Çoğumuz karnımızı doyurmak için yaptığımız işe gömülürüz. Varsa yoksa iş! Türlü türlü sorunlar, gereksiz işlemler, asıl işinize yoğunlaşmayı engelleyen angaryalar falan filan. Mesleki sorunların, bütün diğer sorunların ufak bir parçası olduğu gerçeğini çoğu kez anımsamayız bile. O nedenle mesela bizim meslekte “Ya, bizim ilaç ödemeleri de geç yapılıyor.” ya da “Öf be ne olacak bu eczacının hali?” gibi gündelik yakınmalar bana yavan geliyor. Elbette sorunları bir yana atamayız, yoksa çözümsüz kalırlar. Ancak sorunları ve çözüm önerilerini çeşnilerle sunmak hoşuma gidiyor.
Sorun çözmede, bireyin donanımlı olması işi kolaylaştırır. Mesela insanlar, uzmanlaşma anlamında, belli bir konuma ulaşabilirler ama o konumun hakkını vermek bir yana bireysel çıkar için etiketlerini bir silah olarak da kullanabilirler. Bazılarınınsa hiç rütbesi olmasa da insanlık onların önlerinde saygıyla eğilir.
Bütün bunları bir köşe yazımla ilgili aldığım uyarı yüzünden yazdım. “Filanca kişi bir profesördür, işinin uzmanıdır, onunla ancak kariyeri denk bir uzman tartışabilir.” gibisinden söylemler bana göre doğru değildir. Bu görüş doğru olsaydı bir hukukçuya senin siyasette işin ne, ya da bir mühendise senin ülke meseleleriyle işin ne dememiz gerekirdi. Demek ki kazın ayağı öyle değil.
Son yazımda, daha doğrusu önceki yazımda, çünkü son yazım bu oluyor, kurgusal bir öykü aktarmıştım; yinelemek istiyorum:
“Altmış bin yıl kadar önce, Kuzey Irak’taki sarp Zagros Dağları’nda yaşlı bir
adam ölmüştü; ama sıradan biri değildi bu yaşlı adam. Halkıyla, öte dünya ve
ruhlar dünyası arasında bağ kuran bir Şaman’dı. ‘Yas tutan Şanidar Halkı, onun için özel bir gömme töreni düzenledi. Bağlı oldukları dinsel, töresel uygulamaları ve trans yöntemlerini öğrenmeleri durumunda, kendileri de birer
Şaman olacak genç Şanidarlılar, tören için aralarında civanperçemi, kanarya
otu, mor sümbül, gül hatmi, peygamber çiçeği, ebegümeci ve atkuyruğu gibi,
pek albenili olmayanları da bulunan, renk renk çiçekler toplamak üzere kırlara
dağıldılar. İlkyaz sonlarıydı.
Gençler toplayıp getirdikleri çiçek demetlerini, atkuyruğu dallarına bağlayarak,
Şaman’ın mağarada sonsuza dek dinleneceği bir yatak yaptılar. Cenaze
töreninde bir başka Şaman da Şanidar Halkının yaratılış öyküsünü, onların
yeryüzündeki özel konumunu, eski Şanidar ruhlarınca kurulmuş sonsuz bir
döngü olan yaşamla ölümün kaçınılmazlığını, gizemli bir biçimde anlatan
ağıtlar yaktılar; böylesine önemli birinin ruhunu kabul etmeleri için Şanidar
Atalarının ruhlarını çağırdılar.
Şanidarlı yaşlı adam tıknaz yapısı, tıknaz güçlü kasları, kendine özgü uzun,
basık kafası ve çıkıntılı yüzüyle bir Neanderthal insanıydı!”
(Bu öykü Roger Lewin tarafından kurgulanmıştır. Öyküyü, yazarın TUBİTAK tarafından yayımlanan Modern İnsanın Kökeni adlı kitabından alıntıladım. Öykünün yapı taşları çeşitli bitkilerin cenaze töreninde kullanılması esasına dayanır. Dualar ve otlar, ölen Şaman liderin, ikinci dünyasını sağlıklı ve mutlu yaşaması için gereklidir! http://arifyayla.blogspot.com/2015/06/modern-insanin-kokeni-2.html )
“Mesela” demiş olalım yine, konumuz eczacılıksa bu öyküyü ilaç dışına itemeyiz. Ben mesleki konuları dile getirirken, bilimsel verilerle, arkeolojiyle, mitolojiyle, tarihle, hatta inançlarla ilintilerim. Her konuya evrensel ve bilimsel bakmak gerektiğini düşünürüm. Bireysel sancılarla of puf demek, sorun çözücü bir yaklaşım değildir. Sorunları tüm yönleriyle irdeleyip çözüm önerilerini de ortaya koyabiliyorsan çözüm yolunda ilk adımı atmış sayılırsın. Menzile giden yolda farklı görüşlerin de olabileceği işin doğası gereğidir. Bu bağlamda genç arkadaşlarımın üzülmesini istemem. Su yolunu bulacaktır.
Türkçemizde düşündürücü güzel bir deyim vardır; “aklın yolu birdir” diye. Buradaki akıl bilim yoludur. Bilim deneme yanılma yoluyla ilerler. Deneysel olarak kanıtlanan kuramlar yasa haline gelir. Bilimsel kanıt yoksa varmış gibi iddialaşmak safsatadır.
Bir süredir sağlık çalışanlarının haber adresi Medikritik.com sayfalarında yarenlik ettik siz dostlarla. Onur duydum. Bir hoşluk bırakabildimse ne mutlu. Bundan sonra yazılarımı sadece kendi bloğumda yazacağım (http://arifyayla.blogspot.com/).
Her neyse; bu yazıyı kimseyi yermek ya da üzmek için kaleme almadım. Sadece köşeme veda ediyorum ve bu vedanın anlaşılır olması için açıklama gereği duydum. Kimse bu vedayı yollarımızın ayrıldığı şeklinde yorumlamasın lütfen. Çünkü bizler 1970’lerin deyimiyle, birbirimize feodal bağlarla bağlı değiliz. Bizler devrimciyiz, bizler sosyalistiz, bizler Atatürk’ün askerleriyiz.
Son olarak, beni sayfanızda ağırladığınız için siz değerli Medikritik.com yöneticilerine binlerce teşekkür ederim. Görüşlerime ihtiyacınız olursa her zaman konuk yazar olarak hizmetinizdeyim. Hepinize başarılar diliyorum.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın.