşıtı gösteriler düzenlemişler, yürüyüşler yapmışlardır. Burada da Anti–aşı birliği, Anti aşı karşıtı birliği gibi oluşumlar kurulmuştur. Bu eylemler ve gösteriler hükümeti aşıyı araştıracak bir komisyon kurmaya itti. 1886’da bu komisyon aşının çiçek hastalığına karşı etkili olduğuna karar verdi. Ama aşı olmak istemeyenlerin cezasının kaldırılmasını önerdi.
Yakın zamanımızda 1970’li yıllarda DBT aşısı ile ilgili sorun yaşanmış, 1974 yılında İngiltere’de yayınlanan bir makale sonucunda Birleşik Krallık’ta boğmaca aşılama oranı %81’den %31’e düşmüş ve İngiltere’de boğmaca salgını başlamıştır. Yine 1998 ve 2000 yıllarda İngiliz gastroentereloji doktoru Andrew Wakefield ‘in kızamık aşısı ve otizmi ilişkilendiren makalesi aşı karşıtı hareketlerin artmasına yol açmıştır. Daha sonra yayınlanan birçok makale bunu reddetse bile Türkiye’de dahil olmak üzere aşı reddinde bulunan kişilerin sayısını arttırmaya neden olmuştur.
Sonuç olarak aşı oranlarının düşmesi ve toplumsal bağışıklığın azalması nedeni ile İngiltere, Fransa, İrlanda, ABD 1998- 2005-2008-2011’li yıllarda artan kızamık vakaları ve hatta salgın dönemleri ile karşı karşıya kaldı. Örneğin Fransa’da 2008-2011 yıllarında 22.000 kızamık vakası bildirilmiştir. Dünyadaki aşı karasızlığı ve retlerin artması üzerine Dünya Sağlık Örgütü 2019 yılında aşı karşıtlığı sorununu çözüme kavuşturulması gereken küresel 10 sağlık sorununun en başına yerleştirdi.
Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı verilerine göre çocuklarına aşı yaptırmayan veli sayısı 2010 yılında 183 iken 2019 yılında 23.000 olmuştur. 2016 yılında %98 olan bağışıklama oranımız, 2017 de %96’ya gerilemiştir. Aşı karşıtlığı vakalarının sayılarının artması bizi diğer bulaşıcı hastalıkların salgınları ile karşı karşıya getireceği açıktır. Aşı kararsızlığı veya reddi çok farklı nedenlerle karşımıza çıkmaktadır. Belli başlı gerekçelerin şu şekilde olduğunu görmekteyiz. Aşının içeriğine güvenmeme, dinsel nedenler (domuz ürünü gibi), yan etkilerinin çok olduğunun düşünülmesi, aşıların yurt dışından gelmiş olmaları, aşıların zararlı etkilerinin olduğunu düşünme (kısırlık, hiperaktivite, otizm gibi), aynı anda birden fazla aşının uygulanması gibi çok farklı nedenlerle aşı uygulamaları reddedilebilmektedir. Tüm tarihsel süreç gözden geçirildiğinde aşı karşıtlığı söylemlerin ortak özelliğinin kanıta dayalı değil de inanç, dogma gibi düşünce sistemlerine dayalı olduğu görülmektedir. Aşılar biraz da kendi başarısının kurbanı da olmuş olabilirler. Uzun yıllar gerek ülkemizdeki gerekse dünyadaki başarı ile uygulanan aşılama programları, aşılama kampanyaları, ölümcül veya ciddi sekeller oluşturan birçok bulaşıcı hastalığın unutulmasına neden olmuştur. Halbuki toplum bağışıklığının düşmesi bu hastalıkların tekrar ortaya çıkmasına neden olacaktır. 21.yüzyılın başında yaşamakta olduğumuz Covid-19 pandemisinde bu gerçeği bir kez daha görmekteyiz maalesef. Şu an oldukça sıkıntılı bir şekilde yaşamakta olduğumuz bu süreçte, bir yıl gibi kısa zamanda farklı teknik yöntemlerle geliştirilen aşılara sahip olmamız mücadele gücümüzü oldukça arttırmış, pandemiden çıkış umudumuz olmuştur. Pandeminin ilk aylarında toplumun neredeyse tümünün beklentisi haline gelen bu aşılar da bile çok farklı nedenlere dayandırılan aşı kararsızlığı ya da aşı reddi ile karşılaşmış durumdayız. Aynı zamanda ülkeler olarak aşı temininde karşılaştığımız sıkıntılar, aşıların patenti konusunu göndermiştir. Bu duruma tarihsel süreçte baktığımızda karşımıza polio (çocuk felci) aşısını bulan Jones Edward SALK çıkmaktadır. Jones Edward SALK, ABD ‘de 1952 yılında Çocuk Felci Hastalığına karşı geliştirdiği aşıyı ‘’Ne pateni, o insanlığa aittir. Güneşi patentleyebilir misiniz? ‘’ diyerek tüm insanlığa armağan etmiştir. 1955 yılında da geniş bir kampanya şeklinde aşı uygulaması yapılarak ABD’de de çocuk felci vakaları gerilemiştir. Günümüzde de bu salgından kurtulabilmenin en önemli bileşeninin toplumsal bağışıklığı sağlamak olduğu açıktır. Bu nedenledir ki en kısa sürede ülkemizde aşıların temin edilmesi ve halkı bilinçlendirme konusunda ciddi çalışmalar yapılarak toplumun geniş kesimini aşılamayı başarmalıyız.
Yaşadığımız bu sürecin, diğer aşılara olan tutum ve davranışları, aşı karşıtlığına olan etkilerini önümüzdeki zamanda yapılacak çalışmalar ve araştırmalar sayesinde daha net görebiliriz. Ancak aşı karşıtlığı veya kararsızlığı bireysel bir karar gibi görülse de toplum bağışıklığını etkilediği için bir halk sağlığı sorunu olduğu ortadadır.
Tüm bu nedenler göstermektedir ki aşı reddi, aşı kararsızlığı nedenleri çok iyi değerlendirilmeli, aşılamalar ve etkileri konusunda yapılan bilimsel çalışmalar ve sonuçları hakkında toplum bilgilendirilmeli, medya, sosyal medya gibi tüm kitle iletişim araçları kullanılarak gerekli çalışmalar yapılmalı ve hızlı bir yol alınmalıdır. Aşılama ile toplumsal bağışıklama hastalıkların görülmeyeceği orana çıkartılabilmelidir.
Aşılar ile sağlıklı mutlu geleceğimize.
DR. EMİNE GEZER
AİLE HEKİMİ
KAYNAKLAR:
1.TTB Türkiye’de Bağışıklama Hizmetlerinin Durumu
Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak, Dr. Bahar Marangoz
2.Aşı Karşıtlığı Aşı Reddi
Çiğdem Kader Yozgat Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji A.B.D
3.Güncel Çocuk Sağlığı Hastalıkları Aşı Karşıtlığı Tarihçesi.
Önder Kılıçaslan
4.Aşılamanın Önemi ve Aşı Karşıtlığı
Prof. Dr. Meltem Çöl
hastane.ankaraedu.tr
5.Aşı Karşıtı Kampanyaların Tarihçesi
www.evrimagaci.org
6.Aşı karşıtlığı, Aşı kararsızlığı
Emel Gür
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD, Sosyal Pediatr Bilim Dalı
7.Jones Salk Vikipedia
https://trwikipedia.org.