Yazının başlığı okuyucuya tuhaf gelebilir ancak Fransa'da Marsilya Ceza Mahkemesi, 2012 yılında Daniele Canarelli adlı psikiyatri uzmanını, hastasının işlediği cinayet nedeniyle, tedbirsizlik ve dikkatsizlikle (taksirle) ölüme sebebiyet vermekten bir yıl hapis cezasına mahkum etmiş ve verdiği cezayı ertelemişti. Olayın üzerinden yaklaşık on yıl geçti. Bu konuyu daha önce bir yazımızda ele almış olsak da son günlerde meydana gelen kimi olaylar bağlamında yeniden ele almakta yarar görüyoruz.
Daniele Canarelli’nin ceza almasına sebep olan hadise 2004 yılında gerçekleşmişti. Dört yıldır takip ettiği Joel Gaillard adlı bir paranoid şizofreni hastası, Canarelli’nin gözetiminde olduğu sırada hastaneden kaçtıktan üç hafta sonra, babaannesinin erkek arkadaşı olan bir kişiyi, mirasına ortak olacağı hezeyanıyla, baltayla öldürmüştü.
Maktülün iki oğlu; doktor ve çalıştığı hastane aleyhinde tazminat davası açtı ve aynı zamanda savcılığa şikayetçi oldu. Marsilya Hukuk Mahkemesi 2009 yılında doktor ve çalıştığı hastaneyi kusurlu buldu ve 8500 Euro tazminat ödemeye mahkum etti. Ancak ceza yargılaması 2012 yılının Aralık ayına kadar devam etti ve nihai kararda, Dr. Canarelli’nin tedbirsizlik ve dikkatsizlikle (taksirle) ölüme sebebiyet vermekten dolayı bir yıl hapis cezasına çarptırılmasına hükmedildi ve ceza tecil edildi. Mahkeme, kararında hastayı ilgili uzmanlık hastanesine sevk etmeyen ve hastanın “tehlikeliliğini öngörmekte yetersiz” olan doktorun “ağır kusurlu” olduğuna hükmedildi.
Paranoid şizofren JoelGaillard daha önce kundaklama, bıçaklı saldırı ve adam öldürmeye teşebbüs eylemlerinden dolayı, mahkeme kararıyla yüksek güvenlikli hastanelerde kalmıştı.
Mahkumiyet hükmünün dayanağı Fransız Ceza Kanununun 121/3 maddesiydi. Bu madde hükmüne göre, doğrudan zarara neden olmayan, ancak zararın oluşmasına neden olan duruma sebebiyet veren veya yardımcı olan veya zararı önlemek için uygun önlemleri almayan kişilerin cezalandırılmasını öngörüyordu. Madde hükmü özellikle, kanun veya yönetmelik tarafından belirtilen bakım veya güvenlik sağlama görevlerini kasıtlı bir şekilde açıkça ihlal edenler ya da görevlerini kötüye kullanarak başkalarını ciddi risklere maruz bırakan kişiler için uygulanıyordu. Mahkeme Dr. Canarelli’nin davranışının bu madde hükmüne uygun olduğuna karar vermişti.
Dr Canarelli, tedavi sırasında (kaçmasını önlemeye yönelik) zorlayıcı tedbirlere başvurmamasını “hastayla güvene dayalı bir ilişki kurma ve sürdürme ihtiyacı” ile açıklamış ancak bu savunma Mahkeme tarafından kabul görmemişti. Mahkeme, tedavide işbirliğinin “önemli” olmasına rağmen, güven ilişkisinin “kendi başına bir amaç olmadığını, sadece hastanın tedaviye bağlılığını sağlama konusunda en iyi sonucu elde etmek için bir araç” olduğu gerekçesine dayanmıştı.
Olay Türk hukuku açısından da ilginç bir nitelik gösteriyor. Doğrusu daha önce Türk Mahkemelerinde de psikiyatri kliniklerindeki uygulamalardan kaynaklanan sorumluluğa ilişkin bazı kararlar verilmişti. Bunlardan iki tanesinde hastane, intihar eğilimi taşıyan hastanın intiharını engellemeye dönük tedbirleri almamaktan dolayı sorumlu tutulmuş ve ancak doktorun sorumlu olmadığı kabul edilmişti. Bu vakalardan bir tanesinde hasta, yattığı odaya komşu bir başka odada kendini asmış diğer olayda ise pencereden atlayarak hayatını sonlandırmıştı.
Türkiye’de DanieleCanarelli hadisesine benzer bir yargılamaya şimdiye dek rastlamadık. Ancak Türk Ceza Kanununda Fransız Ceza Kanunundaki gibi tedbirsizlikle ölüme sebebiyet verme suçuna denk gelen benzer hükümler mevcut. Burada sorun Türk Hukukunda böyle bir ceza normunun bulunup bulunmaması değil, doktorun kusurlu sayılıp sayılamayacağı meselesi.
Basından öğrendiğimiz kadarıyla, Fransız doktor hastaneden kaçan hastayı polise ihbar etmiş ve yetkilileri de uyarmış. Cinayet olayı ise bu ihbardan yaklaşık üç hafta sonra meydana gelmiş. Bu durumda polisin görevini savsaması da söz konusu. Ancak, polisin sorumluluğundan önce daha da önemli bir sorun var. Bu olayda yasama organınca getirilen ceza adaleti sisteminin hiç mi suçu yok? Daha önce kundaklama, bıçaklı saldırı ve adam öldürmeye teşebbüs eylemlerini gerçekleştiren bir akıl hastasının, toplum için tehlikeliliğini önleme sorumluluğunu bir doktora yıkmak adalet duygusuyla bağdaşır mı?
Ceza, sadece iradi davranma yeteneği olan kişilere uygulanan bir yaptırımdır. Akıl hastalarının cezalandırılması bir ortaçağ uygulamasıdır. Türk Ceza Kanununa göre de, evrensel hukuk ilkelerine uygun bir biçimde, akıl hastası olan kişi hakkında ceza verilemez ama bu kişiler için koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerekir. Yine, hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastalarının, tehlikelilikleri ortadan kalkıncaya ya da önemli ölçüde azalıncaya kadar yüksek güvenlikli hastanelerde ya da kliniklerde koruma ve tedavi altına alınmaları lazım gelir. Ancak bu kuralların işletilmesinde ve işlevsellik kazanmasında önemli sorunlar var.
Ülkemizde akıl hastaları için güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına özgülenmiş hastaneler de 2018 yılından itibaren açılmaya başlandı. Halen Adana, Ankara, Kayseri, Elazığ ve Eskişehir'de birer adli psikiyatri hastanesi mevcut.