Koronavirüs mücadelesinde OHAL seçeneği

Anayasanın 119. maddesi. Bu madde, Cumhurbaşkanına, tehlikeli salgın hastalığın ortaya çıkması halinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde olağanüstü hal ilan edebilme yetkisi vermekte… Biz, bu yetkinin kullanılmasının bir tercihten ziyade mecburiyet olduğu kanaatindeyiz

Koronavirüs salgını henüz kontrol altına alınamadı. Kısa vadede kontrol altına alınacağına dair bir işaret de yok. Halen dünyada her gün binlerce kişi Covid-19 hastalığı sebebiyle hayatını kaybediyor. Ülkemizdeki tablo da gittikçe ağırlaşıyor. Gerek hastalığa yakalananların, gerekse ölenlerin sayısındaki artış durdurulamıyor.

Diğer yandan salgının iktisadi etkileri de kendisini her geçen gün daha da yakıcı bir şekilde hissettiriyor. Son yedi ayda işsizlik oranındaki artışa ilişkin net veriler yok. Fakat işsizlik sorunu bir istatistik veriye ihtiyaç duyulmayacak ölçüde gözle görünür bir hal aldı. Daha birkaç ay öncesinde açık olan birçok işletme kapandı. Bu durumu, işe gidip geldiğimiz caddelerde, sokaklarda rahatlıkla gözleyebiliyoruz.

Ancak asıl önemli olan, salgının ortaya çıkardığı ekonomik ve sosyal sorunlar. Bir başlık olarak işsizliğe yukarıda değindik. Tabi, sorun sadece işsizlikle sınırlı değil. Üretimde de belirgin bir düşüş söz konusu. Piyasadaki daralma fabrikaları stoksuz çalışmaya yöneltti. Dayanıklı tüketim mallarında teslimat süresi iki aya kadar çıktı.

Piyasadaki daralma vergi gelirlerini de azalttı. Yine Sosyal Güvenlik Kurumu aylardır doğru düzgün sosyal güvenlik primi toplayamıyor. Bu duruma çözüm olarak, vergi ve prim borçları için yeni bir yapılandırma kanununun hazırlığı yapılıyor.

TURUNCU HESAPLAR

Son bir ayda bu olumsuz tablonun ortaya çıkardığı manevi havadan yararlanmak isteyen çevrelerin gürültüsü de arttı. Mesela, Türk Tabipleri Birliği… TTB mütemadiyen “hekimlerin tükendiği” propagandası yaparak sağlık çalışanlarının salgın ile mücadele azmini zayıflatmaya çalışıyor. Bu propagandanın kısmen etkili olduğu da görülüyor. Bir de son zamanlarda turuncu devrim heveslileri türedi. FETÖ ve PKK’nın güdümündeki legal ve yarı legal oluşumların fikirlerinin dile getirildiği yayın organlarında “yaratıcı yıkıcıların” sesi daha da yükseldi.

Elbette, Türkiye, bir milli kurtuluş savaşından zaferle çıkan bir ülke olarak, bu sorunları da aşacak imkân ve kabiliyetlere sahiptir. Yeter ki ülkenin mevcut potansiyeli ve kaynakları gereği gibi değerlendirilsin, bozgunculuğa ve yıkıcılığa fırsat verilmesin.

ANAYASA VE OHAL YETKİSİ

İşte bu noktada hükümetin de elindeki hukuki imkânları doğru ve yerinde bir şekilde değerlendirmesi gerekiyor.

Hukuki imkândan bahsetmekle sözü getirmek istediğimiz yer Anayasanın 119. maddesi. Bu madde, Cumhurbaşkanına, tehlikeli salgın hastalığın ortaya çıkması halinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde olağanüstü hal ilan edebilme yetkisi vermekte… Biz, bu yetkinin kullanılmasının bir tercihten ziyade mecburiyet olduğu kanaatindeyiz.

Olağanüstü hal, yürütmeye, olağan hallere nazaran birçok ilave imkân sunmaktadır. Bunların başında, vatandaşlar için para, mal ve çalışma yükümlülükleri getirilebilmesidir. Gerçekten de salgının etkilerinin Milletin bir kesiminin üzerine yıkılmaması için bu tür yükümlülükler getirilmesi hakkaniyete de uygun olacaktır.

Yine, olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda kararname çıkarırken, Anayasanın 104. maddesinin on yedinci fıkrasının ikinci cümlesinde belirtilen sınırlamalara tabi olmamaktadır. Bu sınırlamalar Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevlerdir.

TOPLUM DİSİPLİNİNİ SAĞLAMAK

Salgına ilişkin önlemlerin uygulanması belli bir toplum disiplinini zorunlu kılmaktadır. Bununla birlikte, bu konuda öngörülen tedbirlere, sınırlama ve yasaklara uyma konusunda kamu gücünün caydırıcılığının zaman zaman yetersiz kaldığı görülmektedir. Olağanüstü halin bu hususta kamu disiplininin sağlanmasında etkili bir araç olacağı konusunda tartışma bulunmamaktadır. Bu bakımdan bozguncu ve yıkıcı çevrelerin krizin pususuna yattıkları ve bir turuncu kalkışma hesapları yaptığı bu dönemde devletin bu imkânı kullanmaması isabetli bir tercih değildir.

Anayasamızda yer alan “salgın hastalık” halinde olağanüstü hal ilanı, şimdiye kadar hiç kullanılmamış bir yetkidir. Ancak Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman bu ölçekte büyük bir salgın hastalık ortaya çıkmamıştır. Anayasalar milletlerin stratejik belgeleridir. Anayasada tanınan bu yetki, laf olsun diye değil, zamanı geldiğinde kullanılması için verilmiştir.

BİRÇOK ÜLKE OHAL İLAN ETTİ

Diğer yandan Covid-19 salgını sonrasında birçok ülkede olağanüstü hal ilan edilmiştir. Sadece Avrupa bölgesinde salgın hastalık sebebi ile olağanüstü hal ilan eden ülkeler şunlardır: İspanya, Fransa, Belçika, Slovakya, İsviçre, Finlandiya, Bulgaristan, Bosna ve Arnavutluk.

Kaldı ki Türkiye’nin Covid-19 salgının hız kazandığı dönemde Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Suriye’de, Karabağ’da da çözmek zorunda olduğu devasa sorunları bulunmaktadır. Türk lirası üzerindeki operasyonlar zaten ortadadır. İsviçre’nin, Finlandiya’nın, İspanya’nın sadece Covid-19 salgın gerekçesine dayanarak olağanüstü hal ilan ettiği koşullarda Türkiye’nin çok daha fazla haklı gerekçeleri bulunmaktadır. Tarihin önümüze koyduğu olağanüstü görevlerin gereğine uygun davranmak, tarihe karşı sorumluluğumuzun gereğidir.

 

Etiketler
Koronavirüs
OHAL