Geçtiğimiz günlerde bir üroloji uzmanı tarafından arandım. Kendisi, büyük bir şehirde bilinen bir özel hastanede çalışıyor. Takip ettiği, prostat kanseri olan bir öğretmen hastası var. Hastanın tedavi ve takip süreci gayet iyi ilerliyor. Hasta önce ameliyat edilmiş. Sonrasında üçer ay arayla yapılan takiplerine de muntazaman uyuyor. İlaçlarını da düzenli olarak kullanıyor. Ancak bir süre sonra hasta rutin izlemlere gelmemeye başlıyor. Yaklaşık 9 ay sonra bir başka hastaneye başvurduğunda metastaz tespit ediliyor. Yeniden tedavisine başlanıyor. Fakat bir süre sonra hayatını kaybediyor.
Bu vakayla ilgili olarak üroloji uzmanını kızdıran bir gelişme yaşanıyor. Beni arama sebebi de bu… Hasta, son takip randevusundan sonra bir yakınının önerisi ile bir ozon terapi ünitesine gidiyor. Burada hastaya kanser tedavisine destek olacağı iddia edilmek suretiyle ozon tedavisi tavsiye ediliyor. Şayet böyle yaparsa rutin takiplerine devam etmesine dahi gerek kalmayacağı, tam kür sağlanacağı söyleniyor. Hastaya bunu söyleyen ve işlemi icra eden sertifikalı bir hekim. Hasta maalesef söylenene inanarak bu işlemi yaptırıyor ve takiplerini de bırakıyor.
Üroloji uzmanı bana bu durumda hastanın hukuken ne yapabileceğini sordu.
Olay gerçekten can sıkıcı. Maalesef ülkemizde geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları ciddi bir istismar konusu olmaya başladı. Adeta umut tacirliği yapan hekimler var.
Sağlık Bakanlığı bu alana yönelik kurallar belirlemeye çalışıyor. Bilindiği üzere bu alandaki ilk düzenleme 2014 yılında çıkarılan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğiydi. Bu Yönetmelikle getirilen en önemli kural Yönetmeliğin "uygulamanın genel esasları" başlıklı 8. maddesidir. Bu maddenin (3) numaralı fıkrasında, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapılacağı ünitelerde Yönetmelik ekinde belirlenen uygulamalardan başka işlem yapılamayacağı açıkça ifade edilmiştir.
Buna göre ünitelerde ozon terapi işlemi sadece eklem, tendon ve ligaman yaralanmaları; vertebra ve disk patolojilerine bağlı yansıyan ağrılar; myofasial ağrı, fibromyalji; diyabetik yaralar; gingivit, periodontitis durumlarında uygulanabilir. Yine buna ek olarak uygulama merkezleri adı verilen daha kapsamlı birimlerde de yapılabilecek işlemler listesi de bulunmaktadır. Buralarda yapılabilecek işlemler ise, nöropatik ağrı, vertebral disk patolojileri, enfekte diyabetik yaralar ve revaskülarizasyon şansı olmayan kritik iskemili ekstremite yaralarıdır.
Görüldüğü üzere bu listelerde ozon terapinin kanser tedavisine yönelik kullanımına dair bir izin bulunmamaktadır. Her ne kadar listede yer alan nöropatik ağrıların kanser vakalarında görülebileceği iddia edilebilirse de bu olguda zaten nöropatik ağrı şikayetleri de mevcut değil.
Neticede ozon terapisi uygulayan ünite açıkça hastayı yanıltmıştır. Ozon endikasyonu olmayan bir durum için (prostat kanseri) bu işlem uygulanmıştır. Bu, açıkça hukuka aykırı bir durumdur. Hem Sağlık Bakanlığının ilgili Yönetmeliği bunu yasaklamakta hem de bu tür eylemlerin için Türk Ceza Kanununda ağır cezai yaptırımlar öngörülmektedir. Kaldı ki bu olguda hasta olağan takiplerini bırakmış ve neticede metastaz gelişmiş ve hayatını kaybetmiştir. Bu sebeple ozon terapisi uygulayan ünitenin sertifikalı hekimin sorumluluğu daha da ağırlaşmıştır.