Toplumumuzda, “Batıya ait olan her şey faydalı, güzel ve olumludur” şeklinde yanlış bir kanaat var. Bu yanlış kanaatin sonucu olarak da Batıda gerçekleşen her “yeniliği” taklit etmek gibi kötü bir alışkanlık geliştirmişiz. Bu, artık terk etmemiz gereken bir davranış kalıbıdır.
Sözü getirmek istediğimiz yer doulalık. Diğer adıyla doğum koçluğu. Doulalık esasen bir moda olarak ilk kez 1970’lerde ABD’de ortaya çıktı. Bu modanın bize ulaşması ise son yıllarda gerçekleşti. Artık Türkiye’de de doula (doğum koçu) adı altında faaliyet gösteren kişiler ve doulalık eğitimi verdiğini iddia eden kurumlar var.
Peki doulalar ne iş yapar? Aldıkları bir aylık sözde eğitimin içeriğine baktığınızda neredeyse hızlandırılmış bir ebelik eğitiminin müfredatını “okuduklarını” görürsünüz. Bu sözde müfredata istinaden, “siz hızlandırılmış ebe misiniz” diye sual etseniz buna derhal hayır derler. “Peki siz hasta refakatçi misiniz, hayır o da değiliz.” Peki siz kimsiniz?
Okkalı bir para karşılığında satın aldıkları (Sağlık Bakanlığı akreditasyonu olmayan) sertifikalarla, fiyakalı buldukları doula unvanı altında faaliyete başlıyorlar. Ancak ne Bakanlıkça verilmiş bir faaliyet izin belgeleri var ne de bir sağlık otoritesince denetleniyorlar. Buna karşılık doulaların ve sözde doula eğitimi veren kuruluşların internet sitelerinde yazdıklarına bakılırsa, doulalar nefes egzersizlerinden aktif doğum pozisyonunu öğretmeye; aromaterapiden (artık neyse) doğuma hazırlık eğitimlerine; gebede psikolojik rahatlama sağlamaktan ağrıyla başa çıkma teknikleri konusunda bilgi vermeye kadar birçok alanda hizmet sunabiliyor.
Bazen Millet olarak kendimizi acımasızca eleştiriyoruz. Buna gerek yok. Türkiye, iki büyük imparatorluğun birikimi üzerine kurulmuş köklü bir devlettir. Yerleşmiş bir hukuk geleneği vardır. Kurumları da aynı şekilde sağlamdır ve tarihsel köklere sahiptir. Bu sebeple Batının her pratiğini taklit etmemize ihtiyacımız bulunmamaktadır. Örneğin bugün Londra’da 10.000 tane “spirutual workers” adı verilen şifacı, büyücü, üfürükçü gibi “ruhani emekçi” faaliyet gösteriyor. Bunlar ruhsatlı, kayıtlı, tescilli ticari işletme sahipleri. Meslek kuruluşları bile var. Vergilerini ödüyorlar. Şimdi biz de İngiltere uygulamasını taklit ederek üfürükçülere yasal himaye mi sağlayacağız? İngiltere’nin “ruhani emekçilerin” faaliyetine resmen izin veriyor olması bizim de aynısını yapmamızı gerektirir mi? Elbette hayır. Doulalık da bu çerçevede yaklaşılması gereken bir pratiktir. Özetle ifade etmek gerekirse, İngiltere’de ya da ABD’de doulalara yasallık tanındı diye aynısının bizde de olması gerekmez. Yazımızda bu görüşün hukuki gerekçelerini ortaya koyacağız.
Evvela şunu belirtmeyi yararlı görüyoruz: Bizde ne Sağlık Bakanlığının ne Milli Eğitim Bakanlığının ne de Mesleki Yeterlilik Kurumunun mevzuatında doula diye bir mesleğe yer verilmemiştir. Ancak yaklaşık 100 yıldır kanunla düzenlenmiş ebelik mesleği vardır.
Nitekim 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 47. maddesinin birinci fıkrasında "Türkiye’de üniversitelerin ebelik ile ilgili lisans eğitimi veren fakülte ve yüksekokullarından mezun olan ve diplomaları Sağlık Bakanlığınca tescil edilenler ile öğrenimlerini yurt dışında ebelik ile ilgili bir okulda tamamlayarak denklikleri onaylanan ve diplomaları Sağlık Bakanlığınca tescil edilenlere ebe unvanı verilir." hükmü sevk edilmiştir.
Bu yasal kural karşısında hiç kimse başka bir ad vermek suretiyle de olsa ebelerin hak ve yetkilerini kullanamaz. Kullanmaya kalkarsa ilgili kamu otoritesi er ya da geç (Sağlık Bakanlığı) buna müdahale eder. Etmez ise görevini yapmamış olur.
Doulalar, işlerini tanımlarken söz kalabalığı yaparak çok çeşitli görevler ifa ediyorlarmış gibi bir imaj sunmaya çalışsalar da bu söz kalabalığındaki gereksiz unsurları ayıkladığımızda geriye kalanın genel olarak ebelere yasayla tanınmış münhasır yetkiler olduğunu görürsünüz. Bu bakımdan doulalık evvela 1219 sayılı Kanuna aykırı bir faaliyettir.
Ayrıca Bakanlık tarafından, Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik de yayınlanmıştır. Bu Yönetmeliğe göre de gebelik öncesi dönemde gebeliğe hazırlık eğitimi ile anne-babalığa ve doğuma hazırlık programlarının hazırlanmasını ve yürütülmesini sağlama ve gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemde anne ve bebek sağlığını korumak ve geliştirmek için gerekli eğitim ve danışmanlık hizmeti verme görevi ebelere verilmiştir. Bu görevleri ebeler haricinde herhangi bir sağlık meslek mensubu dahi yapamaz. Bu yönüyle doulalık bahse konu Yönetmelik hükümleri karşısında da hukuka aykırı bir faaliyettir.
1219 sayılı Kanundan başka doulaları ilgilendiren temel idari düzenleme Sağlık Bakanlığının çıkardığı "Sağlık Hizmetlerinde Gebe Bilgilendirme Sınıfı, Gebe Okulu ve Doğuma Hazırlık ve Danışmanlık Merkezlerinin Çalışma Usul ve Esasları” adlı düzenleyici işlemdir. Bu “usul ve esaslar” gerçek anlamda hayata geçirildiğinde, yani Bakanlık kendi çıkardığı düzenlemeyi uyguladığında, ülkemizde tek bir doulanın dahi faaliyet gösteremeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Aşağıda bunu izahını yapacağız.
Bahse konu “usul ve esaslar”, gebelik eğitimlerini ve doğuma hazırlık hizmetlerini 3 farklı seviyede düzenlemektedir. Buna göre Bakanlıkça, birinci basamakta (aile hekimlikleri ve toplum sağlığı merkezlerinde) gebe bilgilendirme sınıflarının, ikinci basamakta yani hastanelerde gebe okullarının, özel sektörde ise doğuma hazırlık ve danışma merkezlerinin kurulması öngörülmüştür. Anılan “usul ve esaslar,” oldukça kapsamlı ve ayrıntılı bir şekilde, bu üç düzeyde oluşturulan gebe danışmanlık hizmetlerinin nasıl kurulacağını, burada hangi sağlık personellerinin istihdam edileceğini, ne tür hizmetlerin verileceğini ve nihayet nasıl denetleneceklerini göstermiştir.
Bu “usul ve esaslar”da yer verilen kuralları bir başka yazıda ayrıca ele alacağız. Burada, doulaların yaptıklarını iddia ettikleri işlerin tamamının Sağlık Bakanlığınca çıkarılan bu düzenlemede tanımlandığını, bunların hangi sağlık personeli tarafından verileceğinin belirlendiğini ifade etmekle yetineceğiz.
Burada hemen şu hazır cevabın verileceğini tahmin ediyoruz. “Efendim, doulalar sağlık meslek mensubu değildir, sadece gebelerin kendilerini güvende ve rahat hissetmesine sağlamaya çalışan, ilaç veya başka bir tıbbi tedavi uygulamayan kişilerdir.”
Ancak bu savunmanın hiçbir geçerliliği yoktur. Çünkü Anayasanın 17. maddesinde insan bedeni üzerinde müdahalede bulunma yetkisi sadece kanunda tanımlanmış mesleklere verilmiştir. İnsan bedeni sadece fiziksel bir varlık değildir. Beden, fiziksel ve ruhsal bütünlüğün tamamıdır. Bu sebeple gebeye ilaç vermiyorum, doğum yaptırmıyorum sadece aromaterapi uyguluyorum, nefes egzersizlerini ve doğum pozisyonlarını öğretiyorum, gebeleri doğuma hazırlık konusunda bilgilendiriyorum, stres ve ağrıyla başa çıkma tekniklerini öğretiyorum denilerek yapılan işleme hukuksallık kazandırılamaz. Zira bu işlemlerin tamamı ruhsal veya fiziksel, beden bütünlüğüne müdahale içermektedir. Bu nedenle yalnızca bir sağlık meslek mensubu tarafından icra edilebilir.
Kaldı ki Bakanlığın çıkardığı “usul ve esaslar” doulaların yaptıklarını iddia ettikleri bütün işlemleri kapsamakta ve bu işlemlerin kim tarafından yapılacağını da göstermektedir. Kimse kendisine, yürürlükteki hukuki düzenlemelerin dışında hak ve yetki icat edemez. Bakanlığın gebelik ve doğuma hazırlık eğitimleri ile ilgili olarak görev verdiği sağlık meslek mensuplarının arasında doulaların yeri yoktur. Olması da imkânsızdır.
Örneğin, anılan düzenlemede, gebenin doğum korkusunu yenmesi için doğuma hazırlığın önemini anlatma ve beden ve nefes egzersizlerinin yararını uygulamalı olarak öğretme görevi ebelere verilmiştir. Doula eğitim programlarına baktığımızda doulaların da aynı işi yaptıklarını iddia ettikleri görülmektedir. Bir hukuk düzeninde böyle bir şey olabilir mi? Ebeler bu işlemleri resmi ve ruhsatlı bir kurum içinde veya serbest olarak kanunun kendilerine verdiği yetkiye dayanarak yapacaklar ve denetlenecekler, doulalar ise aynı yetkileri hiçbir eğitim almadan, hiçbir sorumluluğa ve denetime tabi kılınmadan uygulayacaklar. Bunun kabulü mümkün değildir.
Yine anılan usul ve esaslara göre ebeler gebe sınıflarında, gebe okullarında ve doğuma hazırlık ve danışmanlık merkezlerinde şu görevleri de yapacaktır:
Gebe ve ailesinin normal doğuma teşvik mekanizmalarını güçlendirme; normal doğuma erişim konusunda kişisel karar verme becerilerini geliştirmelerine yönelik destek sağlama; doğum surecinde ağrı yönetimi konusunda uygulanan kolaylaştırıcı yöntemler (doğum pozisyonları, hareket serbestliği, suyun rahatlatıcı etkisi vb.) konularında bilgi ve beceri kazandırma; gebeye kişisel psiko-seksüel değişim, gebelik surecine uyum ve annelik rollerini benimsemesi konusunda eğitim ve danışmanlık verme.
Maalesef ebelere mevzuatla tanınan bu hak ve yetkiler doulalar tarafından da kullanılmakta ve Bakanlık da buna seyirci kalmaktadır. Ancak bu durumun sürdürülebilirliği yoktur.
Yine bu birimlerde (yani gebe sınıfları, gebe okulları ve doğuma hazırlık merkezlerinde) sadece kadın doğum uzmanları ve ebelere değil hemşire, klinik psikolog, fizyoterapist, diyetisyen ve sosyal çalışmacılara da kendi alanlarıyla ilgili görev ve yetkiler verilmiştir. Örneğin bahse konu düzenlemeye göre, dezavantajlı gebelerin ekonomik ve sosyal sorunlarıyla ilgilenilmesi de sosyal çalışmacıya tevdi edilmiştir.
Bizim sağlık sistemimiz, yazılı bir düzenleme ile doulaların yaptıkları iş ve işlemlerin tamamını önceden tanımlamış ve bu görevleri yetkili sağlık personeli arasında dağıtmıştır. Yine mevcut sistem bu hizmetleri bir organizasyon dâhilinde sunulmasını ve bütün bu süreçlerin denetlenmesini öngörmüştür.
Söylediklerimize karşı çıkanlar doulalığın sağlık mesleği olmadığını iddia edebilirler ki yaptıkları işin niteliğine bakıldığında bu iddia bir değer ifade etmeyecektir. Doulaların uygulamalarının ebelerin yetki alanına girdiğini yukarıda açıklamıştık. Bu sebeple bu husustaki aksine iddialar önem taşımamaktadır. Ayrıca Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik’te sağlık meslek mensubu olmadığı halde, sağlık hizmet sunumu çerçevesinde özgün görevi olan ve bu alanda çalışan diğer meslek mensupları da sayma suretiyle gösterilmiştir. Bu listede de doulalığa yer verilmemiştir. Neticede Bakanlık, doulalığı Sağlık hizmetlerinde çalışan diğer meslek mensupları arasında bile saymamaktadır.
Tüm bu hukukdışılıkların “efendim hizmeti alanlar memnun” diyerek savunmanın da bir geçerliliği yoktur. Üfürükçüye gittikten sonra memnun kaldığını ifade eden pek çok insanın bulunması bu tür uygulamalara meşruiyet kazandırmaz. Alan memnun satan memnun anlayışı ülkemiz gibi köklü devlet geleneği ve kurumları olan bir hukuk devletinde hele ki sağlıkla ilgili bir meselede asla kabul edilemez.
Özetle kim tarafından nasıl verildiği belli olmayan, denetimsiz, ruhsatsız kuruluşlarda alınan bir aylık bir eğitimle doulalık adı altında faaliyet gösterilmesi hukuka aykırıdır. Doulalar Sağlık Bakanlığının hiçbir kaydına, ruhsatına, tesciline ve denetimine tabi olmaksızın, adeta bağımsızlıklarını ilan etmişçesine faaliyet göstermektedir. Bu hususta Sağlık Bakanlığı gecikmeksizin yetkisini kullanmalı ve yaşanan hukuksuzluğa müdahale etmelidir.