Hastanın tedaviden vazgeçmesi, yani tedaviyi reddi mümkün mü?

Tedaviyi red hakkı genel olarak ötenazi ile karıştırılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle tıp uygulayıcıları tarafından tedaviyi red konusunun tam olarak anlaşılamadığı gözlemlenmekte, acil durumlarda hastanın aksi iradesine rağmen bir takım hayat kurtarıcı müdahaleleri gerçekleştirmeye kendilerini yetkin görebilmektedirler.

Esas itibariyle tedaviyi red kavramını hasta rızası kavramı ile birlikte ele almak gerekir. Hasta üzerinde gerçekleştirilecek herhangi bir müdahale temel anlamda hukuka aykırılık oluşturmakla birlikte hastanın müdahaleye rızasının bulunması müdahaleye hukuka uygun hale getiren unsurlardan bir tanesidir. Hastanın rızasının bulunmadığı durumlarda ise yapılacak müdahale hukuka aykırı hale gelecek ve müdahalenin neticesine göre kasten yaralama veya kasten öldürme suçlarını oluşturacaktır. Başlangıç itibariyle tedaviyi isteyen hatta devam eden süreçte tedavinin durdurulmasını talep edebileceği gibi bunun aksi de mümkündür.

Hasta özerkliği yani hastanın kendi geleceğini belirleme hakkı bu rızayı zorunlu kılmaktadır. Anayasa’nın 17. maddesi rıza kavramına işaret eder ve Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 25. maddesinde tedaviyi reddetme hakkı açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. 

Hastanın Rızası Olmasa da Tıbbi Müdahale Yapılabilir mi ?

Bilinci yerinde olan ve kendisine müdahale edilmesini istemeyen hastaya hekimin müdahalesi hukuka uygun kabul edilemez. Hastanın rızasının alınmadığı bir takım koşullar bulunmakla birlikte bunlar ya hastanın bilincinin kapalı olduğu acil durumlar ya da operasyonun genişletilmesi ihtiyacı gibi durumlarda varsayılan rızanın devreye girdiği haller ya da bir suç delilin elde edilmesi gibi açık Kanun hükmü ile düzenlenmiş koşullarda söz konusu olabilmektedir. Tedaviyi red ile ötenazi arasındaki farkı ortaya koyarken ötenazinin aktif ve pasif olmak üzere iki türünün bulunduğunu, aktif ötenazinin yasaklanmış olduğu ancak hastanın kendisine müdahale edilmesini istemediği durumların pasif ötenazi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ve rıza koşulu nedeniyle bu durumun yasal kabul edileceğini ifade eden yazarlar bulunmaktadır. 

Son olarak hastanın tedaviyi red konusundaki iradesinin sıhhatinin de durumun koşullarına göre değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin bilinci kapalı olan ancak vücudunda “müdahale etme” benzeri bir dövme bulunan kişinin yaptırdığı bu dövmedeki iradeyi devam ettirip ettirmediği meçhul bir durumdur. Bu tür durumlarda hekim hastanın bilinçli olarak açıkça tedaviyi red beyanı olmadığı için acil bir durumda şüpheye düşerek hayat kurtarmaya yönelik gerçekleştirdiği müdahaleleri hukuka uygun kabul edilebilir. Yine normal doğum yapması beklenen ancak doğumuna dakikalar kala doğumhane ortamındayken acilen sezaryene alınması gereken bir hamilenin o an içerisinde bulunduğu ağrılı durum ve psikolojik etkiler ile normal doğuma devam edilmesi konusundaki ısrarının ne kadar sağlıklı olduğunun sorgulanması gerekeceğini ve hekimin söz konusu acil durumda hastasını çok acil şekilde sezaryene alabileceğini düşünüyorum.

Ancak tüm bu istisnai durumlar kural haline getirilmemeli ve esas olanın hastanın rızası olduğu unutulmamalıdır. Müdahale edilmemesi açıkça hastanın hayatını kaybetmesine veya hayati organlarından kaybına neden olacak olsa dahi bilinci yerinde olan bir hastanın “bana müdahale etmeyin”, “tedaviyi reddediyorum” şeklindeki iradesine saygı gösterilmesi mevcut hukuki düzenlemelerimizin gereğidir. Sağlık personelinin bu tür durumlarda müdahale etmek şeklindeki iç güdüsü ve müdahale etmediğinde sorumlu olacağı şeklindeki kaygısı yerinde değildir. Tam tersi aksi yaklaşım hukuk düzeninin dışına çıkmak olur ve suç teşkil eder.

 

AV. BAHADIRHAN TABAK