Bir tıp fakültesi öğrencisi, tıp fakültesinden mezun olup hekim olarak göreve başlamak için 6 yıllık eğitim sürecinde pek çok sınavdan geçer. Bu sınavlar, öğrencinin “hekimlik yapma ehliyeti”nin olup olmadığına dair sorgulamaların yapılması için vardır. Bu sınavların tamamında, belirlenen yeterlilik düzeyinin üzerinde performans gösteren öğrenci, ehliyetini yani diplomasını alarak toplum sağlığının korunması ve geliştirilmesi amacıyla sahada çalışmaya başlar.
Gönül isterdi ki Türkiye’deki tıp fakültelerinin öğrencileri değerlendirmek için yaptıkları sınavlar, gerçekten birinci basamak şartlarında o öğrencinin başarılı olup olmayacağını belirleyen düzeyde olsaydı ve tıp fakültelerinin verdiği ehliyet gerçek bir ehilliği gösterseydi. Ülkemizdeki öğrencilerin tıp fakültesinde girdikleri sınavlarındaki performansı ile mezun olduktan sonra sahadaki performansı arasında bir ilişki varlığını gösteren herhangi bir çalışma henüz yapılmış değil. Yani sınavlarımızın amacımıza hizmet edip etmediğini bilmiyoruz.
Bu eksikliğin nedenlerinden biri olarak, fakültelerdeki eğitim programlarının değerlendirilmesinin oldukça düşük düzeydeki kanıtlarla “dostlar alışverişte görsün” şeklinde yapılması öne sürülebilir.
Eğitim programı değerlendirmenin düzeyleri dört aşamada ifade edilebilir (merak edenler için, Kirkpatrick Modeli):
1. Öğrencilerin programdan tatmin düzeyinin ya da programa tepkilerinin ölçülmesi.
2. Öğrencilerin programda kazandıkları bilgi, beceri, tutumun ölçülmesi.
3. Davranış değişikliğinin ölçülmesi.
4. Programın geniş alandaki ve uzun vadedeki etkisinin ölçülmesi.
Türkiye’deki birçok tıp fakültesindeki eğitim programı değerlendirmesine bakıldığında, bu değerlendirmelerin pek çoğunun ilk düzeyde kaldığı görülebilir. İlk düzeyden kasıt, öğrencilerin tatmin düzeyinin ve eğitim programına bakışlarının değerlendirilmesidir. Bu değerlendirme basit anketlerle, öğrencilerden geri bildirim alınarak yapılabildiğinden çokça tercih edildiği söylenebilir.
Evet, öğrenci geri bildirimi oldukça önemlidir ve programın aksayan yönleri ile ilgili değerli bilgiler sunar. Ancak eğitimin kalitesini sadece bu geri bildirimlerden yola çıkarak ölçmek çok sakıncalıdır.
Öğrencilerin eğitim programını sevmeleri, eğitimin faydalı olduğunu, eğitimin amacına ulaştığını düşünmeleri, o programın nitelikli olduğunu göstermez. Nitekim tıp eğitimi literatürü, öğrencilerin bilip bilmediklerini bilmediğini göstermiştir. Öğrencilerin öz değerlendirmeleri ile ilgili çalışmalar öz değerlendirmede belirtilen düzey ile gerçekte gösterdikleri performansları arasında korelasyon olmadığını tespit etmiştir.
Dolayısıyla, “öğrencilere anket yaptık, hepsi programın çok faydalı olduğunu ve çok şey öğrendiğini söyledi” diyerek o eğitim programının başarılı olduğu sonucuna varmak, sadece kendimizi kandırmak olacaktır. Hoş, öğrencilerden alınan geri bildirimler dikkatle incelenip tıp eğitimi uzmanlarının yönlendirmesi ile o sorunların çözümüne yönelik sistemsel değişiklikler yapılsa, sadece bu çaba bile pek çok tıp fakültesinin eğitim açısından kalitesinin gözle görülür şekilde artmasını sağlar. Ne yazık ki en alt düzey değerlendirmeyi teşkil eden öğrenci geri bildirimleri bile dikkate alınıp incelenmeyebiliyor.
Oysa yapılması gereken, eğitim programının sahadaki performansa etkisinin veya en azından sınavlardaki performansla sahadaki performans arasındaki korelasyonun gösterilmesidir. Bu, o programla ilgili en güçlü düzeyi, dördüncü düzey değerlendirmeyi gösterir ve böylelikle fakültelerimiz eğitim programlarının kalitesini somut kanıtlarla savunabilir. Eğer bu kanıtlar gösterilemezse, eğitim programının yeniden gözden geçirilmesi gerekecektir.
PEKİ, NE YAPMALI?
“Eğitim şart” klişe bir ifade ama pek çok durumda geçerli.
Tıp fakültesi idarecileri ve öğretim üyeleri, kendi alanlarında uzman olsalar bile pek çoğunun eğitim alanında uzmanlığı yok. Buna rağmen fakültenin eğitimi ile ilgili kararları o öğretim üyeleri alıyor.
Size soruyorum… Tıp fakültesindeki yetkili kişilerin veya tıp fakültelerinde program değerlendirmeden sorumlu kurulların üyelerinin yüzde kaçı, eğitim programı değerlendirmenin belirli düzeylerinin olduğunu, en alt düzeyde öğrenci geri bildirimlerinin olduğunu ve bu düzeyde yapılan bir değerlendirmenin o programı onaylamaya yetmeyeceğini biliyor? Bu bilgi, atom nasıl parçalanır bilgisi gibi ayrıntı da değil, Tıp Eğitimi disiplini ve eğitimin kalitesi açısından çok temel bir bilgi.
Muhtemelen çok azı biliyor ve çok azı bu ihtiyacın farkında. Dolayısıyla şu söylenebilir; tıp fakültelerindeki öğretim üyelerinin kafalarını sağlık hizmetinden kaldırıp asıl işleri olan eğiticiliğe eğilmesi gerekiyor. Bunun için de tıp fakültesi idarecilerinin, onları bu tarafa yönlendirmeyi amaçlayan bir çaba içine girmesi gerekiyor.
“Eğitim şart” deyip geçmek, her şeyi başkalarından beklemek kolaycılık olurdu. Ben de kolaycılık olmaması için bu yazıyı yazarak insanları harekete geçirmeyi amaçladım. Farkındalık önemlidir. Her gelişim, o alandaki ihtiyacın fark edilip eksikliğin kabul edilmesi ile başlar. Eğer sosyal medyadaki etki ağınızda tıp fakültesi idarecileri veya tıp eğiticileri varsa, siz de bu yazıyı paylaşarak farkındalığın artmasına ve böylelikle ülkemizin daha iyi bir tıp eğitimine yol almasına katkıda bulunabilirsiniz.
Tıp eğitimi alanından bilgiler için takip etmeniz önerilir: https://twitter.com/tipegitim
KÂMİL VÂSIK YÛZEY