Tüberküloz ( verem) hastalığı en sık akciğerlerde ortaya çıkan kronik, ilerleyen bir infeksiyondur. Tüberküloz ismi, yalnızca Mycobacterium Tüberculosis, M. Bovis ve M. Africanum mikobakterilerinin neden olduğu hastalık için kullanılır. Mycobacterium Tüberculosis aside dirençli bir bakteridir. Bulaşma şekli de solunum yolu ile olmaktadır. Tüberküloz hastası bir kişinin balgam yayması pozitif ise ortaya yaydığı damladık çekirdeğinin diğer kişiler tarafından inhalasyon ile alınması sonucunda hastalık bulaşmış olur. Oldukça bulaşıcı bir hastalık olan Tüberküloz dünyada ölüm sebepleri arasında ilk on sıraya yerleşmiştir. Bu nedenle de Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerinden biri olarak 2030 yılına kadar tüberküloz epidemisini sona erdirmeyi belirlemiştir. Bu nedenledir ki ülkemizde de Ulusal Tüberküloz Kontrol Programı yürütülmektedir. Toplumun bilgilendirilmesi sağlamak, hastalığın önemine dikkat çekmek ve toplumdaki korunma önlemlerini anlatabilmek amacıyla her yıl Ocak ayının ilk Pazar günü ile başlayan hafta ‘’Verem Eğitimi ve Farkındalık Haftası ‘’ olarak değerlendirilir. Verem hastalığı önemli bir halk sağlığı sorunu olarak çok uzun yıllar boyunca toplumları tehdit etmiştir. Özellikle savaş ve yokluk, kıtlık dönemlerinde etkisi çok daha fazla olmuştur.
Tıbbi gelişmelerin yetersiz kaldığı, sağlık hizmetlerine yeterince ulaşılamadığı dönemlerde bu hastalık edebiyat eserlerinde de sık sık konu edilmiştir. Roman kahramanları sıklıkla aşk acısı, fakirlik, bakımsızlık, hapishaneye düşme gibi sebeplerden bu hastalığa yakalanmışlar ve bu durumları ‘’ ince hastalık ‘’ olarak tariflenmiştir.
Tüberküloz, Kurtuluş Savaşı sırasında ve Türkiye Cumhuriyetinin ilk kuruluş yıllarında karşına çıkan çok önemli bir halk sağlığı sorunu olmuştur. Bu hastalığın sağaltımı yeni Cumhuriyet’in sağlıkla mücadele alanındaki önemli hedeflerinden biridir. Türkiye’de tüberküloz ile savaşın ilk kurumu, 1918’de İzmir’de kurulan Verem Savaşı Derneği olmuştur. Daha sonraki yıllarda da verem savaşı dispanserleri, tüberküloz hastaneleri açılarak hastalık ile daha güçlü bir mücadele etme olanağına kavuşulmuştur. Türkiye’de verem savaşı ile ilgili ilk “rehber” 1932 yılında basılmıştır. Bunu takiben 1953, 1963, 1971-1974, 1985, 1990’da rehberler yayımlanmıştır. 1948’de Ulusal Verem Savaşı Derneği kurulması da önemli bir gelişme olmuştur. 1950’li yıllarda başlayan BCG aşı kampanyaları, 1960’lı yıllarda başlayan kadastro usulü röntgen taramaları 1970’li yılların ortalarına kadar sürdürülmüştür.
Tüberküloz hastalığı solunum yolu ile geçen bir hastalık olarak kolay yayılım ve bulaşıma sahiptir. Ancak mikrobu alan kişilerin hepsi hastalığı geçirmez. Latent tüberküloz enfeksiyonu olarak adlandırılır bu durum. LTBE, hastalığın semptomları, bulguları, laboratuvar ya da radyoloji bulguları olmayan yani aktif hastalık olmayan bir durumdur. Tüberkülin deri testi tüberküloz enfeksiyonunu gösteren bir testtir. Tüberkülin deri testi (TDT), kişinin tüberküloz basili ile enfekte olup olmadığını gösterir. Hastalık tanısında dolaylı olarak yardımcı olur.
Tüberküloz en sık Akciğerleri tutmakla beraber, kemik, gastroinestinal sistem, böbrek gibi bir çok organı da tutabilen bir hastalıktır. Akciğer ile ilgili belirtlerini şu şekilde sıralayabiliriz. İki hafta ya da daha uzun süren öksürük, balgam, hemoptizi ( öksürük ile birlikte kan görülmesi), göğüs, sırt, yan ağrısı, nefes darlığı. Genel belirtileri arasında da halsizlik, çabuk yorulma, iştahsızlık,kilo kaybı, çocuklarda kilo almada duraklama, ateş ve gece terlemelerini sayabiliriz.
Bu şikayetlerin hepsi bulunmak zorunda da değildir. Bu yakınmalar ile başvuran kişilerde akciğer grafisi çekilerek, akciğer tutulumu değerlendirilir.
Hastalık bir enfeksiyon hastalığı olması neticesi ile kesin tanı mikrobiolojik olarak konur. Hastadan uygun şekilde alınan balgam örneklerinde, hastalık etkeni olan aside dirençli basilin gösterilmesi ile tanı konulmuş olur.Tanı konulduktan sonra hastalığın sağaltımı da önem arz etmektedir. Zira kişinin tedavisi ne kadar önemli ise bir o kadar da toplum sağlığı gözetilmelidir. Bu nedenle tedavide kısa süreli standart tedavi rejimleri seçilmeli, ilaçlar doğrudan gözetimli tedavi (DGT) ile düzenli kullanılmalı (bu uygulama devam etmektedir) ve yeterli sürelerde kişiye uygulanmalıdır. Tedavide en önemli faktörü ilaç tedavisi oluşturmaktadır. Hastalığın tedavisi uzun süreleri kapsamaktadır. İlaçların düzenli ve zamanında kullanımı oldukça önemlidir. Etkili tedavi yapılamaz ise kişi iyileşmeyebileceği gibi, ilaç direnci ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca kişi hastalığı bulaştırmaya devam ederek, hastalığın yayılımını arttırmaktadır. Kişilerin hastalık düzeylerine göre farklı tedavi kürleri hazırlanarak Verem Savaş Dispanserleri gözetiminde Doğrudan Gözetimli İlaç tedavi protokolleri uygulanmaktadır. Burada hastanın ilaçları içtiğini bir gözetmen izler ve bunu kayıt eder. Bu yer ve gözetmen hastanın da onayı ile Verem Savaş Dispanseri hekimi tarafından belirlenir.
Ülkemizde Tüberküloz aşısı (BCG) bebeklik döneminde 2. Ay itibari ile uygulamaktadır. Tüberküloz hastalığına yönelik tüm tanı ve tedavi hizmetleri ücretsiz olarak verilmektedir. Kullanılan tüm ilaçlar Sağlık Bakanlığı tarafından temin edilmektedir. Uzun yıllardan bu yana süren özverili çalışmalar sonucunda son 14 yıl içerisinde ülkemizde toplam tüberküloz insidansı % 54 oranında azalmıştır.
Özellikle toplumsal bir halk sağlığı olarak gerek ekonomik gerekse sosyal alanda olumsuz etkisini sürdüren bu zorlu hastalık ile mücadelemiz devam edecektir. Kişiler olarak hastalığın tedavi sürecinde daha duyarlı ve bilinçli olarak, yönetimsel olarak da hastalığın ekonomik, sosyal etkilerini azaltmaya çalışarak çok daha başarılı sonuçlar alınacağı açıktır. Böylelikle veremsiz bir Türkiye idealine bir adım daha yaklaşmış olacağız.
Daha sağlıklı daha mutlu, aydınlık yarınlara
DR. EMİNE GEZER
AİLE HEKİMİ
Kaynaklar:
1.Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü
2.Sağlık Bakanlığı aşı nedir?
3.Sağlık Bakanlığı Tüberküloz Tanı ve Tedavi Rehberi
4.The Merck Manuel Tanı Tedavi El Kitabı
5.Türk Romanında Verem Üzerine Bir İnceleme Yavuz Selim UĞURLU