LANCET DERGİSİNDE YAYINLANAN HEKİM GÖÇÜ MAKALESİNE YANIT:
ÜLKEMİZDEKİ HEKİM GÖÇÜ, ATİPİK SÜRÜ PSİKOLOJİSİDİR
ÖZET:
Bu ay Lancet Dergisinde Dr. Kaya Genç tarafından kaleme alınan, Türkiye’deki hekim göçünü anlatan bir makale yayınlanmıştır. Hekim göçünde özellikle düşük ücretlerin ve artan şiddettin rolü üzerinde durulmuştur. Bu makalede özellikle TTB argümanları kullanılarak, Erdoğan ve AKP iktidarının yanlışları anlatılmış, ama TTB’nin hekim örgütlenmesi konusunda sınıfta kaldığından bahsedilmemiştir. Örneğin en son İstanbul Tabip Odası seçimlerine katılımın %10’un altında kaldığından, TTB’nin ayrılıkçı Kürtçü siyasetin bir parçası olmasından da bahsedilmemiştir. Ayrıca TTB’nin Dr. Şebnem Korur Fincancı gibi PKK terör örgütü aşkı ile yanıp tutuşan bir başkanının olduğundan ve Dr. Fincancı’nın meclise HDP Milletvekilinin aracı ile gizlice girecek kadar kirli siyasetin içerinde olduğu da anlatılmamıştır. Yani bu makale eksik ve yanlıdır (bias).
Bunlara ek olarak Dr. Kaya Genç’in makalesinde hekim göçünün psikososyal nedenleri üzerinde de durulmamıştır. Günümüz Neo-liberal çağ koşullarında medya ve sosyal medyanın etkisi altında ATİPİK KİTLE oluşumundan da bahsedilmemiştir. ‘Beyin göçü’ adı verilerek masumlaştırılan bu durumun, gerçekte atipik sürüler halinde Batılı emperyalist ülkelere doğru bir göç olduğu ise gözden kaçırılmıştır. Gerçekte hekim göçü, tipik olarak ATİPİK SÜRÜ PSİKOLOJİDİR. Bu makalede hekimlerde atipik kitle oluşumu ve atipik sürü psikolojisinin gözden kaçırılan nedenleri konuşulacaktır.
Zeka ve yetenek, Meritokrasi ile birlikte önemi artmış olan popüler konularından birisidir. Bu konu ile ilgili Marx, farklı yeteneklerin, toplumun ortak refahına katkıda bulunmasını vurgular. ‘Yeteneğine göre herkesten alınıp, ihtiyacına göre herkese verilmeli’ der. R. Sennett ise ‘zeka ve yeteneğin, bu çağda tapınılan arketipik bir meta haline geldiğini’ söyler. Çünkü yetenek rozeti, bir insana bir birey olarak sürüden ayrılma hakkını verir (1). Peki sürüden ayrılanı kim kapar? Kurt, yani kapitalizm kapar. Ama bu Neo-liberal çağda, bu kapma şekli değişmiştir. Peki nasıl değişmiştir?
Trotter, doğal dürtüleri sayarken; yaşamı sürdürme, beslenme, çiftleşme ve sürü içgüdüsünden bahseder. Ona göre, insanın telkine yatkınlığı ise, bu sürü içgüdüsünden gelmektedir. (2) “İnsan daha çok insan sürüsünün hayvanıdır”(Freud). (3) Le Bon ise ister hayvan ister insan, bir araya gelen belirli sayıda canlı yaratığın içgüdüsel eğilime uyarak, hemen önderin otoritesine girdiğini söyler (4).
Otorite demişken, günümüzdeki bu otorite algısı da değişmiştir. Bu çağda görünen bir otorite yoktur, toplumu gözetleyecek olan panoptikonlara ihtiyaç azalmıştır. Çünkü sistemin otoritesi kendisini görünmez ve hissedilmez hale getirmiştir. Çünkü artık bireyselliğin ön planda olduğu örgütlenme-özürlü bir toplumsal yapılanma mevcuttur. Daha önemlisi ise Neo-liberalizmle birlikte sistem tarafından özgürlük, demokrasi ve dünya vatandaşlığı illüzyonu yaratılmıştır. Bu illüzyonun yaratılmasında kitle iletişim araçları kritik öneme sahiptir. İşte medya ve sosyal medyanın etkisi altında yaratılan bu illüzyonu, Bauman ‘herkes özgür, ama özgürce inşa ettiği hücresinde özgür (5)’ şeklinde tanımlamıştır.
SOSYAL MEDYA ATİPİK SÜRÜ PSİKOLOJİNE YOL AÇTI
Aslında klasik kitle psikolojisi kuramcılarından Le Bon ‘bir araya gelen bireyler, içinde bulundukları bu çevrede kitleye dönüşerek, kendi duydukları, düşündükleri ve davrandıkları biçimlerden çok daha başka bir şekilde duymaya, düşünmeye ve davranmaya başladıkları bir tür kitle ruhuna sahip olurlar’ der. Bilinçli kişilik kaybolur, bilinçsiz kişilik öne çıkar, telkin ve etkilenmeler üzerinden duygu ve düşüncelerin aynı yöne kayması, telkin edilmiş fikirlerin gerçekleştirilmesine yönelik kaçınılmaz bir eğilim ortaya çıkar. Birey artık kendisi değil, daha çok iradesiz bir otomattır. (4)
Bu, Le Bon’un yaşadığı dönemdeki gözlemlediği kitlenin özelliğidir. Onun kitlesi ile günümüzün kitleleri arasında çok önemli farklılıklar mevcuttur. Örneğin Le Bon’un gözlemlediği kitlede bireyler, hem bedenen, hem de zihnen o kitlenin bir parçasıdır. Peki günümüzdeki Bauman’ın bahsettiği ‘herkesin özgür olduğu, ama hücresinde özgür olduğu’ bireyler nasıl bir kitle oluşturmaktadır?
Yanıt… Sosyal medya üzerinden ATİPİK KİTLE… Çünkü sosyal medya bu insanları zihnen birbirine bağlayan bir network’tur. Bu mecradaki kitle, bedenen o mecrada değildir. Zihnen (sanal olarak) oradadır. Zaten sosyal medyada bedenler değil, zihinler aktiftir. Yani, bu mecrada kişilerin sosyal medya üzerinden telkine yatkın hale getirilmesi söz konusudur. Bu da sanal ortamda sosyal sirayete yol açmaktadır. Bu durum, ATİPİK KİTLE oluşumudur, bu Neo-liberal çağda yaşanılan şey ise, ATİPİK SÜRÜ PSİKOLOJİDİR.
Peki bu atipik sürü psikolojisinin sonucu nedir? BEYİN GÖÇÜ…
Zaten bu Neo-liberal çağda sistem, sosyal medyadaki telkinlerin etkisi bireylerin, içinde yaşadıkları toplumdan soyutlanmalarını ve bir birey olarak ayrılmalarını sağlamıştır. Bu insanlar sokakta bir araya gelerek değil, sosyal medya üzerinden atipik kitleler yaratmışlardır. Sonrasında bedenen bir topluluk oluşturamayan, ama dünyanın dört bir yanında aynı amaca kilitlenmiş, benzer düşünen, duygulanan ve davranan ATİPİK SÜRÜLER ortaya çıkmıştır. Bu insanlar, atipik sürüler halinde emperyalist Batı ülkelerine beyin göçüne başlamıştır. Bu atipik kitlede, sosyal medya üzerinden telkin edilmiş fikirlerin gerçekleştirilmesine yönelik kaçınılmaz bir eğilim ortaya çıkmıştır. Tıpkı Le Bon’un bahsettiği gibi ‘birey artık kendisi olmadığı, daha çok iradesiz bir otomat’ halinde davranışlardır. Diyorum ya, ortada gerçek bir insan topluluğu olmasa da, sosyal medya üzerinden oluşan atipik kitleler, ATİPİK SÜRÜ PSİKOLOJİNE yol açmıştır. Bu psikoloji de, beyin göçüne…
HEKİMLERDEKİ ATİPİK KİTLE OLUŞUMUN NEDENLERİ
Zaten son dönemde sadece ülkemizdeki hekim göçü değil, aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki eğitimli insanların beyin göçü değerlendirildiğinde göze çarpan gerçek de budur: Atipik sürü psikolojisi… (Not: Sürü psikolojisi ifademden bazı hekim meslektaşlarımın rahatsız olması olasıdır. Ama insan, insan sürüsünün hayvanıdır (Freud). Hekim de olsa, insandır ve kolaylıkla bir sürü haline gelebilir).
Son yıllarda ülkemizdeki hekim göçü değerlendirildiğinde şu özellikler göze çarpmaktadır:
- Medyanın ve sosyal medyanın etkisi ile kimliksiz, aidiyetsiz, tanrısız, vatansız ve ülkesine gevşek bağlı nesillerin ortaya çıkması: Baudrillard, Michael Jackson’ın travestik yapısı için ‘evrensel kusursuz melezliğin öncüsü, ırklar sonrasının yeni ırkı’ der. Michael Jackson, insanoğlunu ırktan ve cinsiyetten kurtaracak olan, hatta İsa’nın elinden alacak olan protez çocuktur. (6) Ülkemizde de sembolik anlamda ODTÜ, Boğaziçi Ü., Hacetepe Tıp F. Ve Cerrahpaşa İngilizce Tıp mezunlarını bu protez çocuk Michael’a benzetmek yanlış olmaz (7). Bu sembolik anlamda travestik yapılanma atipik sürü psikolojisinin zeminini oluşturmuştur.
- Bu nesillerin önemli bir kısmının NATO’cu faşizmin açtığı yabancı dilde eğitim veren sömürge okullarından (Galatasaray Lisesi, Robert Koleji, ODTÜ, Boğaziçi Ü., Hacettepe Ü. vb.) mezun olması: O sömürge okullarındaki sistematik beyin yıkaması ile mezunlarında, emperyalist ülkelerin eğitim dillerini ve yaşam şartlarını üstte, ideal ve standart olarak görmeleri sağlanmıştır. Bu okulların mezunları ile NATO ülkeleri arasında efendi-köle (Hegel) ilişkisi kurulmuştur. Bu okulların mezunları, efendisini yok etmeye ya da efendisinin yerine geçmeye çalışmamıştır. Efendisi gibi yaşamak istemiştir (Tıpkı Fanon’un bahsettiği gibi)(8). Efendisi gibi yaşamak için de beyin göçü yapmıştır. Bu nedenle bu durumu beyin göçünden ziyade, emperyalist efendilerle vuslat olarak da tanımlamak yanlış olmaz.
- Bu nesillerin modüler insan (Gellner) özelliği göstermesi: Bauman’a göre, benzer şekilde modern toplumun en kayda değer ürünü olan modüler insanın belirli bir modeli yoktur. Her şeye monte edilebilir ve bukalemun-vari her tipe girebilir(9). Aslında modüler insan, çok fazla niteliği olan bir insan tipidir. Modüler insan öncelikle ‘özü olmayan insan’ olarak tanımlamaktadır. (9) Modüler insan, hiçbir yere ve hiçbir gruba tam olarak ait değildir. Çünkü kendisinde modüller arasındaki bağlantılar nasıl zayıfsa, başka insanlarla olan bağlantısı da zayıftır. (9) Bir araya gelerek örgütlenmesi ve bütünleşmesi zayıftır. İşte bu da Neo-liberalizmin en çok istediği insan tipidir. Bu modüler insan, sorunla mücadele edip olgunlaşmak yerine, sıkıştığında kertenkele gibi kuyruğunu orada bırakarak kaçmaktadır. Ki, ülkemizde de, koskocaman tıp fakültesi mezunu bireyler örgütlenerek haklarını almak yerine, kertenkele gibi kuyruklarını ülkelerinde bırakarak kaçmışlardır. İşte bu modüler insanın tipik özelliğidir.
- Özellikle 35 yaş altı beyin göçü yapanlar ise, Baudrilard’ a göre ‘babasız çocuklar kuşağıdır’. Bu kuşağın karşısında ise 20 yıldır iktidarda olan Recep Tayyip Erdoğan gibi baba figürünü temsil eden muhafazakar bir liderin olması da önemlidir. Yazının başında bahsettiğim gibi, bu Neo-liberal çağda sistemin ve egemenlerin otoritesi, kendisini görünmez ve fark edilmez hale getirmiştir. Demokrasi ve özgürlük illüzyonunda yaşayan kitleler için, görünen otoriteler (öz babalarının ya da Erdoğan gibi liderlerin otoritesi) hedef ve çatışma nesnesi olarak ortaya konulmuştur.
- Medyanın ve sosyal medyanın yarattığı Halo etkisini kullanan trollerin varlığı: Sosyal medyada, özellikle Twitter’da her grubun, siyasi partilerin, futbol takımlarının, hatta bazı popüler bireylerin bile trol grupları mevcuttur. Özellikle Erdoğan karşıtlarının sosyal medyada oluşturduğu trollerin ‘bu ülkede yaşanamaz’ gibi propagandaları, beyin göçü yapan ve yapmayı düşünen örgütsüz hekim kitlesi üzerinde etkili olmuştur. Otoriter lider özelliği gösteren Erdoğan’ı şeytanlaştıran, hatta diktatör olarak gösteren paylaşımlar, bu trol grupları tarafından viralize edilmiştir.
- Ayrılıkçı Kürtçü gruplara destek veren ve hekim örgütlenmesini sağlayamayan Türk Tabipler Birliği (TTB) gibi sivil toplum kuruluşlarının varlığı: Günümüzde hekimler ve beyaz yakalı çalışanlar yeni orta sınıftır (Mills). Bu yeni orta sınıf, konformisttir ve zengin ile fakir arasındaki tampon sınıftır (10). Hekime şiddet, bu tampon sınıf olmanın bedelidir. TTB yönetimi ise, hekime şiddetin bir sınıf sorunu (sınıf çatışması) olduğunu göremeyecek kadar kör ve yanlıdır. Aslında ekonomik kriz nedeniyle hekimlerin konforlarının elinden alınması, sınıf çatışmasının tetiklediği hekime şiddet ve bu şiddetin TTB ve hekim sendikaları tarafından viralize edilmesinin yarattığı belirsizlik, en kötüsü ise bu belirsizlik ortamındaki hekimlerin örgütsüz olması atipik sürü psikolojine girmelerini kolaylaştırmıştır.
- TTB’nin söylem ve propagandalarının sosyal medyadaki troller (özellikle Kürtçü-HDP-Troller) köpürtülmesi ve viralize edilmesi de bu belirsizliği artırmıştır.
- TTB ve sendikalar tarafından ‘sağlıkta şiddet’ ve ‘bu ay şu kadar doktor gitti’ gibi haberlerin medya ve sosyal medyada viralize edilmesi de çok önemlidir. Çünkü en tehlikeli şiddet, viralize şiddettir. Bilimsel çalışmalar, virüsün yayılımı ile toplumda şiddetin viralize olmasının benzer olduğunu göstermektedir. Amerika’daki ‘mass shooting’ olguları da bunu desteklemektedir. Ne yazık ki TTB ve sendikaların sosyal medyada yaydığı hekime şiddet haberleri, sağlıkta şiddetin viralize olmasının en önemli nedenidir. Hatta medya ve sosyal medya ile yetinilmemiş, emperyalizmin Lancet gibi dergilerinde bile TTB’nin argümanlarını anlatan yazılar yayınlattırılmıştır ve Türk hekim göçünden tüm dünyanın haberdar olduğu algısı yaratılmıştır. Ama Lancet dergisinde yayınlanan makalede son İstanbul Tabip Odası seçimlerine katılımın %10’un altında olduğu ve TTB’nin hekim örgütlenmesi konusunda sınıfta kaldığı yazılmamıştır. Ayrıca TTB’nin PKK terör örgütü aşkıyla yanıp tutuşan Şebnem Korur Fincancı gibi bir başkanının olduğundan, Dr. Fincancı’nın TBMM’ye HDP Milletvekilinin arabasında gizlice girecek kadar kirli siyasetin içerisinde olduğundan da bahsedilmemiştir.
- Erdoğan ve AKP iktidarının hekimlerin maddi kazancı, saygınlığı, korunması ve özlük hakları ile ilgili sorunlarında duyarlı davranmaması: Hekimlerin yeni orta sınıf olması ve her orta sınıf gibi örgütlenme-özürlü olduğu gerek politikacılar, gerekse TTB yönetimi tarafından iyi bilinen bir konudur. Örneğin örgütlenmiş Kürtçü azınlık bir grup TTB seçimlerini kolaylıkla kazanabilmektedir. Benzer şekilde AKP iktidarı da, hekimlerin örgütlenme-özürlü ve konformist özelliğini bilmesi nedeniyle hekim sorunları konusunda yavaş davranmıştır. Gelinen son aşamada konforu tamamen elinden alınan hekimler, örgütlenme yeri olarak TTB’den ziyade, Hekim sendikalarına yönelmişlerdir. Yönelseler de hala yeterli değildir.
- Belirsizlik ve şiddet ortamı, bu ortamın medya ve sosyal medyada viralize olması göç psikolojisine yol açmıştır. TTB ve Hekim sendikaları, bu viralizasyonun Erdoğan’ın söylemlerinden bile daha fazla tehlikeler barındırdığını görememiştir. Erdoğan’ın yaptığı bir konuşmadan, Erdoğan karşıtı medyanın ve TTB’nin yaptığı ‘giderlerse gitsinler’ cımbızlaması ise adeta tetiği çekmiştir. Hekimler ülkesinden ayrılmış ve Batılı emperyalist ülkelere göç eden atipik sürülere dönüşmüşlerdir.
Sonuç olarak, ülkemiz NATO’ya girdikten sonra yabancı dilde eğitim veren Anadolu Liseleri, Hacettepe Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa İngilizce Tıp gibi sömürge okulları açılmış ve beyin göçü için gerekli olan zemin oluşturulmuştur. Bunun üzerine Neo-liberal çağın kitle iletişim araçlarından etkilenmiş olan kimliksiz, aidiyetsiz, tanrısız, vatansız ve ülkesine gevşek bağlı, modüler nesiller yetiştirilmiştir. Neo-liberalizmin demokrasi ve özgürlük illüzyonlarına kapılmış olan bu nesillerin karşısında ise Erdoğan gibi baba ya da otorite figürünü temsil eden bir liderin 20 yıldır iktidarda kalması da beyin göçü konusunda tetiği çekmiştir. Özellikle eğitimli insanların beyin göçünde, Le Bon zamanındaki tipik kitle oluşumu ve sürü psikolojisinden ziyade, sosyal medya üzerinden atipik sürüler oluşturmaya meyilli eğitimli insan grupları göze çarpmaktadır. Bu grupların telkine yatkınlığı ise ATİPİK SÜRÜ PSİKOLOJİNE yol açmıştır.
Zaten ülkemizdeki hekim göçü de tam anlamıyla ATİPİK SÜRÜ PSİKOLOJİNİN BİR ÖRNEĞİDİR.
Sadece hekimlerin göçünü değil, aynı zamanda emperyalist Batılı ülkelere doğru göç eden eğitimlilerin oluşturduğu atipik kitleleri ve atipik sürü psikolojilerini inceleyen yeni ve tarafsız analizlere ihtiyaç vardır.
UZM. DR. AHMET KOYUNCU
PSİKİYATRİ UZMANI
KAYNAKÇA:
1) Sennett, R. (2005). Saygı: Eşit Olmayan Bir Dünyada (çev. Ümmühan Bardak). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
2) Gümüş, A. (2006). Şiddetin Nedenleri. Toplumsal Bir Sorun Olarak Şiddet Sempozyumu. Eğitim-Sen Yayınları.
3) Freud, S. (1993), Toplum Psikolojisi, İstanbul: Düşünen Adam.
4) Le Bon, G. (2009). Kitleler psikolojisi. İlhan, H. Alter Yayıncılık.
5) Bauman, Z. (2014). Parçalanmış Hayat: Postmodern Ahlak Denemeleri, çev. İsmail Türkmen, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
6) Baudrillard, J. (1998). Kötülüğün şeffaflığı. Çev. Işık Ergüden. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
8) Fanon, F. (2016). Yeryüzünün Lanetlileri, çev. Şen Süer. İstanbul: Versus Yayınları.
9) Bauman, Z. (2000). Siyaset Arayışı. Metis Yayınları, Tuncay Birkan (çev.), İstanbul.
10) Bostan, M., & Coşkun, İ. (2012). C. Wright Mills’ in Sosyoloji Anlayışı. Danışman: Prof. Dr. İsmail Coşkun, İstanbul, İstanbul Üniversitesi SBE Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.